21 Mayıs 2025 Çarşamba / 24 Zilkade 1446

Türkiye'nin desteği katil Bibi'nin oyununu bozdu: Ankara'nın müdahalesi İsrail'i köşeye sıkıştırdı

Uzmanlar, işgalci İsrail'in Suriye'deki Esed rejiminin devrilmesinin ardından etnik karışıklık çıkarmak istediğine dikkati çekerek Gazze kasabı Netanuyahu'nun Türkiye'nin desteğiyle ülkenin istikrara kavuşmasını istemediğini belirtti. Türkiye'nin bölgesel istikrara katkısının göz ardı edilemeyeceğini belirten uzmanlar, Ankara'nın Dürzilere desteği İsrail'in azınlıklar üzerinden yürüttüğü politikaları çürüttüğünü söyledi.

AA21 Mayıs 2025 Çarşamba 15:45 - Güncelleme:
Türkiye'nin desteği katil Bibi'nin oyununu bozdu: Ankara'nın müdahalesi İsrail'i köşeye sıkıştırdı

Türkiye Araştırmaları Vakfı (TAV) Araştırmacısı Fatih Muslu, İsrail'in Suriye'yi istikrarsızlaştırmak için azınlıkları kullanma stratejisini ve bu stratejinin başarılı olup olamayacağını AA Analiz için kaleme aldı.

İsrail'in Gazze'deki katliamları sürerken Suriye'de de azınlıklar üzerinden agresif bir tutum sergilemesi bazı önemli soruları gündeme getiriyor. İsrail, Suriye'de azınlıklar üzerinden neyi hedefliyor? İsrail'in Suriye'deki stratejik amacı nedir? Bu soruların ortak cevabı, İsrail'in Suriye'de güçlü bir merkezi otorite istememesidir. Başka bir ifadeyle, İsrail etnik ve dini grupları kullanarak istikrarlı bir Suriye'nin oluşumunu engelleme çabasındadır. Bu bağlamda, azınlıklar hem istikrarsızlaştırma stratejisinin aracı hem de hedefi haline gelmektedir. Özellikle Şam merkeze yakın Ceramana ve güneydeki Süveyda Dürzi nüfus yoğunluğuyla öne çıkan merkezlerdir. İsrail'in Dürzileri Şam yönetimine karşı kullanmak üzere kendisine bir hamilik rolü atfetmesi, bölgede kendi lehine bir statüko kurma arayışında olduğunu göstermektedir. Ancak Suriye sahasındaki gelişmeler, Trump'ın 13-16 Mayıs arasında gerçekleştirdiği Körfez turuyla birlikte düşünüldüğünde Netanyahu yönetiminin beklentilerini karşılamayabilir.

-İSRAİL'İN BEKLENTİSİ: İSTİKRARSIZ BİR SURİYE

Esed rejiminin 8 Aralık 2024'te yıkılması, İsrail açısından yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Rejimin çöküşüyle birlikte Suriye'de yıllardır süren statüko da sona ermiş, yalnızca bir rejim değişimi değil, aynı zamanda ülkenin toplumsal dinamiklerinin siyasal alana taşınması imkanı doğmuştur. Ahmed Şara yönetimi, iç meşruiyet kazanma yolunda ilerlerken Türkiye de bu süreçte önemli bir bölgesel aktör olarak öne çıkmıştır.

İsrail ise bu yeni tablo karşısında bir strateji belirlemiştir. İsrail'in bu minvalde attığı adımlar, Suriye'ye yönelik stratejisini yansıtmaktadır. Devrimin ilk günlerinden itibaren Golan bölgesindeki askeri varlığını tahkim etmesi, tampon bölgenin dışına çıkması, yüzlerce hava saldırısı düzenlemesi ve stratejik öneme sahip silah depolarını vurması, Netanyahu yönetiminin yeni Suriye'ye nasıl baktığını ortaya koymaktadır. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Ahmed Şara yönetiminin ülkede tüm gücü merkezileştirmesine, şiddet tekelini ele almasına, çatışmacı unsurları tasfiye etmesine, uluslararası meşruiyet kazanmasına ve Türkiye desteğiyle istikrar sağlamasına karşıdır. Bu noktada, Suriye'nin etnik ve mezhebi çeşitliliği, İsrail'in özel ilgi alanına girmektedir. İsrail, azınlıkları kullanarak Şara yönetimini zayıflatmayı amaçlayan politikalar geliştirmektedir. Belki de bu, İsrail'in elinde kalan son araçtır.

İsrail'in yeni dönemdeki temel stratejik hedefleri, azınlıklar üzerinden Şara yönetiminin meşruiyetinin aşındırılması, etnik temelli otonom bölgelerin teşvik edilmesi ve Suriye'deki çatışma ortamının kalıcılaştırılması etrafında şekillenmektedir. Tel Aviv'in bu hedefleri iki temel amaca dayanmaktadır. Bunlardan ilki, Suriye'de toplumsal uzlaşıya dayalı, istikrarlı bir yönetimin oluşumunu engellemektir. İkincisiyse, Suriye'nin etnik ve mezhebi çeşitliliğinden fayda sağlamaktır. Bu stratejilerin başarısı, Trump yönetiminin duruşunun yanı sıra Türkiye'nin sahadaki varlığına da bağlıdır.

-DÜRZİLERİN POZİSYONU NE KADAR ÖNEMLİ?

Dini yapıları gereği güçlü bir ruhani lidere (Şeyhü'l Akl) bağlı olan Dürziler, dış aktörler açısından hem önemli bir hedef hem de potansiyel bir araç olarak değerlendirilmektedir. İsrail bu doğrultuda, kendisine yakın bir dini lider figürü oluşturarak Dürzi toplumunu yönlendirme arayışına girmiştir. Suriye'deki Dürzilerin parçalı yapısı, bu planları mümkün kılan bir zemin sunmaktadır.

Şeyhü'l Akl, Dürzilerin dini ve hukuki yaşamına yön veren en yüksek makamdır. Suriye, Lübnan, Ürdün ve İsrail'de dağınık biçimde yaşayan Dürzi topluluklarının her birinin kendi Şeyhü'l Akl'ı bulunmaktadır ve bu makam birden fazla kişi tarafından da temsil edilebilir.

Suriye'de bu görevi Hikmet el-Heceri, Hammud Hannavi ve Şeyh Cerebua üstlenmektedir. El-Hicri, "Ukkal" sınıfına mensubiyetiyle Suriye'deki Dürzilerin ruhani lideri olarak kabul edilmektedir. Bu isimlerin İsrail'e bakışları farklıdır. Örneğin, El-Hicri, İsrail'e daha yakın dururken; diğer iki lider halkın talepleri doğrultusunda yeni Şam yönetiminin yanında yer aldıklarını ifade etmiştir. Ancak Dürziler açısından temel sorun, siyasi bir liderliğin henüz oluşmamış olmasıdır.

Lübnan örneğinde Velid Canbolat, siyasi bir lider olarak Dürzi toplumunu bir arada tutmakta ve İsrail'in politikalarına karşı durmaktadır. Suriye'de ise bu durum hala netlik kazanmamıştır. Son dönemde öne çıkan Dürzi askeri lider Laith Al-Balaous, siyasi liderlik için dikkat çekerken Şam yönetiminin Dürzilere karşı benimseyeceği kapsayıcı politikalar bu süreci doğrudan etkileyecektir. Suriye'de kapsayıcı bir anayasayla azınlıkların dış müdahalelere karşı korunmasını sağlayacak tedbirlerin alınması elzemdir.

-İSRAİL BAŞARILI OLABİLİR Mİ?

İsrail'in Suriye'ye yönelik siyasetinin akıbeti birkaç temel faktöre bağlıdır. İlk olarak, Dürziler arasında ruhani liderliğin yanında siyasi bir önderin ortaya çıkması, İsrail'in bölgeye dair planlarını boşa çıkarabilir. Dürzilerin siyasi pozisyon alması, Şam yönetimiyle kurulacak diyalog açısından kritik önemdedir. Bu noktada, Şam yönetiminin atacağı adımlar önemlidir. Bu minvalde, Şam yönetiminin şiddet tekelini eline alması, güvenlik ve ekonomik düzenlemeleri sağlaması ve ülkenin kapsayıcı bir anayasa etrafında birleştirmesi gibi hususlar kilit noktalardır.

İkinci olarak, Trump yönetiminin Gazze'deki katliamlara yönelik tutumu ve Netanyahu hükümeti üzerinde kuracağı baskı belirleyici olabilir. Trump'ın Netanyahu'ya yönelik "makul ol" çağrısı, daha somut adımlarla desteklenmelidir. Son olarak, Türkiye'nin Suriye'deki etkisi ve bölgesel istikrara katkısı da göz ardı edilmemelidir. Türkiye'nin etkin müdahalesi ve Dürzilere desteği İsrail'in azınlıklar üzerinden yürüttüğü politikaları sınırlandırabilir.