26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Aşka dair hüzün ve hayret mektupları: Mevakıf

Vakfe, fena’dan beka’ya geçiş anlamını da taşır. Hacc’daki vakfeleri de hatırlayarak düşünebiliriz eserin coşkusunu. Nasıl ki vakfelerimiz, bir duruş bir yöneliş olarak sadece ve sadece ‘’Allah içinleşmek’’ haline işaret ediyorsa Nifferi’nin Mevakıf’ı da her türlü şeyden azade olarak Allah ile dolup taşmaya benziyor sanki.

SİBEL ERASLAN9 Haziran 2017 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Aşka dair hüzün ve hayret mektupları: Mevakıf

10. yüzyıl sufilerinden olan Abdülcebbar en Nifferi, aslen bir çöl dervişidir. Irak’ın Niffar kentinde dünyaya gelmiştir. Vefatı için 965 yılı kayda geçtiğine göre büyük ihtimalle tabe-i tabeyne veya onlara tabi olmuş hadis ravilerine yetişen bir zaman diliminde yaşamış olduğunu düşünebiliriz.

Hakkında çok bilgi olmamasını eseri Mevakıf’ı okuduktan sonra ruhunuzda daha iyi bir yere oturtabileceksiniz. Aslında ‘’oturtmak’’ da pek uygun bir kelime değil ondan bahsetmek dendiğinde, onu daha çok, büyük bir tevazu ile kapı eşiğinde ayakta beklerken, titreşirken resmediyor benim kalbim. Nifferi; fena bulmak, yok olmak, unutulmak, varlık iddiasından istifa etmek, iptal olarak ikilikten kurtulmak gayesinde bir sufi olduğu için, kendini çöllere vurmuş bir derviş...

Eseri Mevakıf’ın, çöllerde yanık bir aşkla seslendirdiği deyişlerin sevenleri tarafından yazıya geçirilmesiyle oluştuğuna dair bir rivayet de var. Elden ele çoğalarak meşhur bilge Tilimisani’ye kadar erişiyor notlar. Takdir edersiniz ki elden el çoğalma işinde farklı metinler de oluşabilir. Tilimisani bunları tahkik ederek bir sonuca ulaştığı ve mevcut eseri şerhe ettiği için, irfan edebiyatına büyük bir katkı sağlıyor bu anlamda...

 Nurullah Koltaş’ın basiretli tercümesi ve Orhan Musakhanov’un değerli tahkikiyle ortaya çıkmış Nifferi’nin Mevakıf’ı. Eserin parıltısını Tilimisani’nin şerhi kadar, Muhyeddin Arabi’nin Fütühat-i Mekkiye adlı eserindeki atıfları da ortaya koyuyor.

 Mevakıf, vakfelerden müteşekkil bir seyri süluk rotası aslında... Mevakıf adlı eserde, Kul (Nifferi) 77 durakta durduruluyor ve bir Rabbani nidaya muhatap oluyor. Merhaleler halindeki bu iç yolculukta her keşif, ‘’vakfe’’ olarak isimlendirilmiş...

İKİ MENZİL ARASINDA DURUŞ

Vakfe iki menzil arasında duruş anını dile getiriyor. “Beni durdurdu ve bana dedi ki’’ ifadesiyle açılan her perde, Allah Teala’nın bir ikramı lütfu olduğu kadar, kulun imkansız bir aşkın karşısında titreyişi ve paramparça oluşu ve kıymeti bu parçalanışta keşfetmesi...

Vakfe, geçtiği, terk ettiği, ikmal ettiği yeri, o anın içinde hüzün ve hayretle değerlendirdiği bir yöneliş noktası. Tam olarak tövbeden rızaya geçiş makamı olarak da kısıtlayamayız vakfe kavramını... Vakfe, fena’dan beka’ya geçiş anlamını da taşır. Hacc’daki vakfeleri de hatırlayarak düşünebiliriz eserin coşkusunu. Nasıl ki vakfelerimiz, bir duruş bir yöneliş olarak sadece ve sadece ‘’Allah içinleşmek’’ haline işaret ediyorsa Nifferi’nin Mevakıf’ı da her türlü şeyden azade olarak Allah ile dolup taşmaya benziyor sanki. Hatta varlığın ademiyeti, iptal oluşu, ihtilafın kalkması, O’ndan gayrısının silinmesi gibi anlamları vardır ‘’Vakfe’’nin... Vakfe, kendisiyle birlikte hiçbir şeyin olmadığı makamdır.

 Her kelimenin bir kısıtlılık hali olduğunu, zamanla kelimenin mananın yerine geçtiğini, bununsa uzaklaşmaya vesile olduğunu ifade ediyor Nifferi. Hatta mana dediğimiz şey de kul ile Halık arasında bir engel, bir mesafeye dönüşmemeli diyor. Vakfe, gönülde Allah’tan gayrı her şeyin bertaraf edilmesidir. Bu bağlamda ‹›Varlığın Birliği›› düşüncesini hikmet felsefesine hediye eden Arabi’den çok evvel, ‘’vahdet-i vücud’’a dair, ilk adımları atmıştır Nifferi... 

Rahmet nedir, kerem nedir?

Mevakıf’tan bazı seçkiler:

‘’Senin bildiğin yakınlık, bir mesafedir, bildiğin uzaklık da bir mesafedir. Ben ise bir mesafe olmaksızın yakın ve uzak olanım...’’

‘’Benle vakfe edene ziynet kuşandırırım, o da başka bir şeyde ziynet göremez...’’

‘’Cennet nedir? Dedim ki: ‘’Nimetler içinde olmanın vasıflarından bir vasıftır’’... Dedi ki ‘’Nimetler içinde olmak nedir?’’, dedim ki ‘’Lütfun vasıflarından bir vasıftır’’... Dedi ki ‘’Lütuf nedir’’, dedim ki ‘’Rahmetin vasıflarından bir vasıftır’’... Dedi ki ‘’Rahmet nedir’’, dedim ki ‘’Kerem’in vasıflarından bir vasıftır’’... Dedi ki ‘’Kerem nedir’’, dedim ki ‘’Sevginin vasıflarından bir vasıftır’’... Dedi ki ‘’Sevgi nedir’’, dedim ki ‘’Dostluğun vasıflarından bir vasıftır’’... Dedi ki ‘’Dostluk nedir’’, dedim ki ‘’Hubbun vasıflarından bir vasıftır’’... Dedi ki ‘’Hubb nedir’’, dedim ki ‘’Rızanın vasıflarından bir vasıftır’’... Dedi ki ‘’Rıza nedir’’, dedim ki ‘’Tercihin vasıflarından bir vasıftır’’... Dedi ki ‘’Tercih nedir’’, dedim ki ‘’Nazarın vasıflarından bir vasıftır’’... Dedi ki ‘’Nazar nedir’’, dedim ki ‘’Zatın vasıflarından bir vasıftır’’... Dedi ki ‘’Zat nedir’’, dedim ki ‘’Sensin ey Allah’ım’’. Dedi ki ‘’Hakikati söyledin’’, dedim ki ‘’beni söyleten Sen’sin’’... Dedi ki ‘’Nimetimi görmen için’’...