25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Çağdaşları onu kuyuya attı ama o çıkıp sinemaya kral oldu

Mücahit Gündoğdu, Metin Erksan’ın biyografisini derinlemesine; ama akıcı bir üslupla ele alıyor ve bu isim üzerinden sinemamızın belli bir dönemine ışık tutuyor.

MUHAMMET SAFA13 Temmuz 2017 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Çağdaşları onu kuyuya attı ama o çıkıp sinemaya kral oldu

“Kuyu”da Bir Yönetmen, genç yazar Mücahit Gündoğdu’nun kaleme aldığı ve Cümle Yayınları tarafından okura sunulan bir ilk kitap. Metin Erksan’ın biyografisini derinlemesine; ama akıcı bir üslupla; sinemamızın belli bir dönemine ışık tutarak sinemaseverlerin beğenisine çıkarıyor Gündoğdu. Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı’nın kitabın önsözünü şöyle diyor çalışmayla ilgili: “Hayatımda ilk defa bu kadar bütünlüklü bir metin okudum. Aynı zamanda  da kurgusu da bu kadar sağlam bir metin. Akademik çalışmalardan çok daha gelişkin bir Metin Erksan kitabıyla karşılaşılıyor. Dört dörtlük bir çalışmayla karşı karşıyayız.”

Mücahit Gündoğu 1990 Sivas doğumlu. Ankara Siyasal Bilgiler mezunu ve Gazi Üniversitesi’nde felsefe alanına yüksek lisans eğitimine devam ediyor. Edebiyat Ortamı, Hece, İtibar, İzdiham ve Türk Dili dergilerinde yazıları yayımlandı, yayımlanıyor.

- Genellikle edebiyatla ilgilenen gençler şiir, öykü kitabı çıkarmak için uğraşır dururlar; lakin siz şiir yazmanıza rağmen sinema yazılarına ve bu yazılarda çoğunlukla göz ardı edilen biyografiye yöneldiniz. Bu minvalde kitabın ortaya çıkışından biraz bahsedebilir misiniz?

Tabii herkes büyük sanatçı olmak derdinde. Büyük olmanın ilk şartı bana göre haddini bilmektir. Herkes her şeyi yapabilir. Şiir de yazabilir. Hikâye de yazabilir. Hatta roman da. Bütün bunları yapmış olmak çoğu zaman hiçbir şey ifade etmez. Geri dönüp yüzyıllar ötesine bakınca, çağlar aşan birkaç isimden fazlasını göremiyoruz. Bu demek oluyor ki; herkes kayboluyor, biri kalıyor. Ben o birin peşindeyim. Bulduğum böyle biri varsa hemen yazacağım diyorum. Bu çağda, sinemayı bütün sanatların üstünde görüyorum. Şiirin, hikâyenin, romanın ya da diğer sanat dallarının önemsiz olduğunu söylemiyorum. Artık eskidiğini söylüyorum. Şimdi insanların gözü ekranlarda. Ekranlara sanatı taşımak ise bir devrim. Bu çağın ve kıyamet kopmazsa sonraki çağların en büyük sanat eserlerinin sinema vasıtasıyla verilebileceğini düşünüyorum. O yüzden sinemanın peşindeyim.

- Metin Erksan sinemamızın en önemli isimlerinden. Genç bir yaşta böylesine bir çalışmanın altına girdiniz. Tereddüt yaşadınız mı? Vazgeçip kitabı bırakmayı düşündünüz mü? Destekçileriniz kimlerdi?

Metin Erksan biyografisini yazmaya başlarken işsizdim. Tabii hala işsizim. (Gülmüyor.) Kitabı yazarken kimi zaman kendimi Knut Hamsun’un Açlık romanından fırlamış başkarakter gibi gördüğüm oldu. Kendi kendime dedim; “Hem açsın hem de kitap yazma derdindesin.” Doğru ama başka türlü nasıl olabilirdi ki? Yazmak bir işe sahip olmaktan çok daha değerliydi benim için. Belki bu yüzden işsizliği herhangi bir insan kadar sorun etmedim. Kitabı yazmaktan vazgeçmeyi düşünmedim ama korktum. Korkmakta da haksız değildim. Çok zor bir yönetmeni yazacaktım. Erksan’la ilgili yazılmış elle tutulur bir kitap yoktu. Bir tek Kurtuluş Kayalı hocanın kitaplarında dişe dokunur şeyler bulabildim. Bir de şair Mustafa Aydoğan ağabeyin önerilerinin kitaba çok katkısı oldu. İkisine de teşekkür borçluyum.

- Nasıl bir yazma disipliniyle çalışmayı tamamladınız?

Erksan’la ilgili hemen hemen birçok kaynağı çok öncesinde okumuş, Erksan’ın neredeyse bütün filmlerini izlemiştim. Kitabı yazmaya başlarken kaynakları bir kez daha gözden geçirip filmleri yeniden izledim. Bu neredeyse dört ayı buldu. Yazmak istediğim Metin Erksan portresi kafamda iyice belirginleşmişti. Artık sadece zihnimdekini metne dökmeye kalmıştı. Kitabı yazma aşamasında gündüz KPSS çalışıyordum gece boyu yazıyordum. Dediğim gibi işsizdim. Her gün bir bölümü yazarak yaklaşık bir aylık sürede kitabı tamamladım.

- Kitabın ismini çok beğendim. Siz mi buldunuz? Nasıl verildi kitabın adı?

Evet. Teknik konularda oldukça titiz olan Cümle Yayınları editörü Muhsin Mete ağabeye söyledim, o da beğendi. Bir kere gerek başarıları gerek ezber bozan karakteri dolayısıyla akranları tarafından çekilemeyen bir adam Erksan. Çağdaşları onu kuyuya atmış ama o çıkıp sinemaya kral olmuş. Bir de 1960’lı-70’li yılların kurak, kör karanlık ve çukur kültürel ikliminde kalmış bir yönetmeni anlatmak için başka ne denilebilirdi ki?

- Biyografi okumak pek de keyifli değildir okur için; fakat siz okunabilir bir biyografi yazmışsınız. Nelere dikkat ettiniz üslubu oluştururken?

Hikâye anlatır gibi anlattım. Zaten her hayat bir hikâye ediyor. Hikâyeyi seviyorum. Sinemada da görselleştirerek hikâye anlatılıyor. Erksan’ın meselesini, derdini algılamakta çok hassas davrandım. Kitabı bu derdin etrafında kurdum.

- Sinema sanatında öncelediğiniz, önemsediğiniz ve üzerinde kafa yorduğunuz noktalar neler?

Sinemanın insanın kalbiyle doğrudan bağlantı kurabilecek mükemmel bir gücü var. Film izleyen herkes bunu fark eder. Sanatlar içerisinde kitlelere en hızlı yayılan da sinema. İnsanı, toplumu ve yöneticileri dönüştürme gücü en yüksek olan sanat dalı. Gün geçtikçe sanat yönü daha öne çıkıyor. Her yönetmenin iyi bir hikâyeci olması gerektiğini düşünüyorum. Bu olmazsa asla iyi bir film çıkmaz. Yönetmenliğin de yazarlık gibi okulu olabileceğini düşünmüyorum. En iyi öğretmen sinema salonlarıdır. Ayrıca sinema üzerine okumak gerekiyor. Bugün birçok yönetmen sinemanın teorisiyle ilgili neredeyse hiçbir şey bilmiyor. Sinema üzerine düşünmek şart. Tekniği bilip, orada boğulmamak gerekiyor. Duygu esastır. Duyguyu çıkarınca sinema diye bir şey kalmıyor. Bu koordinasyonu, dengeyi iyi sağlayanlar iyi yönetmen olabilir.

- Kitap boyunca sizi yazar olarak hep Metin Erksan’ın yanında, onun taraftarı olarak görüyoruz. Sizi bu tutuma iten nedenler neler?

Erksan’ın bu ülkenin ne demek olduğunu derinden kavradığını düşünüyorum. Türkiye’nin ve Türk’ün tarihsel düşmanlarının onun karşısında cepheleşmesi beni onun yanında açık tavır almaya itiyor. Bu milletin değerinin farkında. Hamaset yapmıyor. Eserleriyle konuşuyor. Hiçbir gruba, cemaate yaslanmıyor. Evrensel düzeyde tanınıyor. Ürettikleri dünyada değer görüyor. Türkiye’de yönetmen olarak bir benzerine rastlamak zor. Karakterini de kendime yakın görüyorum. Sanat mücadelesinde verdiği tepkilere, gösterdiği direnişe bakınca ben de olsam aynısını yapardım diyorum.

- Metin Erksan bir sanatçı klişesi olarak sonradan mı anlaşılmıştır? Döneminde değer görmüyor mu? Bu bana biraz tevatür geliyor. Sonuçta Metin Erksan Metin Erksan’dır, ne dersiniz?

Sanatçıların zamanında anlaşılmadığını da sonradan anlaşıldığını da söyleyemeyiz. Anlayan her çağda anlıyor nasılsa. Kitlelerin anlamasından bahsediyorsak en çok okunan, izlenenlerin de anlaşıldığı söylenemez. Anlaması gereken aydınlardır. Bir kısım soysuzlaşmış aydının da anlamak istemediği net. Ben anladığımı zannediyorum. Bu yüzden ötesini ben anlatmak istiyorum. Efsaneleştirmekten ziyade hakkını vermek taraftarıyım. 

- Türk sineması dışında ülke sinemalarına eğilmeyi düşünüyor musunuz?

Yazmayı istediğim birkaç yönetmenin biyografisi daha var. Ama tabii nasip. Uzun zamandır üzerinde çalıştığım Türk sinemasının yönetmenlerini bu sene kitaplaştırmayı düşünüyorum. Şu sıralar ülke sinemalarına odaklandım. Ülkelerin yönetmenlerini ayrıntılı yazmayı planlıyorum. Türkiye’de ülke sinemaları yönetmenler üzerinden değil; oyuncular ve filmler üzerinden tanınıyor. Doğru olan, yönetmenler üzerinden incelemektir. Şimdi 26 yaşımdayım. 29 yaşımda ilk uzun metrajlı filmimi yapmayı planlıyorum. Ayrıca bu üç yıl içerisinde belgesel çekmek istiyorum. Para bulunca hemen başlayacağım.