27 Nisan 2024 Cumartesi / 19 Sevval 1445

Bir ev ne zaman yuvaya dönüşür?

The Millions, Brooklyn Magazine gibi çeşitli kült dergilerde yayımlanan kısa öykülerinin ardından büyük ses getiren ve Amazon, Goodreads, Barnes and Noble, The Millions ve Buzzfeed listelerinde 2016’nın öne çıkan romanları arasında anılan Yuva’da Jung Yun, aynı çatı altında aile kurmanın, bir evi yuva kılmaya yeterli olup olmadığını sorguluyor.

EKİN CAN4 Kasım 2017 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Bir ev ne zaman yuvaya dönüşür?

Hiçbir tarihin henüz kök salmadığı boş bir araziye bir temel atalım. Ardından, sıkı tuğlalarla işlenmiş dört duvarı üzerine örelim. İçini aydınlatıp dünyaya açmak için pencereler de koyalım. Ve son olarak tüm yapıyı bir arada tutmak için en üstüne bir çatı konduralım. İşte kapısıyla, duvarıyla, içinde yaşayanları güvenle barındıracak bir evimiz oldu. Peki, dışarının soğuğunu duvarların ardına geçirmeyen bir ev, kendi içinde sıcak mıdır? Bir ev, ne zaman yuvaya dönüşür? Tüm bu sorulara Koreli yazar Jung Yun’ın kaleminden, Cho ailesinin kapıları ardında yanıt arıyoruz; ama adım adım her odasına yerleştiğimiz evde esas aradığımız şey, bir Yuva. The Millions, Brooklyn Magazine gibi çeşitli kült dergilerde yayımlanan kısa öykülerinin ardından büyük ses getiren ve Amazon, Goodreads, Barnes and Noble, The Millions ve Buzzfeed listelerinde 2016’nın Öne Çıkan Romanları arasında anılan Yuva’da Yun, aynı çatı altında aile kurmanın, bir evi yuva kılmaya yeterli olup olmadığını sorguluyor. Aile ve yuva kavramlarının, salt bireylerin birbirleriyle iletişim içinde olmalarından öte mahrem kapılarla korunan bir yapı olduğunu, aile bireylerine ve geçmişe dair ortaya çıkan her yeni sırla birlikte yeniden gösteriyor.

SIYRILMAK İSTENEN KABUK

Bu temellerden hareketle Cho ailesinin kapısını çalıyoruz. Gün ışığıyla beraber evin her bir odasına fatura toplamlarının, ay sonu hesaplarının, heyecan uyandırmayan bakışların, donuk konuşmaların dolduğu, herkesin kendi kabuğu içinde sanki aynı odaları paylaşmaya mecbur kaldığı bir evde buluyoruz kendimizi. Ne küçük Ethan’ın varlığı ısıtabiliyor evi ne de gençliğin tutkulu hevesiyle her şeye yeniden başlayabilme umudu. Ev, sanki sıyrılmak istenen bir kabuk gibi ağırlaşıyor ve tam satılmasına karar verildiği sırada tüm ailenin geçmişini ve geleceğini yeni baştan yazacak olan tehlikeli olaylar patlak veriyor. Bu olaylar zincirinde üç nesli aynı çatı altında bir araya getiren Yun, günümüzde gelenekselcilik ve modern yaşam arasında taraf seçmeye mecbur bırakılan aile kavramının, şekilciliğin ötesinde bir değere sahip olmadığı takdirde, “bir arada yaşayan kişiler”den daha fazlası olmadığını anlatmaya çalışıyor. Dolayısıyla gayet duygusal ve insanî bir kurum olan aile söz konusu olduğunda hem gelenekselci anlayışa hem de modern yaşam anlayışına getirdiği eleştiri, günümüzde yaşanan bu ayrılığın sınırlarının ne kadar evrensel boyutlara ulaşmış olduğunu da gözler önüne seriyor. Bu anlamda Yuva, eleştirdiği durumların, kavramların ve ilişkilerin, hepimizin yaşantısında belki de her gün karşılaştığımız bir akış doğallığında oluşuyla okuyucuyu kendine bağlayan bir roman. Dilinin özgün akıcılığı, romanın dikkat çeken ilk unsurlarından. Bu özelliğiyle roman kendini okuturken anlatılan sahneler, okuyucunun gözünde adeta bir film şeridi hızında ve gerçekliğine canlanıyor. Romanın içeriğini oluşturan aile içi şiddet, gerginlik ve huzursuzluk gibi durumlar, ilişkilerin yüzeyindeki çatlakları derinleştirerek görmezden gelinenleri su yüzüne çıkarmayı amaçlıyor. Yun’un kaleminde ayrıntıyla dile getirilmiş geleneksel törenler, inanç ve anlayışlarla Kore kültürünü yakından tanıma fırsatı bulduğumuz Yuva, yaşanan her olayla birlikte Kyung’un zihninde yeniden şekillenen bir çatı, fiziksel gücün psikolojik mücadele ile sarsıldığı bir yapı ve her şeyden önemlisi, başımıza gelen her felakette en yakınlarımıza sarılabildiğimiz sığınağın öyküsüdür. Kapı kapandığında çatının altında kalanlar, yuvayı yeniden kurabilecek midir?