26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

'Her gün kötücül bir düşü kurmak'

NİLGÜN MARMARA’NIN DEFTERLER’İNDE AŞİNASI OLDUĞUMUZ MISRALARIN ALT METİNLERİNİ KAVRIYORUZ. ONUN BİLMEDİĞİMİZ KÖPÜRMELERİYLE, KIRGINLIKLARIYLA, HEYECANLARIYLA, ÜMİTSİZLİKLERİYLE TANIŞIYORUZ, ŞİMDİYE KADAR OKUMADIKLARIMIZI GÖRÜYORUZ.

MUHAMMET SAFA14 Ekim 2016 Cuma 07:00 - Güncelleme:
'Her gün kötücül bir düşü kurmak'
“Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında

Her çocuğun kalbinde kendinden büyük bir çocuk vardır

Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek.”

 

Rivayet odur ki Nilgün Marmara’nın okul numarası 128’dir. Ece Ayhan’ın yukarıya üç dizesini aldığım şiirinde bir kahramandır Nilgün Marmara, şiirdir, o’dur.

29  yıl önce bugünlerde (13 Ekim) bu coğrafyada yaşamayı bırakmış bir şair: Nilgün Marmara: iki denizi mi, yoksa iki yılanı mı yüreğiyle bağlamış bir kadın: mar-mar-a?

Şimdilerde çıkan bir yayında, üzerinden bunca yıl geçtikten sonra, Marmara’nın bilmediğimiz köpürmeleriyle, kırgınlıklarıyla, heyecanlarıyla, ümitsizlikleriyle tanışıyoruz, şimdiye kadar okumadıklarımızı görüyoruz. Elimizdeki Nilgün Marmara’nın Defterler’inde aşinası olduğumuz mısraların alt metinlerini kavrıyoruz.

Yine geçen ayki yazıdan devamla başkalarının hayatına olan merakımızla okuyoruz bir şairin notlarını. Kilit vurulan günlükler, mühürlenen mektuplar, bir iple bağlanmış müsveddeler... Sanatçıların bütün yapıp ettiklerini bilmek istiyor okurları. Bu anlamda Defterler, içeriğiyle tatmin olmaz okuru doyuruyor denebilir. Nilgün Marmara’nın şiirleri, mektupları, notları, öyküleri, tür denemeleri ve en önemlisi senelerdir konuşulan intiharının hüzünlü mektubu, Everest Yayınları vasıtasıyla, orijinalinin tamamının temizlenmiş versiyonuyla, Kağan Önal marifetiyle gün yüzüne çıkıyor olması birçok tartışmayı da sonlandıracak, okuru tamamen sanatçıyla buluşturacak artık. 

ÖNSÖZ OLMASAYDI...

Defterler, Kağan Önal’ın önsözüyle açılıyor. Aslında bu kısım, “yayıncının notu”. Alışıldık önsözlerde sanatçıdan ve eserden söz edilirya, öyle. Okur kitaba ısındırılır. Önal ise yıllardır bitip tükenmeyen “laf”ların bir son bulması için biraz sitemli, biraz hiddetli, çok öznel duygularla bu metni kaleme almış. Polemiklere cevap veren bu önsöz keşke yazılmamış olsaydı. Nilgün Marmara’yı ve sanatını iyi bilen bir şair ya da yazar bu metinleri okuyup bir önsöz yazsaydı, daha iyi olurdu. Önal’ın metni ise bir not olarak kalsaydı baskıda.

Sanatçı mektupları, bir eser formundadır. Birçok şair yazar başka sanatçılarla mektuplaşır ve bunların yayımlanacağını bildiklerinden bir edebi eser kaleme alıyormuş gibi titizlikle yazarlar. Her an birileri bu mektupları okuyacakmış gibi bir heyecan ve sanatçı refleksiyle işlerler fikirlerini. Bu metinlerin gizli, bir köşede, “onlara” kalmayacağını bilirler. Çoğunlukla da vasiyet ederler yayımlanmasını.

Nilgün Marmara’nın mektuplarında da özellikle Ece Ayhan’la yazışırken bu mektupların daha sonra yayımlanacağını öngördüğü, [istediği]hissediliyor. Ece Ayhan’a yazarken daha bir dikkatli daha bir edebi. Belki Ece’ye Mektuplar... diye bir şey geçiriyordu aklından. Büyük bir şair öldükten sonra onunla mektuplaşanlar bu metinleri yayımlar. Nilgün Marmara da belki böyle düşünüyordu. Olmadı, olamadı. Çünkü Ece Ayhan’dan önce öldü. O “çöl faresi”nin ardından mektuplaştığı diğer şairler onun için kendilerinde olan mektupları yayımladılar. Hesap başka türlü oldu. Birinin ardından bir şeyler söylemek ister miydi? Ölen büyük bir şairin ardından bir büyük şiir yazmak isterdi belki, ama Nilgün Marmara’nın ardından yazıldı şiirler, yazılar ve yazılıyor işte!

ŞANTİYENİN DIŞINDA

Defterler’in büyük kısmı Libya’da yazılmış. Marmara belki de bir şeyler okuyup yazmak için gitti, bilemiyoruz. Çünkü bu tarz kaçışların sanatçıya iyi geleceği düşünülür. Şöyle der “Zaten küçük bir yer yapacak bir şey yok, bol bol okur ve yazarım.” Sonrası hüsran. Okumak yetmiyor, yazmak yetmiyor bunları paylaşmak gerekiyor, anında aktarmak, bahsetmek... Bu yüzden mektuplarda Nilgün Marmara’nın okuduklarından alıntılar görüyoruz. Bu nedenle “Bir oyun yazıyorum” diyor. Oyunundan bahsediyor. Hep konuşmak istiyor. Çünkü o şantiyede yaptığı her şey o coğrafyanın dışında bir yerde.

Kimi sayfalara şiirde kullanılacak tamlama ve kelimeleri not ettiğini görüyoruz. Şiirin genetiğine pek uymuyor bu çalışma tarzı. Nesirde mantıklı ama şiirin ruhuna bir bıçak bu. Dikkat ederseniz “mavinin üzerinde tuhaf gölgeler, araplar” burası ne kadar “gerçek” olağan ve söylenilebilir. Şiirin söylenilebilir olması önemli bence, Nilgün Marmara şiiri için özellikle. İmge “yaratma” işini görüyoruz burada. Bu iş en çok Nietzsche okumalarının bir yansıması gibi. Nilgün Marmara okumalarını, Nietzsche olmadan yapılamayacağını anlıyoruz.

Mektuplar ilerledikçe bir “oyun”u görüyoruz. Sanatçının “uydur”duğu bir oyun. Çünkü bir çıkış aramaktadır “durgun hayat kadını”. Şairlerin kaleme aldığı oyunlar hep ilgimi çekmiştir. Özellikle buhranlı şairlerin oyunlarını büyük bir hazla okuyorum. Bunlar oynanmak için değil okunmak ve hayal edilmek için yazılmışlardır. Şair yaptığı kurguyu zihinlerde oynatır. Bu anlamda Sırttaki Mor Yürek (Sırtındaki Yürek, Sırt-Kalp, Sırt-Yürek, Sırtlan Yüreği bunlardan birisine karar verememiş olsa da Nilgün Marmara ilki daha hoş geldi bana) şiir-tiyatro formunda gerçeküstücü bir bilinç akışıyla okuru bulandırıyor, dalgalarıyla kumlara sürüklüyor... Ağzımız, burnumuz, kulağımız kumla doluyor. Denizin ve çölün kumuyla.

Nilgün Marmara, Çöl Faresi’yla Sadık Hidayet’in Kör Baykuş’unu hatırlattı bana. “Çöl okuma”larıyla yeni bir liste çıkarmama vesile oldu.

İstanbul ve Sonrası’nda daha yoğun daha karmaşık bir zihnin üretimi ve tüketimiyle karşılaşıyoruz Defterler’in sonunda. Nilgün Marmara ne yazdıysa hep şiir ve bu şiiri ancak felsefeyle açıklamak mümkün. Günler ilerledikçe artık kelimelerle oynadığına ve Nilgün Marmara’nın bu oyunda kazandıkça daha büyük oynadığına tanık oluyoruz. Bu ölümcül oyunda sona yaklaşıldığının işaretlerini görüyoruz ve gerçekleşiyor kelimelerle gelen: Son Mektup: “Sevgilim,

Her gün kötücül bir düşü kurmak ve onu taşımak artık kılgıyı gerektiriyor.”