19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

İyi roman pi sayısına benzer

Altar Kaplan: “İyi romanlar ya 1-1-2-3-5-8-13-21..... şeklinde, bir sonraki sayının bir önceki ile toplamından elde edilen ve ardışık iki sayının birbirine oranının 1,618, yani altın oranı verdiği Fibonacci sayıları veya pi sayısı gibi bir kurguya sahiptirler…”

ASLIHAN KÖMÜRCÜ9 Mayıs 2019 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
İyi roman pi  sayısına benzer

İlk romanı Papadopulos Apartmanı Galata’daki asırlık bir apartmanı ve sakinlerini anlatıyordu. Ardından Halifeler Köyü ve Aloda geldi. Dördüncü yılın sonunda dördüncü roman: İki Nehir Arasında. Altar Kaplan bu kez tarihi karakterlerin mektup ve günlüklerini bir roman kurgusu içinde yoğuruyor. 

Mesleğiniz sayılar üzerine kurulu olduğu halde oldukça üretken bir yazarsınız, 2015 yılından başlayarak dört eseriniz yayınlandı. Sizce matematikle edebiyat arasında bir ilişki var mı, ya da rakamların rutin dünyasında kendinize yeni bir soluk mu yaratıyorsunuz?

Evet, doğru söylüyorsunuz; dört yılda dört romanım yayımlandı fakat ilk romanımın yayımlanması, metni bitirdikten sonra nereden bakarsanız üç yılı buldu; tabii ben bu arada yazmaya devam ettim. Bir noktaya değinmem gerekiyor ki Papadopulos Apartmanı yayımlanan ilk romanım olsa da Halifeler Köyü yazdığım ilk romandı. Ancak spesifik bir konuya ilişkin olduğu için Halifeler Köyü’nün piyasa koşulları gereği yayımlanmasının zor olacağını düşündüğümden ilk önce Papadopulos Apartmanı’nı yayımlatmak için çaba harcadım desem daha doğru olur. 

Tabii ki matematik ile edebiyat arasında bir ilişki olduğunu ve olması gerektiğini düşünüyorum. Hatta matematik ile edebiyat arasında; resim, fotoğraf, mimari gibi her sanat dalı arasında olan ilişkiden daha zarif bir ilişki olduğunu belirtebilirim. Bu yönüyle edebiyatın da diğer her şeyde olduğu gibi kendine özgü matematiksel bir işleyişi vardır. Örneğin, resim ve diğer sanatlar çizgisel olarak ilerlerken, bunun matematiksel ifadesini; 1, 2, 3, 4…… gibi sayma sayıları olarak düşünebilirsiniz; edebiyatın ise Fibonacci sayıları benzeri daha gizemli bir yapısı vardır. Daha yalın bir anlatımla, bana göre iyi romanlar ya 1-1-2-3-5-8-13-21..... şeklinde, bir sonraki sayının bir önceki ile toplamından elde edilen ve ardışık iki sayının birbirine oranının 1,618, yani altın oranı verdiği Fibonacci sayıları veya hayal dünyamızı harekete geçiren ve bir esinlenme şeklinde farklı bir düzenle çalışıp boşlukları birbirine bağlayan 2, 3, 5, 7, 11, 13… diye sürüp giden asıl sayılar, ya da pi sayısı gibi bir kurguya sahiptirler… Daha basit bir anlatımla, pi sayısını pi sayısı yapan virgülden sonraki kısmıdır. Ben de hoşuma giden romanların kurgusunu bu alegorik anlatıma benzetirim. 

İki Nehir Arasında da tarihi karakterlerin mektup ve günlüklerinden oluşuyor. Kitabın içindeki çizimler de size ait. Kitaplarınızı nasıl yazıyorsunuz?

Çok basit bir cevabı var bu sorunun; ilgi duyduğum konuları yazıyorum. Yine de bir önceki sorunuz üzerinden ilerlersem yazarken kurgunun matematiksel olarak işleyişine her şeyden çok dikkat ettiğimi söyleyebilirim. Mesela ben yazarken kelimeleri, cümleleri aynı bir ressamın renkleri gördüğü gibi görürüm. Bu nedenle başka yazarların cümlelerini, hatta metinlerinin bir kısmını bile, bire bir kullanmaktan imtina etmem, hatta yeri gelince bu türden ince göndermeler yapmaktan büyük zevk alırım. Diğer türlüsü, yani kelimeleri ya da cümlelerin düzenini değiştirip sanki kendinin gibi yeniden yazmak bana şark kurnazlığı yapmak gibi gelir… Yazarken, bir çocuğun oyun oynarken yaptığı gibi, o an için elimin ulaştığı her şeyi gerek karakteri betimlemek için gerekse metne derinlik kazandırmak için uygun şekilde kullanırım. Özünde kelimeler harflerin, cümleler kelimelerin yer değiştirmesinden başka nedir ki… Dil, bir alıntılar birliği değil de nedir? Bu yönüyle çoğu zaman bir enstalasyon sanatçısı gibi düşünürüm kendimi… Dolayısıyla benim için önemli olan, bu benzetmeden ilerlersek, resmi bitirdiğimde ortaya çıkan tablodur, yani romanın kurgusu; matematiği. Yoksa bana göre, Van Gogh da aynı rengi kullanır, Picasso da. Sonuçta ortaya çıkan birbirinden tamamen farklı iki eserdir. Bir tablonun değişik renklerdeki çizimleri ya da klasik romanları kurgusal olarak taklit eden metinlerse beni cezbetmez. Bu nedenle, biraz iddialı olduğunun farkındayım ama Napolyonvari bir tanımlama da olsa “Benim edebiyatım benimle başlar” diye bir slogan kullanırım…

Tarihi kitaplar kaleme aldığınız için soruyorum, bir kitabın ön araştırma süreci ne kadar zamanınızı alıyor? Bir konuyu seçtiğinizde tam olarak nereden başlayacağınıza taslak çıkardığınızda mı karar veriyorsunuz, yoksa araştırma süreci içinde mi belirleniyor?

Çok uzun zaman alıyor. Kısaca kalemin beni götürdüğü yere gitmiyorum, bütün kurgu baştan sona hazır olmadan ve her şeyden önce eserin ismini koymadan fiziksel olarak yazmaya başlamıyorum. Yine de ne zaman ve kimden geleceği belli olamayan ilhama bel bağlamadan, konuyu çalışarak yazsam da arada beynimde metinle ilgili bir kıvılcım yanmıyor da değil… Belki de işin büyülü noktası o, yoksa tüm o çalışmaların sonucunda ortaya veri yığınından başka bir şey çıkmaz… Kaldı ki edebiyat da özünde tüm sanat eserlerinde de geçerli olduğu üzere bir bilgi aktarımı değil duygu aktarımıdır…

Yazarların tasarladıkları romanlar bazen kendi hayat yolculuklarını da değiştirir, sizin böyle bir süreciniz oldu mu?

Montaigne der ki, “Ben kitabımı yaptığım kadar, o da beni yaptı.” Değiştirmez olur mu; karakterlerim sayesinde hem dünya hakkında, hem kendim hakkında çok şey öğreniyorum. Halifeler Köyü’nde Kadı Gaybi karakterini yazarken nasıl o kadar duygusal, İki Nehir Arasında’da Erwin karakterini yazarken yeri gelince nasıl o kadar hesapçı olabileceğimi görünce kendim bile hayret etmiştim. 

Simya, Nazi Almanya’sı, Mısır Kraliçesi Hatshepsut, Kral İdrimi, Hermes Trismegistus’un Zümret Tabletleri, Felsefe Taşı... Birbirine zıt görünen bu kavramları bir araya getirerek bir alt metin mi oluşturdunuz, yoksa günlük, mektup ve kartlarla bize başka bir hikâye mi yazdınız?

Doğru söylüyorsunuz. Sıklıkla kullandığım Gadamer’in söylediği bir söz vardır; söylenmemiş olan, bize söyleneni inşa eder, mealinde. İyi romanların güzel okunan bir metni varken doğası gereği görünmeyeni de işaret eden bir alt metni olur. Benim roman yazarken riayet ettiğim tek kural da olsa olsa budur…