9 Mayıs 2024 Perşembe / 2 Zilkade 1445

İnsanın kutsalla bağı karşısında Batı düşüncesi

Teo-centric (Tanrı-merkezci) kadim düşünce geleneğinin merkezî konumunu kaybedip yerine antropo-centric (insan-içinci) düşünce yapısının ikame edilmesiyle başlayan sekülarizm, insanı aşkın ve kutsal olana yönlendiren bir dil ve düşünce biçimi olan sembolü (sembolizmi) de profan bir zemine çekerek kısırlaştırmıştır.

MURAT BOZKURT12 Mayıs 2017 Cuma 07:00 - Güncelleme:
İnsanın kutsalla bağı karşısında Batı düşüncesi

Kutsalın ifadesinde ve anlaşılmasında dilsel ve düşünsel bir imkan olan sembol; Aristo, Descartes, Kant, Hegel çizgisinde ilerleyen Batı düşüncesinde rasyonalizme/akılcılığa boğdurulmuş ve böylelikle hayatın/sanatın/fikriyatın merkezindeki aşkın/kutsal olanın ekseni kaymıştır.

Modern uygarlığın başlıca amacının “insanlığın dinsel ruhunu yok etmeye yönelik olduğunu” cesur ve derinlikli bir şekilde ortaya koymaya çalışan Jean Borella’nın Dinsel Simgeciliğin Bunalımı adlı ufuk açıcı kitabı, Batı düşüncesindeki kırılma noktalarını, sapmaları sistematik bir şekilde önümüze sermektedir. Ruhsuz/maneviyatsız modern Batı düşüncesinin çıkmazlarını, açmazlarını fark eden ve sahici bir arayış içine giren (ve bu sahici arayışın neticesinde Doğu ve İslam düşüncesiyle mutlaka irtibata geçen ve kısmen ihtida eden) köklü ve derin akım olan Tradisyonel ekole, bilhassa R. Guenon ve F. Schoun fikriyatıyla yakınlık kuran J. Borella, Hint düşünce geleneğiyle ilgili bilimsel oryantalist araştırmalarından sonra İslam düşüncesiyle bağ kurarak hem rasyonalizmin kuruluğunu/kurutuculuğunu fark etmiş hem de kendi düşünce dünyasını daha da derinleştirmiştir.

Dinsel Simgeciliğin Bunalımı’nda Borella, paradigma değişimini İlkçağ filozoflarından alarak Aydınlanma’ya ve moderniteye kadar götürür. Düşünsel alandaki paradigma değişimini fiziksel (Galilei, Kopernikvb), dilsel (Seaussere, Humboldtvb), toplumsal (Rousseau, Marxvb), ruhsal (Freud, Jungvb) kültürel (Strauss, Eliadavb) alanda, kısacası bütün yönleriyle ortaya serer. Simgeyi (aşkın simgeyi) köktenci bir yaklaşımla dışlayıp kovmaya çalışan Batı düşüncesinin aslında insanın gökle/kutsalla olan aslî bağının doğal bir uzantısı ve ana damarı sayılabilecek sembolü (dinsel dilin simgesel boyutunu) kestiğini dile getirir. İnsanın “müteal” (transandant) olana değebilmesi, veya müteal’in insan tarafından idrak edilebilmesi sağlayan simgenin, gökle olan bağının kesilip yeryüzüne hapsedilmesi, onu sanatsal ve düşünsel bir enstrüman, entelektüel bir uğraş/oyun mesabesine düşürmüş; insanın varoluşsal bir imkanını adeta bu dünyaya çivilemiştir.

PARADİGMA DÖNÜŞÜMÜ

Dinsel Simgeciliğin Bunalımı’nda Borella; mitokozmolojiden Ortaçağ simgeciliğine; mitokozmolojinin ve anlamın yıkımına, dinsel bilincin etkisizleştirilmesine; Aydınlanma dönemi rasyonalitesinin kutsala can çekiştirmesine, Marksizmin kutsalı altüst etmesine, psikanalitiğin kutsalı ters çevirmesine; modernizmle birlikte simgenin sözde ihyasına; yapısalcılığın olayları ve olguları yüzeysel kavrayışına; semantik ve hermönötik ilkelerin paradokslarına ve çıkmazlarına işaret ederek söz konusu paradigma dönüşümü sürecini etraflıca irdelemektedir.