11 Mayıs 2024 Cumartesi / 4 Zilkade 1445

Kimler hâlâ ‘Ben böyle düşünüyorum! diyecek?

Alev Alatlı’nın yeni kitabı, bir yeri, bir aklı, hatta bir coğrafyayı müdafaa etmenin, bunun uğruna gecelerce uykusuz kalmanın metni.

TAHİR MURADOĞLU10 Mart 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Kimler hâlâ ‘Ben böyle düşünüyorum! diyecek?

Alev Alatlı, göz kamaştırıcı bir biyografiye sahip. Onun üzerine yazarken, biyografisinden söz etmeye kalkmak oldukça güç. Üstelik, eleştiri malzemelerinden biri de, yazının bizatihi kendisi, bu eylemin üretim aşaması ve sonuçları olduğu için, üzerine konuşurken insan tedirginliğe kapılmıyor değil. Dahası da var; birazdan bahsedeceğimiz kitabı “Ben Böyle Düşünüyorum!” demekle olmuyor’da müthiş dikkatlerle tespit ettiği “safsata”lardan birine düşmek işten bile değil. Olsun, deneyelim. Vira bismillah.

Alev Alatlı, kültür dünyasında bir kavga yürütüyor. Bu kavganın ipuçlarını, sadece eser isimlerine bakarak görmek bile mümkün. Sarsmak, irkiltmek, karşıdakine bir şeyler söylemek, onun hayatında bir şeyler değiştirmek istiyor. Yeri geliyor iğneyi de çuvaldızı da kendine batırıyor ama duyulsun istiyor. Çünkü verdiği kavganın içinde binyıllık ezberler var. Ve bu kavgayı, dövüş meydanına birilerini çağırarak yapmıyor. Akılla, aklı yüceltmenin de haddi olduğunu belirterek, üstelik bunu sakince gerekçelendirerek yapıyor.

“Ben Böyle Düşünüyorum!” demekle olmuyor isimli eseri, tam da bu hattın metni. Bir yeri, bir aklı, hatta bir coğrafyayı müdafaa etmenin, bunun uğruna gecelerce uykusuz kalmanın metni. Her şeyi kurcalamamız gerektiğini, yaşadığımız coğrafyanın bu ezberlerle köreldiğini, böyle giderse körelmeye devam edeceğini işaret ediyor. Köşe yazılarından, haberlerden, politikacı konuşmalarından verdiği örnekler okuru irkiltir nitelikte. Bu irkilme, “Ben bunu daha önce nasıl fark etmedim!” hayıflanmasının irkilmesi. Meramını o kadar kendine has bir Türkçeyle ve gene kendine has bir tutkuyla (bunun içinde olumlu anlamda bir miktar hocalık belagati olduğu şüphesiz) yapıyor ki, okura sahici bir irkilme kalıyor. Ve şüphe. Etrafa, konuşulanlara, söylenenlere, ezberlere şüphe ile bakıyoruz bu sayede. Bir daha, bir Alev Alatlı metniyle.

ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN

“Safsata”lar, “Necefli Maşrapa”lar, antik Yunan’dan bu yana tevarüs edilenler, Doğu’yu yok saymalar, “fuzzy” düşünce, şüphe duyma, Aristo, Sokrat, Kant, Mevlâna, duyulan şüphenin/şüphelerin başka bir sağlamlığa delalet etmesi ile örülüyor kitap. Okura ise tefekkür etmek, bu tefekkürü bu kitapla sınırlı tutmamak kalıyor. Kitabın sonundaki “safsata örneği”, her an gözümüzün önünde. Oldukça uyanık olmalıyız. Ve mukayyet olmalıyız. Tarihimize, dünümüz, şimdimize, kendimize. Alev Alatlı, durmadan bunu anlatıyor. Çok da iyi yapıyor! Kulak kabartmaktan çok daha fazlasını yapmak için bütün Alatlı külliyatı okuru tarafından tekrar be tekrar okunmayı bekliyor. Onun bir kitap adıyla bitirmek gerekirse, şunu demek icap eder: Şimdi değilse, ne zaman?