8 Mayıs 2024 Çarşamba / 1 Zilkade 1445

Mahallen senin kaderindir

Serkan Üstüner’in hikayelerindeki kahramanlar mağlup olmaya mahkum ama hükmen. Çünkü onların kaderini yaşadıkları mahalle belirliyor.

HALE KAPLAN ÖZ13 Ekim 2017 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Mahallen senin kaderindir

Gazeteci Serkan Üstüner’in ilk öykü kitabı Hükmen Mağluplar Hayy Kitap tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Sıcacık bir mahalle kitabı Hükmen Mağluplar. Kitabın yazarı Üstüner, kendi doğup büyüdüğü mahalleden karakterlerle oluşturmuş kitabın ana çatısını. Gerçekliğe yaslanıyor olması kitabı, edebiyat ile hayret arasından bir yere taşıyor.

Hükmen Mağluplar sıcacık bir mahalle kitabı. Çok kültürlü dokuyu sahici karakterler üzerinden aktarması da kitabınızı benzerlerinden ayırıyor. Hangi yönleriyle insanın hikayesini besleyip büyüttü o mahalle?

Nasıl yol, çöl adamı beslerse mahalle de onlara denk aslında. Sizi ayartıyor, size aşkın en masum halini, dostluğun en samimi şeklini öğretiyor. Ademoğlu yapay bir şey değil. Acı çekecek, üzülecek, sevinecek, ağlayacak, sevdiği zaman sokakta, pencerenin karşısında sabahlayacak. Bu hasletleri size ancak sokak öğretir. Sokakta geçmiş çocukluk, gençlik bunların hepsi bir araya geldiğinde bütün karakterler sahici oluyor. Bugün en büyük eksikliğimiz her alanda sahici kişilerin az olması. Mahalle kültürünü hep beraber korursak toplumun her alanına sahici insanlar kazandırmış olacağız.

İnsana dair birçok şeyin artık uzağında değil miyiz? Misal: Eskiden mahallede bir kimse ev alacağı zaman ne yapardı? Komşusundan bir sene sonra ödemek şartıyla kolundaki bilezikleri alır ve ihtiyacını görürdü. Banka diye bir kavram herkesin uzağındaydı. Banka sadece mahalledeki memurun maaşını aldığı bir binadan ibaretti. Yani mahallede şimdi kaybolan ‘güven’ hissi vardı.

‘İnsanın insana rapt olduğu cevher’ diyor ya şair, bence o cevher güven duygusudur. Birine güvenip yola çıkarsın, birine güvenip bir yuva kurarsın. Birine güvenip tek maddi varlığını gözün kapalı verirsin. İşte mahalle insana dair hikayeyi kurduğu atmosferle ilmek ilmek işler.

l Onları mağlup olmaya –ama hükmen- mahkum eden nedir?

Aslında bu çağımızın sorunu olan fırsat eşitsizliği. Böyle yitip giden belki yüzbinlerce hayat var. Buna bir çözüm bulanabilir mi? O da ayrı bir muamma. İbn-i Haldun’un ‘Coğrafyan senin kaderindir’ sözünü minimize edersek mahallen senin kaderindir. Hükmen Mağluplar hayatı 3-3’e getirmenin debdebesi içinde hayatları bir şekilde son bulanların, yarım kalan hayalleri. Bir bakıma aslında hayata karşı isyanı olanların, sınıfta arka sırada oturmaya mahkum olanların anlatısı.

Savrulan hayatların içinde yaşadığı hedefe ulaşamama hissi belki de en çok bu karakterlerin boğazında bir yumru gibi oturuyor. Sonrasında kazandığını hissettiği yerde hükmen mağlup olduğunu görüyor. Yani ağzında tahta kaşıkla doğanların tek başına mücadelesi de diyebiliriz bu amansız savaşa.

l Site düşmanı olmanızın nedeni hikayesizlik mi peki? Bu yeni mekanlarda da peşine düşülecek kaynaklar yok mu?

Vardır muhakkak ama post–modern hayat tarzında karşı komşusunu bile tanımayan, bakkalı olmayan, sahte gülümsemelerin içinde bir hikaye nasıl oluşur? Hikayesi yazılsa bile ancak kötü taraflarını anlatacağınız hikayeler çıkar. Yaşam alanı diye satılan dört duvarların içinde yaşanan herhangi bir yaşam yok. Bahçeleri gibi her şey yapay. Bugün üzerinde durduğumuz nokta belki de toplumsal ve mimari bir sorun. Dikey büyüme yerine yatay bir büyüme olsaydı şehir yaşantısından mahalle kültürü hiç kaybolmazdı. Rahmetli Turgut Cansever dinlenmeliydi.

l “Sadece ve sadece yarım kalan hayallerdir” diyorsunuz Figüran isimli hikayenin sonunda. Kitabın tamamında bu yarım kalmışlık baskın atmosfer.

Hep bir şeyler eksik kalır ve öyle terk-i diyar edersiniz bu dünyadan. İşini tamamlayıp giden var mı? Yok. Bu karakterlerin tek bir hayali var. Maradona Emin gerçek manada belki de Avrupa’nın en yetenekli futbolcusu ya da Arif Yıldız iyi bir edebiyatçı olacak ama olmuyor işte. Sokaktaki gerçeklikten dem vuruyoruz. Bu tabii ki, bir şey başarmaya engel değil ama hayatın realitesi böyle maalesef. İstisnalar kaideyi bozmadığı için genele yansıyan bir durum var.

Figüran’da da bunu işlemeye gayret ettim. Size ait kısmını tamamlamışsınız. İstediğiniz bir konuda yeteneklisiniz, gayret ediyorsunuz ama mevcut sistem sizi bir şekilde hep savuruyor. Sonrasında hayallerin yarım kalacağına inancınızı tamamlıyorsunuz. Ama içinizdeki aşk, “Acaba olur mu?” Sorusunu sürekli sorduğundan her seferinde bir hamle yapıyorsunuz ama neticesi hep sizin istemediğiniz şekilde neticeleniyor. Bu yüzden yarım kalıyor hayaller. Kurduğunuz hayaller uğrunda savaşırken önünüze hep aynı sorun çıkıyor. Tek başınıza olduğunuz gerçekliği. Arka mahalledeki çocukların en büyük kaybı budur. Tüm hayatları boyunca tek başına kalmaları.

l Okurken sokak aralarında dolaşıyor, kapı önündeki teyzeleri dinliyor okur. Köşeden Erol Taş dönecekmiş gibi bekliyor... Sinematografik öğeleri çok yoğun anlatınızın. İleriye dönük böyle bir projeniz var mı?

Evet, bu aslında kitaptan bir sonraki isteğim. Toplumda da büyük karşılığı olan ve özlem duyulan bir projeyi hayata geçirmek istiyorum. Senaryo eğitimim devam ediyor. Tam anlamıyla kendimi hazır hissettiğimde ki, önümüzdeki yıla hazırlamak istiyorum. Karakterlerin hepsini kullanacağım bir senaryoyu hazır hale getireceğim. İzleyiciyle buluşur mu? Artık orası da nasip. Sinemada ve dizi sektöründe teveccüh bulan, izleyiciyi kucaklayan yapımlara baktığımızda bize ait metinlerden beslendiğini görüyorsunuz. Çünkü millette de bu duruma yönelik bir ‘açlık’ söz konusu. Doğru bir senaryo ile anlatıldığında yüz binler bu karakterlerde kendilerini buluyorlar.

l Hikayelerin kahır ekseriyetinde ters köşe yapıyorsunuz. Beklediğiniz gibi bitmiyor sonu. Bir de galibiyetin kibri diyorsunuz? Galip olmak kötü bir şey mi?

Evet, hikâyeleri kurgularken genellikle önce sonunu yazıyorum. Sonrasında olay örgüsünü kuruyorum. Kendimce geliştirmek istediğim bir yöntem bu. Amacım: Okuyucuyu şaşırtmak. Galibiyet kibre sevk eder, evet.  O fil dişi kuleye nasıl çıkılıyor bir düşünün… Ama mağlup adam mahcuptur. Mağlubiyet terbiye eder.