16 Nisan 2024 Salı / 8 Sevval 1445

Ödül ile adalet çoğunlukla eşit seviyede durmaz

Usta öykücü Necip Tosun ödül ve adalet ilişkisini ‘imkansız ilişki olarak tanımlamış Edebiyat Atlası isimli kitabında. Yazarın ‘İslamcı Yazarların Batı Yazarları Kitaplığı’ başlığı altında ele aldıkları ise okurun merakını fazlasıyla cezbedecek nitelikte.

ESRA ÖZDEMİR DEMİRCİ9 Mayıs 2019 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Ödül ile adalet çoğunlukla eşit seviyede durmaz

Öykü ve öykü kuramı denince akla gelen ilk isimlerden biri şüphesiz Necip Tosun’dur. Öykü kuramına dair kaleme aldığı eserler, günümüz Türk öykücülüğünü yakından ilgilendiren ve bilhassa genç edebiyatçılara yol gösteren birer başucu kitabı vazifesi görmektedir. Modern Öykü Kuramı, Öykümüzün Kırk Kapısı, Öykümüzün Sınır Taşları, Öyküyü Sanat Yapanlar ve Günümüz Öyküsü gibi pek çok kıymetli çalışmaya imza atmış olan yazar, sanata, edebiyata ve öyküye dair çaba ve tecrübelerini, bu kez Edebiyat Atlası adlı eseriyle taçlandırıyor. 

Sunuş yazısından sonra “Edebiyat; düşünce, hayat ve güzellik algısının edebî metinde kristalize olmasıdır” cümlesi ile başlıyor Edebiyat ve Hayat başlıklı yazı. Yazar, edebiyatın hayatın neresinde durduğuna ve insanda karşılığının ne olabileceğine dair düşüncelerini, abartıdan uzak cümleler ve yalın bir söyleyişle çerçeve altına alıyor. Edebiyatın, gerçeğin görülmesinde, açığa çıkarılmasında ne denli önemli bir araç olduğundan bahsederken, aynı zamanda insanlığın hafızası olduğuna da vurgu yapıyor. 

Necip Tosun, Edebiyat Atlası adlı kitabında, edebiyat kuramını genelgeçer yargıların ötesine taşıyarak yenilikçi bir anlayışı, açık ve anlaşılır bir üslupla kaleme alıyor. Edebiyatın, hayatla ve dolayısıyla insanla mayalanan hamurundan, sanatsal söyleyişle şekillenişine kadar devam eden serüvenini anlatıyor. Tüm bu gelişmeler, oluşmalar ekseninde edebiyatın hem tarihine hem de kuramına aynı noktadan, insanın bilgi ve birikim sürecinin şekillenmesiyle açığa çıkan adaletli düzlemden bakıyor. 

Yazar, edebiyat ve sanata dair bildik kıstasları yeniden yorumlamak adına okuyucuya farklı pencereler sunuyor. Edebiyatın, yazıyla, okumayla, yalnızlıkla ve adanmışlıkla olan münasebetlerine özenle değiniyor. Bunu yaparken de okura, kendi düşünce evreninin, yazınsal tecrübelerinin kapısını aralıyor.

ESERİN DOĞDUĞU AN

Yazarın edebiyat ve hayat mukayesesi ve bu mukayesede hayatı, yani yaşanmışlığı edebiyatın önünde tutuyor oluşu, kuşkusuz yazıyla sarmalanan bir dünya kadar, yaşamın tanıklığına da önem verdiğini ortaya koyuyor. Bu dengeli duruşun önce bireye, sonrasında bireyin ortaya çıkaracağı sanat eserine olumlu yönde yansımalarına işaret ederken, bu eserin sanatçının duygu ve düşünce dünyasını belirleyen en önemli etkenlerden biri olacağına da vurgu yapıyor.

Bahsi geçen detayın, özellikle Eserin Doğduğu An başlıklı yazıda belirgin bir şekilde ortaya çıkarıldığını görüyoruz. Yazar, tecrübelerini okura ve bilhassa genç yazara şu cümlelerle aktarıyor: “Her yazar kendisine değen, etkileyen duygu ve düşünceyi içinde gezdirir. Onun içinde yankılanıp çoğalmasına, zenginleşmesine izin verir, içinde yeterince gezdirdikten sonra kalbin, birikimin prizmasından geçirerek, konunun, durumun gerektirdiği biçime dökmeye çalışır.”(s.55, 56)

Necip Tosun, internet ortamı ve sosyal medya kullanımının edebiyata yansıması üzerinde de duruyor. Edebiyatçı ve Sosyal Medya ve İnternet Yazıcılığı ve Entelektüel Şiddet gibi güncel konu başlıklarına yer veriyor. Bu başlıklar altında, gelişen teknolojinin yazıya yansımalarından bahseden yazar, olumlu-olumsuz etkilerini de tespit ediyor. Gelişen dijital ortamın erişim kolaylığı sayesinde yazarı hıza teşvik edişinden, bunun yazar için bir handikap oluşturup oluşturmayacağına ve internetin yazı için işlevsel önemine kadar pek çok noktaya birden işaret ediyor. Bu bambaşka dünyayı iyi okumak gerektiğine vurgu yapan yazar, internetin ne şekilde kullanıldığında edebiyata ve sanata hizmet edecek bir imkâna dönüşeceğinin de ipuçlarını veriyor.

ATAY- CÉLINE

Necip Tosun, farklı konu başlıkları altında Türk ve Dünya edebiyatından pek çok ismi bir araya getiriyor. Edebiyat ve Yalnızlık anlatımında Oğuz Atay ile Louis-Ferdinand Céline’i, Deneme Edebiyatı anlatımında ise Nurullah Ataç ile Thomas Mann’ı benzer belirleyici etkenler çerçevesinde birbirleriyle buluşturuyor. Bununla birlikte Yerli Yazar Yabancı Yazar başlıklı metinle, Doğu ve Batı edebiyatına dair sanatsal estetiği destekleyici unsurlara değinirken, aynı zamanda Doğu ile Batı’nın kültür ve edebiyat açısından hangi noktalarda birbirlerinden ayrıldıklarından da bahsediyor. 

Son tahlilde değinmeden geçemeyeceğim iki konu başlığı: İmkânsız İlişki: Ödül ve Adalet ve İslamcı Yazarların Batı Yazarları Kitaplığı. İlk başlıkta edebiyat eserinin değerinin hangi ölçütlerle ele alınacağına değinen yazar, ödül ile adalet kelimelerinin çoğunlukla eşit seviyede durmayışının nedenlerini irdeliyor. İkinci konu başlığı ise, okurun merakını fazlasıyla cezbedecek nitelikte. Bu başlık altında anlatılan yazarların, görünen ve bilinenin ötesinde Batı edebiyatına dönük tarafları ve okudukları, takip ettikleri Batılı yazarlar ele alınıyor.

Necip Tosun’un bilgi, birikim ve tecrübeleriyle taçlandırdığı Edebiyat Atlası adlı bu kapsamlı eserine, imkânlar dahilinde kısaca değinmiş olsak da edebiyatseverlerin ve bilhassa genç yazarların bu bilgi hazinesinden fazlasıyla istifade edeceklerini düşünüyorum.