26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Çağdaşları ve çelişkileriyle Tolstoy

KURMACA VE BELGELERLE KURULMUŞ BİR BİYOGRAFİ TOLSTOY VE ÇAĞDAŞLARI. KİTAP BOYUNCA İŞLENEN TOLSTOY’UN ÇELİŞKİLERİNİ BİR UZUN ÖMRÜN GETİRİ VE GÖTÜRÜLERİNİ DÜŞÜNEREK CİNS KAFALARIN KESKİN ELEŞTİRİ KABİLİYETİNİ DE HESABA KATIP HOŞ GÖRMEYE BAŞLIYORSUNUZ.

MERT ÖKSÜZ14 Ekim 2016 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Çağdaşları ve çelişkileriyle Tolstoy

Rus edebiyatının dünyaya armağan ettiği bir soruyu anarak başlayalım:”Tolstoy mu Dostoyevski mi?” Edebiyat meraklıları bu soru çevresinde dönen tartışmalara taraf ya da şahit olmuştur. Hatta geçen yıl George Steiner’ın ilkin 1960’ta yayımlanmış incelemesi, Tolstoy mu Dostoyevski mi dilimize de çevrilmişti. Ben de fikrimi paylaşayım.İlkin iç dünya deneyimlerinin, “yabancılaşma”nın tatlı zehriyle Dostoyevski taraftarı olup teknik sevdası başgösterince Tolstoy safına meyledenlerdenim. Hangi tarafta yer alırsak alalım veya tarafsız olalım, iki ismin de Rus ve dünya edebiyatının en büyük yazarlarından olduğunu söylemek lazım. Bununla beraber Rus edebiyatı iki yazarla sınırlı değil, bu edebiyatın rönesansı olarak görülen19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başında eser vermiş başka şöhretler de var.

Geçtiğimiz mayıs ayında Tolstoy’u Rus edebiyatının 19. yüzyıldaki bazı edebî şöhretleriyle ilişkileri aracılığıyla aydınlatan bir inceleme çıktı: Tolstoy ve Çağdaşları. Bu çalışma da Steiner’ın kitabı gibi ilk olarak 1960’ta yani Tolstoy’un 50. ölüm yıl dönümünde yayımlanmış. Kitabın Kiev doğumlu yazarı Sophie Laffitte, (1905-1979) Sorbonne Üniversitesi’nde Rus edebiyatı ve uygarlığı kürsüsünde dersler vermiş. Laffitte’nin kitabı Tolstoy’a dair sonradan hazırlanmış hemen her incelemenin kaynakçasında da yer alıyor.

MOZAİK RESTORASYONU GİBİ

Biçime ve kitapta kullanılan yönteme dair konuşalım biraz. Tolstoy ve Çağdaşları’nda üç farklı teknik yön var. Kitabın belli kısımları roman niteliğinde, bazı kısımlarıysa anı, mektup ve hayat malzemesinin aktarıldığı biyografik bir inceleme. Bu inceleme kısımları içine Tolstoy ve diğer yazarların metinlerine dair kısa ama aydınlatıcı değerlendirmeler de eklenmiş. Kitabın sunuşunda “Bu yapıttaki bütün diyaloglar, esas olarak özgün metinlerden (notlar, mektuplar, denemeler, anılar) alınmıştır.” (s.17) ifadesi kullanılmış. Buna dayanarak yazarın bir malzeme bütününü kendi yaratıcı yazarlık yeteneğiyle eritip kullandığını söylemek mümkün. Anladığım kadarıyla mozaik restorasyonu yapan bir uzman gibi eldeki malzemenin bıraktığı bazı boşluklar kurmaca içerikle tamamlanmış.

İncelemenin başına yaklaşık 60 sayfa uzunluğunda kapsamlı bir Tolstoy biyografisi eklenmiş. Sonrasında üç ana bölüm geliyor. Birinci bölüm Tolstoy ve Turgenyev, ikinci bölüm Tolstoy ve Dostoyevski, üçüncü bölümse Tolstoy ve Çehov adlarını taşıyor. Sonuç bölümündeyse Gorki, Lenin ve Fransız yazarların çevresinde Tolstoy kısaca ele alınmış.

Laffitte, sözüne “Tolstoy iki yüzü olan Janus’tur.” diyerek başlamış. Janus, zıt yöne bakan iki yüze sahip bir mitolojik figür. Kitaba devam ettikçe bu ilk cümlenin sırrı açığa çıkıyor. Tolstoy’un yaşamı çelişkiler yumağı. Metinlerindeki düzeni onun yaşamı, düşüncesi ve duyuşundaki huzursuzlukla bağdaştırmak olanaksız. Hayatının ve kişiliğinin detaylarına dalınca zihnimdeki Tolstoy’dan farklı biriyle karşılaştığımı itiraf edeyim. Bu durum aklıma Hakkı Süha’nın bir sözünü getirdi: “Büyük adamların çoğu yelkenlere benzer, uzaktan bembeyaz görünürler. Onlara yaklaşmamalıyız. Çünkü bu yakınlık, bizi yırtıklar, lekeler ve yamalarla karşılaştırır.” Çoğu sanatçı gibi kuvvetli bir egosu var Tolstoy’un. Bunu hem yaşantısından, hem de yapıtlarının büyük kısmında kendi yaşamından beslenmesinden anlamak mümkün. Şöyle deniyor bu konuda: “Gurur, despotluk, başkalarının da kendisi gibi düşündüğünü görmek ister. O, güçlü bir kişilik, aşırı derecede kabaran, hiçbir şekilde başkasının karşısında eğilmeyen biriydi.” (s. 186) Bununla beraber o, hayatının bir döneminden sonra sahip olduğu geniş maddi imkânları reddedip sıradan bir çiftçinin gündelik hayatını sürmeyi de tercih edebilmiş.

HİÇ KARŞILAŞMADILAR

Kitabın birinci bölümünde Tolstoy ve Turgenyev arasındaki gelgitli ilişki incelenmiş. İncelemenin en geniş kaynakla yazılmış bölümü burası. Laffitte, iki yazar arasında yaklaşık otuz yıl süren küslükler, kavgalar ve dostluğu yazışmalarla anlatmış. Tolstoy’un tatminsiz ve huzursuz kişiliğinin zıttı bir tip Turgenyev. Dostunu da tanıdığını şu sözlerinden anlıyoruz: “Tabirimi bağışlayın ama sizde en dikkatimi çeken şey içinizdeki çatışmadır; ama kötü hiçbir şey yok.” (s. 132). Edebiyatçıları hemen hiç övmeyen, hatta Shakespeare’in büyük bir yazar olmadığını, aksine korkunç bir madrabaz ve alçak olduğunu düşünen Tolstoy, Turgenyev’in başyapıtlarından Avcının Notları’nı anarak “Bu yapıttan sonra yazı yazmak güç.” (s. 115) diyebiliyor. Buna rağmen Tolstoy’dan kaynaklı ama sebebi belli belirsiz tartışmalar nedeniyle iki yazar arasında neredeyse düello yapılacağını da okuyup şaşırıyorsunuz.

                Tolstoy ve Dostoyevski hakkındaki ikinci kısmın başında hayal kırıklığına uğradığımı itiraf etmeliyim. Çünkü Tolstoy ve Dostoyevski hayatlarında ne karşılaşmış ne de birbirlerine tek satır yazmışlardı. Bu duruma rağmen Laffitte’nin 85 sayfalık bir bölüm hazırlayabilmesi takdire şayan. Yazar bunu aradaki bağı sağlayan bir üçüncü kişi, Kontes Aleksandrin Tolstoy’la yapmış. Dostoyevski’nin ölümünden kısa süre önce Tolstoy’un akrabası Aleksandrin Tolstoy, Dostoyevski’yle görüşme fırsatı bulmuş ve bu görüşmelerini anılarına aktarmış. Buradan yola çıkan Laffitte, yine de zaman zaman roman seviyesinde bir gerçekliği yakalayabiliyor. Bir örnek vereyim: “Saat onu vurdu. Aynı anda kapı açıldı ve FyodorMihayloviç Dostoyevski’nin gelmiş olduğu haberi verildi.” (s. 210) İkinci bölüm keyifli bir okuma sunuyor, fakat kurmaca tutumu göz ardı etmemek lazım. Bununla beraber değerlendirmelere de yer veriliyor: “Dostoyevski’nin aksine, onda bir düşünceyi tekrar tekrar evirip çevirme özelliği vardır; zaten o her noktada Dostoyevski’nin canlı antitezidir. Dostoyevski’de ise düşünceler dere gibi akar, yayılır. Onun yaratıcılığı, verimliliği, düşünce titizliği sınırsız gibidir.”(s. 189) Bu tespite katılmamak elde değil.

Son bölüm Tolstoy ve Çehov ilişkisine dair. Çehov’la Tolstoy farklı sosyal sınıflardan geliyor. Tolstoy, zengin bir toprak sahibiyken, Çehov bir çiftçinin oğlu. Anlıyoruz ki biraz da bununla bağlantılı olarak Tolstoy’un edebî yapıtları onun varoluşunun bir günlüğüyken Çehov’da otobiyografik olan hiçbir şey yok. Tolstoy ne kadar kendini tanımlarsa, Çehov da o derece kendini geri planda tutuyor. Bu kısımda birbirlerini şahsen tanımış iki yazarın ilişkileri aydınlatılırken belgeler de kullanılmış.

Sonuç bölümünde Lenin ve Gorki arasındaki yazışma ve konuşmalar belli bir kaynak gösterilmeden yine kurmaca bir tonda sunuluyor. Bunun ardından da yazarın ilkin ayrı bir makale olarak hazırladığı “Tolstoy ve Fransız Yazarlar” bölümü var.

Kurmaca ve belgelerle kurulmuş bir biyografi Tolstoy ve Çağdaşları. Çok geniş bir edebî ilişkiler ağını ustalıkla aktarırken otobiyografik romanların okuma kolaylığına ulaşabiliyor. Kitap boyunca işlenen Tolstoy’un çelişkilerini bir uzun ömrün getiri ve götürülerini düşünerek cins kafaların keskin eleştiri kabiliyetini de hesaba katıp hoş görmeye başlıyorsunuz.