10 Mayıs 2024 Cuma / 3 Zilkade 1445

Dickinson’ın gösterdiği başka gökyüzü

Kadınların hayattaki yerini sorgulayan bir şiirinde Dickinson şiirin sonunda “-“ ile bir tanımlama yapmakta ancak o haliyle bırakıldığında anlam tam verilememektedir. Çevirmen Nurbanu İnan, bu çizgiye sadık kalmanın yanı sıra anlamı da vermeye çalışmış ve şiiri daha anlaşılır kılmıştır.

ELVAN TEKİN12 Nisan 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Dickinson’ın gösterdiği başka gökyüzü
Emily Dickinson, 20. yüzyıl Amerikan şiirinin önemli isimlerinden biridir. Aslında 20. yüzyılda yaşamamış olsa da yaşadığı dönemde adını duyuramamıştır. İçinde yaşadığı dönemde, kadın olması ve dini algılayış biçimindeki farklılıkları sebebiyle şiirlerini gönderdiği edebiyatçı Thomas Higginson tarafından yüreklendirilmemiş, aksine klasiğin dışında yazdığı gerekçesiyle eleştirilmiştir. Yazın tarzını değiştirmese de aldığı eleştirilerden sonra cesareti kırılmış ve yazdıklarını yayımlatmaktan vazgeçip kendine saklamaya başlamıştır. Bir gün bulunur umuduyla şiirlerini yıllarına göre ayırıp fasikül halinde odasında saklamıştır. 1800’e yakın şiiri ölümünden sonra, beraber yaşadığı kız kardeşi tarafından odasında bulunmuş ve yayımlanmıştır.
 
Dickinson’ın hayatı, yolculuğun sadece bir yerden bir yere gitmek olmadığını, asıl yolcuğunun insanın kendi içinde olduğunu gösteren güzel bir örnektir. Hayatı boyunca yalnızca, bir ziyaret için yaşadığı kent olan Amsherst’ten ayrılıp Boston’a gittiği söylenen Dickinson, zihin dünyasında pek çok yolculuk yapmıştır. Kardeşleri ve babasıyla yaşadığı evde, genellikle odasında ve yalnız geçirdiği günlerinde pek çok konu üzerinde düşünmüş ve eşsiz dizelerinde bu derin düşüncelerine yer vermiştir. Aşk, doğa, ölüm ve ölümden sonraki hayat şiirlerinde konu ettiği bazı başlıklardır. Bu başlıklar her ne kadar klasik konular gibi görünse de Dickinson’ın şiirlerinde bu konular en derin halleriyle karşımıza çıkmaktadır. 
 
DERİN VE KAPALI DİL
 
Yaşadığı çağda şiirlerini kendine saklamak zorunda kalan Emily Dickinson’ın adı Türkiye’de hala hakkıyla duyulmuş değildir. İlk Türkçe kitap çevirisi Oğuz Cebeci’ye aittir ve 1993 tarihlidir. Devam eden yıllarda birkaç çeviri şiir derlemesi yayımlansa da, çeviriler sınırlı sayıda şiiri kapsamakta ve Dickinson’la Türk okurunu buluşturma fırsatını hakkıyla vermemektedir. Dickinson’ın derin ve kapalı bir dille yazdığı şiirleri anlamanın ve aktarmanın güçlüğü göz önüne alınırsa şiir sayısının sınırlılığı anlaşılmaktadır. Şiirlerin başlıksız oluşu, her birinin yıllarına göre ayrılması ve başlık yerine numara verilmiş olması şiirlerin tercihinde bile pek çok zorluğu beraberinde getirmiştir. Hatta bu sorun son dönemde yapılan bir şiir derlemesinde karşımıza çıkmaktadır. Kültür yayıncılığı konusunda iddialı bir yayınevinin piyasaya sürdüğü Dickinson çeviri derlemesinde maalesef bütün şiir numaraları hatalıdır. 
 
Gelelim Kopernik Kitap’tan çıkan Nurbanu İnan’ın Bir Başka Gökyüzü adını verdiği, Prof. Dr. Nabi Avcı’nın takriziyle yayımlanan beş kitaplık serinin ilk çalışmasına… Çeviri önceki Dickinson çevirileriyle kıyaslandığında, ilk bakışta Dickinson’ı Türk okuyucuyla yeniden buluşturmayı amaçladığı gözleniyor. Kitaba adını veren ilk şiir Başka Bir Gökyüzü, diğer çevirilerden farklı olarak  “Bir Başka Gökyüzü “  ismiyle dikkat çekiyor ve farklılığını ortaya koyuyor. Şiirlerin içindeki kapalı anlamları olabildiğince açıklayarak ve bunu Türk şiirine ve diline uygun bir biçimde yapmaya özen gösteren çevirmen, Dickinson şiirlerine çeviri yapaylığından uzak yeni bir tat vermiş.  Aşağıda örneğini vereceğim şiir ölümden sonraki yaşamı betimleyen ve bunu son derece kapalı bir anlatım biçimiyle ifade eden bir şiirdir, buna rağmen çevirmenin yoğun çabasıyla okurken şairin demek istedikleri ve yaptığı betimlemeler bir bir okurun zihninde canlanabiliyor:
 
13
Uyku;
Aklı başında biri tarafından
Gözlerin kapatılmasıdır.
 
Uyku;
Şahitlerin huzurunda
Büyük bir duraktır
Aşağıda, her iki elinde.
 
Sabah;
Ağartılmasıdır günün
Görevli kişiler tarafından
 
Sabah, daha olmadı!
 
O şafak –
Sonsuzluğun doğuşu olacak –
Biri neşe ile –
Biri ateşten bir sırada –
İşte budur günün ağarması!
 
Dickinson şiirlerinde çizgiler aracılığıyla çeşitli tanımlamalar yapmaktadır. Türk dil yapısına uygun olmayan bu yazış şekli çeviriyi zorlaştırmakta ve çevirmenleri uygun anlamı verebilmekle şiirin orijinaline sadık kalmak arasında bir karasızlığa itmektedir. Bir taraftan şairin yazdığı şekilde çizgiler korunmaya çalışılırken diğer taraftan çizgilerdeki anlamları açma gereksinimi çevirmenin işini hayli zorlaştırmaktadır. Kadın meselesini ilginç bir şekilde ele alıp, kadınların hayattaki yerini sorgulayan bir şiirinde Dickinson şiirin sonunda “-“ ile bir tanımlama yapmakta ancak o haliyle bırakıldığında anlam tam verilememektedir. Çevirmen burada çizgiye sadık kalmanın yanı sıra anlamı da vermeye çalışmış ve şiiri daha bir anlaşılır kılmıştır:
 
“Cennet olmasa o bir hiç
Melekler olmasa – kimsesiz 
Bazı gezgin arılar olmasa
Boş yere tomurcuklanmış bir çiçek
 
Rüzgarlar olmasa – taşralı
Kelebekler olmasa 
Uzanan arazide
Fark edilmemiş minicik bir çiğ.
 
Çayırdaki en küçük Ev Hanımı
Şimdi al onu çayırdan 
Ve varlığını oluşturan biri
Onurunu kaybetti – “Yuva” dediği şey için.”
 
Dickinson şiirleri sadece kapalı ve derin anlamlar içermekle kalmaz zaman zaman İncil pasajlarına, dönemin önemli olaylarına yahut Shakespeare oyunlarına gönderme yapar, çevirideki dipnotlarda bu bilgilendirmeleri de görmekteyiz. Dilinin akıcılığı sayesinde kolayca okunabilecek olan bu kitap, içerdiği göndermelerle okurun başka alanlarda da bilgi edinmesine ve düşünmesine vesile olacaktır. En çok düşünmesine vesile olacağı konu ise çevirmenin önsözde altını çizdiği “kadın sorunu” dur. Şiirleri okurken üzerinde düşüneceğiniz bir diğer konu ise yalnızlık olgusudur. Bir inzivaya çekilme hali olarak algılanan yalnızlık, Dickinson’ın hayatında sınırsız bir hazineye dönüşür, o yalnızlığından uçsuz bucaksız yollar yapar ve dizelerinde gittiği yerleri anlatır. Yalnızlığın da birçok çeşidi olduğunu ve değerli yalnızlığın münzevi bir hayat sürmekten nasıl ayrıldığını, insana neler katabileceğini anlatır. Çeviri, ön sözünde vaat ettiği beş kitaplık seri hedefine ulaşabilirse, Türkiye’de Emily Dickinson şiiri adına yapılmış en kapsamlı çalışma olacaktır. Şimdiden akıcılığı ve Türk dil yapısına uygunluğuyla şiir çevirisine yeni bir tat getiren Nurbanu İnan’ı tebrik etmek gerekiyor.