20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

İnsanoğlu umuda karşı çok acımasız

Ali Tufan Koç romanını yazarken en çok “Yalnızlık mı seni yazarlığa itiyor yoksa yazarlık mı seni yalnızlaştırıyor?” sorusunun aklının kurcaladığını söylüyor.

TAHSİN KAPLAN10 Ekim 2019 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
İnsanoğlu umuda karşı çok acımasız

Ali Tufan Koç’un ilk kitabı Kimse Ölmez Bu Şehirde, kurmaca günlük gibi kaleme alınmış, bildiğimiz roman formundan uzak bir metin. Günlük dil ve aforizma kullanımı oldukça yoğun. Yazar, günlük akımların yarattığı yeni dili ustaca kullanmış romanında.

Kimse Ölmez Bu Şehirde’nin klasik roman örgüsünden farklı bir kurgusu var. Nasıl tanımlamalı, tarif etmeli? 

Belki, “novella” ile “kurmaca günlük” formu arasında bir yerde kalan, “deneysel bir metin” olabilir, illa bir tanıma ihtiyaç duyarsak. Çok da takılmamalı tanımlara. Ne geldiyse başımıza, kategorize etmelerden ya da bir kalıba uyma çabasından geldi. Bazı hikayeleri, insanları, oldukları haliyle bırakmalı.

Kitapta bazı bölümler, aforizmalardan oluşuyor. Günümüz metinlerinde, belki sosyal medya kullanım/tüketim alışkanlığının da etkisiyle, daha sık aforizma kullanımlarına rastlıyoruz.

Aslında Batı’ya has bir söyleyiş biçimi aforizma. Bizdeki vecizeye benzer ancak daha uzun ve felsefi. Her dönem ve kuşak, kendi dilini yaratıyor. Bu, bazen bilinen bir formun güncel bir uyarlaması olabiliyor. Aforizma ‘patlaması’ da günlük dili, ihtiyaçları ve akımları incelediğinde son derece anlaşılır. Kitapçılar, Freud’un, Proust’un, Nietzsche’nin aforizma kitaplarından geçilmiyor ki bu da şahane bir tablo. Oturup cilt cilt Freud okuyacağı olmayanlara nefis hizmet. İki satır, iki satırdır. Ne güzel işte. 

Bir söyleşinizde “Bu kitap beni yazar yapmadı, bir yazar gibi düşünmeye, bakmaya, yaşamaya dair bir pratik yapmamı sağladı” demişsiniz. Sizce nasıl yazar olunur, kime yazar denir? 

İyi edebiyat, kişilikli yazarlık, bence biraz da azim meselesi. “Yazmadan yazar olunmuyor” demişti Andre Aciman. Acelemiz yok. Deneye yanıla, düşe kalka, buluruz yolumuzu. 

Bu kitabı yazma sürecinde kafanızı en çok kurcalayan meseleler neler oldu?

Yalnızlık mı seni yazarlığa itiyor yoksa yazarlık mı seni yalnızlaştırıyor; sanırım en çok bunu anlamaya çalıştım. Yazdıkça insanın kararmalarını daha iyi anladım. Bu karartıların da yalnızlığın da korkulacak bir yanı olmadığını fark ettim.  

Siz neler öğrendiniz yazdığınız hikâyeden? 

“Acı” kelimesini aslında anlamı dışında kullandığımızı… Acıdan parçalandığını hissettiğinde, acıyacak bir yerin kalmadığında, tuhaf bir hafifleme hissediyorsun aslında.  Çirkinliğin tam ortasında eşsiz bir güzellik nefretin en dibinde saf bir sevgi yatıyor. Bu hisleri, kavramları birbirinden ayırmak kainatın akışına ters.