26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Geri çekilmenin kitabı

Denemeleri, sadece yazarı tanımak açısından değil, dönemi anlamak açısından da çok önemserim. Gökhan Özcan’ın denemeleri de içinden geçtiğimiz kasırgalı günlerin ortasında açılmış bir yaşam çadırı gibi...

SİBEL ERASLAN11 Ocak 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Geri çekilmenin kitabı

Gökhan Özcan, 2000-2010 yılları arasında kaleme aldığı denemelerini, son kitabında bir araya çağırmış. Ne güzel bir muvaffakıyet! Ünlem koydum, niye mi, çünkü ben eski yazılarıma dönüp baktığımda çalkantılı bir deniz görüyorum. Sanki gök patlamış çerden çöpten bir sandalım ben, delik deşik... Oysa bir ruh bütünlüğünde gerçekleşmiş demek ki Gökhan Bey’in tüm yazıları...

İnsan hayret de ediyor: Çünkü Gökhan Özcan Ankara’nın merkezinde, yani Türkiye’yi idare eden adamların mahallesinde oturuyor ve gücün beyninde mukim olduğu halde, biz güçsüzlerin diliyle konuşuyor. Kendini kudret temennalarına kaptırmamış bir kalem. Gariplerin diliyle konuşuyor, hikem edasıyla yaralarımızı sarıyor satırları... Onun için, kitabı hakkında söyleyeceğim şey; güzel söz oluşudur, güzel söz ilk göz ağrısıdır... Kur’an-ı Kerim güzel sözü, kökü derinde dalları meyveye durmuş güçlü ve güzel bir ağaca benzetir. Gökhan Bey’in kitabı da böyle olmuş. İnsanın kalbi dinleniyor okudukça...  

SEMADAN 92 NEFES

Biraz da gıpta ettim bu Gökhan Özcan’a has 195 sayfalık derli topluluğa, billurlaşmış dinginliğe, ‘kendini bilen Rabbini bilir’liğe, ‘rıza’ya imrendim... Saydım 92 kere nefes almış semadan, saydım 92 kere susmuş, kaderine razı. Halbuki böyle değilim ben... Kolay değildir ‘’yazı’’, insanın defalarca kere bölünmesidir, kesilmesidir içinizin parça parça ayrılması... Sessiz bir havai fişekler geçididir yazı masası yazarın. Orada nasıl ışıklar akar, nasıl yıldızlar parlar ve kimsenin bilmediği ne kadar derin düşüşler yaşar yazar, kendi kendine... Hele denemeyse yazım türü. Kaçacak yeri yoktur yazarın.

Ben denemeleri, sadece yazarı tanımak açısından değil, dönemi anlamak açısından da çok önemserim... Gökhan Özcan’ın denemeleri de içinden geçtiğimiz kasırgalı günlerin ortasında açılmış bir yaşam çadırı gibi... Hac ziyaretimde semure ağacıyla tanıştırmıştı beni arkadaşlarım. Çelimsiz ve saçları kesik bir çocuğu anımsatıyor bu ağaçlar. Çölün ortasında dikenlerle kaplı... Ama hayat ünitesi gibi. Çobanlar, ağır çöl ikliminde gölgesine sığınırmış semurelerin... Geceleri de yıldızların altında birbirlerine şiir okurlarmış bu sevda ağaçlarının dibinde. Şiirin çeşmesidir semureler dermiş Araplar... Gökhan Bey’in bu uğultulu çağda yazdığı sahifeler de bana çöl ortasındaki hayat ağaçlarını, semureleri hatırlattı. Düş gücü, şiir gayreti var cümlelerinde...

İnsanın hakiki saadeti ve ruhun olgunlukla düşünme imkanı, alicenaplık ve affedicilik, gözleri iç dünyaya çevirmekle ediniliyor. Merhametin de bir mektebi varsa, bu mektebin dersleri ‘’güzel söz’’ temrininden geçiyor...

HAYAT MI EDEBİYAT MI?

Ben Özcan’ı okurken, birazdan veda edeceğim bilgisiyle barışıyorum. Bana yakınlaştırdığı için uzakları, cennet bahçesini, kendisine teşekkür ediyorum.

Bir teşekkür de Vadi Yayınları’nın genç yöneticilerine. Benim kuşağım, Vadi’yi her zaman okul olarak görmüştür. Şimdi bu bayrak yarışını üstlenmiş genç nesli gördükçe insanın içi rahat ediyor...

Gökhan Özcan kıyamet koparken elindeki yeşil fidanı dikmeye uğraşan adamın menkıbesini yazmış Gözağrısı’nda. Son günlerde gençlik atölyelerinde sıkça sorulan “Hayat mı edebiyat mı?” sorusunu “İkisi de birbiriyledir” şeklinde hikmetle cevaplıyor bu eserinde Özcan...

Türkiye Yazarlar Birliği’nce ödüllendirilen kitaba “Yolun açık olsun” diyoruz biz de.

Her karanlığın içinde bir aydınlık

Kitaptan, tadımlık...

“Her karanlığın içinde bir aydınlık, her gecenin içinde ışıyan bir sabah gizli.
Hayatın içinde ölüm, ölümün içinde hayat, sonun içinde sonsuzluk gizli.
Geçmişin içinde gelecek, geleceğin içinde geçmiş gizli.
Acının içinde sevinç, şenliğin içinde hüzün gizli. Uykunun içinde rüya, rüyanın içinde sonsuz hayaller gizli.
Rengin içinde ışık, ışığın içinde bin bir renk gizli. Kadının içinde bir adam, adamın içinde bir çocuk, çocuğun içinde bütün bir insanlık gizli.
Kışın içinde bahar, baharın içinde sonbahar gizli. Meyvenin içinde çekirdek, çekirdeğin içinde meyve gizli.
Bahçenin içinde çiçek, çiçeğin içinde bin bir tomurcuk gizli. Bulutun içinde yağmur, yağmurun içinde rahmet, rahmetin içinde bereket gizli.
Dünyanın içinde derya, deryanın içinde bir başka dünya gizli. Suyun içinde yunus, yunusun içinde Yunus gizli.
Yokluğun içinde varlık, varlığın içinde yokluk gizli. Sesin içinde sükûnet, sükûnetin içinde ses gizli. Sözün içinde mana, mananın içinde hakikat gizli.”