3 Aralık 2025 Çarşamba / 13 CemaziyelAhir 1447

İhtiyatlı duruşumuz yine kendini gösterdi: Türkiye varken savaşa geçit yok

Rusya-Ukrayna Savaşı'nda 4. yıla girilirken Türkiye'nin diplomatik çabalarına dikkat çeken uzmanlar, Ukrayna'nın son günlerde Karadeniz'de Rus gemilerini hedef almasının gıdadan enerjiye, çevreden askerî güvenliğe kadar pek çok başlıkta olumsuz sonuçlar doğurabileceğini belirterek, 'Türkiye'nin ihtiyatlı ve diplomatik yaklaşımı burada yine kendini gösterdiği için tarafların Karadeniz'i bir savaş alanı hâline getirmeyeceğini varsayabiliriz' değerlendirmesinde bulundu.

AA3 Aralık 2025 Çarşamba 16:18 - Güncelleme:
İhtiyatlı duruşumuz yine kendini gösterdi: Türkiye varken savaşa geçit yok

Kırıkkale Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan, Trump'ın "28 maddelik barış planı" etrafında Witkoff'un Rusya ziyaretinin perde arkasını AA Analiz için kaleme aldı.

***

Trump yönetiminin hazırladığı ve daha sonra 19 maddeye indirilen "28 maddelik barış planı", yüzeyde bir "savaşı durdurma girişimi" gibi sunulsa da, aslında Ukrayna'nın egemenlik kapasitesini ortadan kaldıran, Rusya'nın jeopolitik hedeflerini meşrulaştıran ve küresel güvenlik mimarisini kökten dönüştüren bir taslak görünümünde. Bu planın çerçevesi, yalnızca Ukrayna için değil, Avrupa-Atlantik düzeni, Karadeniz güvenliği ve Kafkasya hattı için de jeopolitk düzen değiştirici bir nitelikte.

Planın en kritik maddeleri, Kırım'ın resmen "Rusya Federasyonu'nun ayrılmaz parçası" olarak kabul edilmesini ve Donetsk–Luhansk başta olmak üzere işgal altındaki bölgelerin statüsünün Ukrayna aleyhine tanımlanmasını içeriyor. Bu, 1994 Budapeşte Memorandumu'nun ruhunu tamamen yok saymakla kalmıyor; uluslararası hukukta "egemen bir devletin toprak bütünlüğünün pazarlık unsuru hâline getirilmesi" gibi son derece tehlikeli bir emsal yaratıyor. Peki ama bugün gelinen süreç içinde Rusya-Ukrayna Savaşı, tarihsel travmaların kendini gösterdiği derin, kökleşmiş sorunların çözümü odaklı bir barış planına mı sahip; yoksa konjonktürel bir yüzey onarımına mı? Çünkü görünen, kısa süreli çözümlerin daha da fazla sorun yaratacağı bir alt metin sunmakta. ABD Başkanı Donald Trump'ın Nobel Barış Ödülü tutkusu ve tüccar yaklaşımı, sahanın gerçekleri ile ne kadar örtüşüyor?"

- DİPLOMASİ DEĞİL, YENİ BİR GÜÇ TASARIMI

Trump'ın ortaya koyduğu 28 maddelik barış planının bir taslak olduğu dile getirilmiş olsa da, aslında bunun Rusya'nın küresel sisteme yeniden entegre edilmesi anlamına geldiğini söylemek mümkün. Plan; dondurulmuş Rus varlıklarının ortak bir fona aktarılması, Rus enerji kaynaklarının yeniden küresel pazara açılması, G8'e dönüş gibi kritik maddeler içeriyor. Bu nedenle söz konusu çerçeve, barış adı altında yeni bir ekonomik düzen kurma girişimi niteliği taşıyor. Ayrıca, planın revize edilen bölümlerinde bile, Avrupa'nın en büyük nükleer tesisi olan Zaporijya Nükleer Santrali'nin Rusya ve Ukrayna arasında "yarı yarıya kontrol" modeline geçmesi öneriliyor. Bu, hem enerji güvenliği hem de nükleer güvenlik normları açısından son derece riskli bir düzenleme olarak okunabilir. Bu düzenlemeyle birlikte Rusya, Donbass ve Kırım'ın geleceğini tartışmaya açmadan bir de Zaporijya Nükleer Santrali'nin "ortak yönetim" modeli ekseninde Avrupa açısından hem nükleer güvenlik hem enerji arz güvenliği bakımından elini güçlendirecek bir alan ortaya çıkarabilir.

Nitekim Avrupa tarafının yoğun tepkisi üzerine, Cenevre'de iki günlük diplomatik mesai sonucunda madde sayısı 19'a indirilmiştir. Ancak 19 maddelik plana geçilmiş olması teknik açıdan bir "ilerleme" gibi sunulsa da, gerçekte Ukrayna'nın egemenliğinin parantez içine alınarak belirsizleştirilmesi anlamına gelmektedir. Bu açıdan toprak bütünlüğü, NATO üyeliği ve güvenlik garantileri gibi Ukrayna'nın geleceğini belirleyecek temel başlıklar, Trump ile Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'nin siyasi risk hesaplarına bırakılmış durumda. Bu yaklaşım, ne diplomatik bir ilerleme ne de çatışmayı durduracak bir çerçeve sunuyor. Asıl problem, maddelerin sayısı değil; savaşın taraflarının doğrudan bir araya gelememesi. Taraflar masaya oturmadığı sürece gerçekçi bir çözüm ihtimali ortaya çıkamayacak. Bugün ortaya çıkan plan, daha çok bir "kamuoyu yönetimi" ve "barış algısı üretme" çabası niteliğinde. Trump tarafı barışı getirmek istediğini gösteren bir siyasi vitrin hazırlarken, Rusya sahada "başarı hikâyesi" yazmak için ilerlemeye devam ediyor. Rusya bugün neredeyse savaşın başından beri en büyük toprak kazanımlarını sağlıyor. Savaş makinesine dönüşmüş bir yapı ile Donbas hattından Zaporijya'ya kadar sistematik ilerleme var. Moskova bu ilerlemeyi masada da avantaj olarak kullanmak istiyor. Ukrayna tarafında ise Zelenskiy yönetimi derin bir belirsizlik içinde. Hem ABD baskısı, hem Avrupa'nın siyasi kararsızlığı hem de içeride yolsuzluk soruşturmalarının yarattığı kriz, Kiev'in stratejik iradesini zayıflatıyor. Özellikle Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Başkanı Andriy Yermak'ın istifası, bu dönemde kritik bir kırılma noktası olarak görülüyor. Zelenskiy yönetiminin iç bütünlüğü tartışmalı hâle gelirken, Ukrayna halkı da geleceğe net bir perspektifle bakamıyor.

- UKRAYNA'NIN GELECEĞİ Mİ ABD'NİN GELECEĞİ Mİ?

Ukrayna'nın geleceği, yalnızca Kiev'in değil, Avrupa güvenliğinin, NATO'nun, küresel düzenin ve güç merkezlerinin yeniden dağılımının da belirleyicisi. Rusya zaman kazanıyor. Avrupa ne yapacağını bilmiyor, sadece silahlanıyor. ABD'nin Miami'de yatırımcı–diplomat hattı kurarak kendi barış mimarisini şekillendirdiği iddiaları da göz ardı edilmemeli. Çünkü Trump'ın 28 maddelik barış planından önce, geçtiğimiz ay Miami'de Trump'ın damadı Jared Kushner ile Rusya'nın en büyük egemen varlık fonlarından biri olan Rusya Doğrudan Yatırım Fonu'nun (RDIF) Başkanı Kirill Dmitriev'in bir araya geldiği iddiaları uluslararası basında geniş yer buldu. Bu görüşme, ABD'nin hazırladığı barış planının yalnızca siyasi değil; aynı zamanda ekonomik ve jeostratejik boyutlara sahip olduğu yönündeki değerlendirmeleri ciddi biçimde güçlendirmişti.

Öte yandan bugün ABD'nin Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un ve Damat Jared Kushner'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yapacakları görüşmenin yalnızca barış müzakereleriyle sınırlı olmadığı açıktır. Putin–Witkoff–Kushner üçlü buluşması, sahadaki ateşkesi konuşmaktan çok, savaş sonrası yeni bir ekonomik ve jeopolitik paylaşım mimarisi arayışına işaret ediyor. Hatta Kushner'ın "Abraham Anlaşmaları" tecrübesi düşünüldüğünde, Moskova ile Batı arasında "yeni bir normalleşme modeli" ya da "yeniden entegrasyon formülü" üretme ihtimali mi sorusu akıllara gelmeli. Bu nedenle görüşmenin perde arkasında, Rusya'nın dondurulan varlıklarının çözümü, enerji ve yeniden inşa projeleri gibi ticari başlıkların yanı sıra, Avrupa'yı devre dışı bırakacak şekilde ABD–Rusya arasında Kushner tarzı bir yeni anlaşma modelinin tartışılıyor olma konusu son derece yüksek görünüyor. Eğer Rusya ve ABD arasında ticari ve jeopolitik bir uzlaşma zemini oluştuysa, şu kritik soru kaçınılmaz şekilde gündeme geliyor: Sahada adil bir barış mümkün mü?

- SAHADA VE MASADA TÜRKİYE ETKİSİ

Türkiye'nin sahada barışı sağlama konusundaki girişimleri oldukça güçlü bir zemine oturuyor ve bu çabalar, istikrar diplomasisi perspektifi ile okunmalıdır. Aynı zamanda Ankara'nın yaklaşımı, iki ülke arasındaki tarihsel geçmişi, kökleşmiş sorunları ve bu sorunların jeopolitik yansımalarını iyi okuyan, bütüncül bir dış politika anlayışını yansıtmaktadır. Savaş dördüncü yılına girerken, tıpkı Birinci Dünya Savaşı süreci kadar uzun ve yıpratıcı bir çatışma ile karşı karşıya olduğumuz unutulmamalıdır.

Türkiye, bu gerçekliği doğru analiz ederek hareket ediyor. Özellikle Karadeniz güvenliğine ilişkin endişelerin arttığı bir dönemde, Montrö Sözleşmesi'ni tavizsiz uygulayarak bölgeyi askerî açıdan istikrara kavuşturan bir güvenlik alanı yaratması son derece kritik bir hamledir. Nitekim Ukrayna'nın son günlerde Karadeniz'de Rus gemilerini hedef alması, savaşın yayılma alanını Karadeniz'e doğru çekebilir ki bu durumda sonuçları çok geniş bir alanda; gıdadan enerjiye, çevreden askerî güvenliğe kadar pek çok başlıkla karşımıza çıkacak sonuçlar doğurabilir. Türkiye'nin ihtiyatlı ve diplomatik yaklaşımı burada yine kendini gösterdiği için tarafların Karadeniz'i bir savaş alanı hâline getirmeyeceğini varsayabiliriz.

Keza Karadeniz Tahıl Girişimi ile gıda güvenliği açısından küresel çapta güvenli bir koridor oluşturması, yalnızca teknik bir başarı değil, kriz okuma kapasitesi güçlü bir devlet aklının ürünüdür. Tüm bu adımlar, sistemi doğru okuyan ve taraflara eşit yakınlık ilkesini koruyabilen bir aktörün gerçekleştirebileceği hamlelerdir. Bu noktada Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, Rusya ile Suriye ve Libya gibi birçok konuda karşı karşıya gelmiş olsak da diplomasi ve diyaloğu sürdürme yönündeki açıklaması, Türkiye'nin krizler karşısındaki stratejik derinliğini gösteren önemli bir ifadedir.

Avrupa'nın Ukrayna üzerinden neredeyse dört yıla yaklaşan bir savaşın devam etmesine rağmen diplomatik irade ortaya koyamadığı bir dönemde, Türkiye daha ilk aşamada barış masasını kuran ülke olmuştur. Ankara'nın barışa olan inancını kaybetmemesi ve iki tarafı da masada tutma çabası, adil bir barışın zemini açısından son derece değerli. Şu anda ihtiyaç duyulan şey, iki tarafın da birbirini gerçekten dinlemesi ve ortak bir yol bulunarak bu savaşa son verilmesidir. Türkiye, bu süreçte hem bölgesel güç hem arabulucu hem de istikrar üretici bir aktör olarak kritik bir rol üstlenmektedir.

Türkiye diplomasiyi terk etmeyen; çatışmayı değil çözümü büyüten bir aktör. Bu nedenle de Ankara, Rusya ve Ukrayna arasındaki derin stratejik kırılmayı gerçekçi biçimde okuyarak her iki tarafı da aynı masada tutabilecek uluslararası meşruiyeti önceleyen "adil barış" arayışını kurumsallaştırmaktadır. Çünkü bugün ihtiyaç duyulan şey, çatışmayı büyüten hamleler değil; Türkiye gibi istikrar üreten aktörlerin öncülük ettiği, tarafları aynı masa etrafında toplayabilecek stratejik bir akıldır.

[Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan, Kırıkkale Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

ÖNERİLEN VİDEO

Kafa kafaya çarpıştılar: Nevşehir'de kaza ''geliyorum'' dedi

Kapat
Video yükleniyor...