26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Osmanlı aydınının platonik aşkı

“19. yüzyıl boyunca sayısız Osmanlı talebesi Paris’e gönderiliyor. Bunca insanın arasında Paris’te saygın bir konum elde edenlerin sayısı oldukça düşük. Paris’in hiç görmediği, yok farz ettiği birçok isim var. Aslında Osmanlı aydınlarının Paris sevdasının platonik bir aşk olduğunu söylemek gerekli.”

HÜSNA YAZICI8 Şubat 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Osmanlı aydınının platonik aşkı

Emre Caner’in Kapı Yayınları’dan çıkan Paris Sevdası kitabı bir yandan 1830-1914 yılları arasında Osmanlı Devleti’nin modernleşme serüvenine odaklanırken diğer yandan da Osman Hamdi, Şinasi, Yahya Kemal gibi dönemin önemli isimlerinin Paris yaşantılarını gözler önüne seriyor.

l Paris Sevdası bir araştırma mı, yoksa bir portreler kitabı mı?

Bir araştırma kitabı aslında. Ama dil konusunda akademik üslubun uzağında. Daha çok tarihsel deneme diyebilirim. Tarihi romansa, boşlukları mantıklı bir kurguyla tamamlama imkânı verir yazara. Paris Sevdası’nda asıl yapmak istediğim sekiz portre, sekiz farklı deneyim üzerinden bir bütüne ulaşma çabasıydı. İbrahim Edhem, Şinasi, Osman Hamdi, Halil Şerif, Ahmet Rıza, Yahya Kemal hepsi kendi Paris’ini yaşamış isimler. Öznel deneyimlerden yola çıkarak majör anlamda Osmanlı’nın Batılılaşma çabasının niteliğine ulaşmak istedim. Paris bu çabanın tam merkezinde duran şehirdir.

l 1830-1914 yılları arasında Paris’i Osmanlı için bu kadar özel kılan şey neydi?

Aslında sadece Osmanlı aydınlarının değil dünyanın her kıtasından aydınlar için çekim merkeziydi  19. yüzyıl Paris’i. David Harvey’in deyişiyle Paris modernitenin başkentiydi. Japonlar, Ruslar, İranlılar, Latin Amerikalılar… herkes oradaydı. Kimi talebe, kimi sanatçı, kimi diplomat, kimi de siyasi sürgündü. Paris’i görmek, dünyayı görmek demekti. Bu tam anlamıyla bir aşk ilişkisiydi. Kitabın adı da bu yüzden Paris Sevdası. Tutku bir şehre yönlendirilmiş gibi görünse de aslında Osmanlı aydınlarını çarpan medeniyet denilen mefhumdu.

l Osman Hamdi, Namık Kemal, Şinasi, Yahya Kemal... Her birinin Paris’i başka. Sizi en çok kimin Paris’i etkiledi?

19. yüzyıl Paris’in hızla biçim değiştirdiği bir dönem. Paris geniş çaplı imar hamleleri nedeniyle çehre değiştiren bir şehir. Özellikle 1860’lı yıllarda Paris adeta yeniden doğuyor. Sadece şehircilik açısından değil politik alanda da rejim sık sık değişiyor. İbrahim Edhem Paşa 1830’larda monarşi döneminde orada. Oğlu Osman Hamdi II.İmparatorluk Paris’ini yaşıyor. Şinasi II. Cumhuriyet’i, Ahmet Rıza ve Yahya Kemal ise III.Cumhuriyet Paris’ini deneyimliyor. Savaşlara, devrimlere, yıkım ve toparlanmalara tanıklık ediyorlar. Kimi fakirlik çekiyor, ısınmak için birkaç parça odun arıyor. Kimiyse Paris sosyetesini evinde ağırlıyor, onlara sahip olduğu resim koleksiyonunu gösteriyor. Benim için bu anıların peşinde dolaşmak ve 19. yüzyıl Paris’ini anlamaya çalışmak bambaşka bir deneyim oldu. Kitap 50 civarında Paris adresine gönderme yapıyor. Osmanlı aydınlarının gittikleri okullar, kafeler, parklar…

l Dönemin Paris’inde tahsilini tamamlayıp geri dönenler ülkeye kültürel ve sanatsal anlamda büyük katkılar yapmış. Özellikle tarihi eserler konusunda gelişen bilincin ilk nüvelerini görmek beni çok etkiledi. Size göre en çok hangi alanda katkı yapılmıştır?

Kitapta en çok önem verdiğim hususlardan biri Paris macerasının Osmanlı topraklarına nasıl tercüme edildiği meselesi oldu. Osman Hamdi Paris’ten dönüşünde müdürü olduğu İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni kurumsal bir yapıya kavuşturuyor. Osmanlı’nın ilk arkeoloğu oluyor. Koruma kültürü bilincinin gelişmesi için çaba sarf ediyor. Tarihi eserlerin yurtdışına çıkışını zorlaştıran yasaların çıkmasına önayak oluyor. Ayrıca Osmanlı’nın ilk güzel sanatlar okulu Sanayi-i Nefise’yi kuruyor. Şinasi de bagajı oldukça dolu gelen isimlerden biri. Osmanlı’daki ilk bağımsız gazeteyi o çıkartıyor. Piyesler yazıyor, şiir çevirileri yapıyor. Daha da önemlisi bir aydınlar kuşağının başlatıcısı oluyor. Ahmet Rıza İstanbul’a uzun yıllar neşriyatçısı olduğu ve düşlediği bir ihtilalin kahramanı olarak ayak basıyor. Gerçi sonrasındaki birçok gelişme onu hayal kırıklığına uğratıyor. Halil Şerif ise Paris’ten İstanbul’a o kültürel transferi yapamayanlar arasında. Paris’te bulunduğu 1860’lı yıllarda sanat dünyasında sansasyon yaratan birçok tablonun sahibi oluyor Halil Şerif. Ama büyük ihtimalle kumar borcu nedeniyle o tabloları açık artırma yoluyla satmak zorunda kalıyor. O tablolar İstanbul’a gelebilseydi ve şimdilerde Halil Şerif Bey müzesi isimli bir mekânda sergilenebilseydi İstanbul, dünyanın dört bir tarafından turist çeken bir resim müzesine sahip olurdu.

l Tahsillerini tamamlayıp çok iyi işler çıkaranların yanında Paris’in hengâmesine karışıp kaybolanlar da olmuştur elbette...

19. yüzyıl boyunca sayısız Osmanlı talebesi Paris’e gönderiliyor. Bunca insanın arasında Paris’te saygın bir konum elde edenlerin sayısı oldukça düşük. Halil Şerif, Şinasi, Ahmet Rıza gibi isimler daha oradayken yaptıklarıyla Fransız basınında haber olabiliyorlar. Ama Paris’in hiç görmediği, yok farz ettiği birçok isim var. Aslında Osmanlı aydınlarının Paris sevdasının platonik bir aşk olduğunu da söylemek gerekli. Şu anda bir kafedeki masada duran Yahya Kemal plaketinden başka Paris’te Osmanlılardan kalan bir iz bulmak oldukça zor. Hoca Tahsin Efendi ve Hoca Kadri Efendi pek üzerinde durulmayan iki karakter. Medrese kökenli Tahsin Efendi Paris’teki Osmanlı Mektebi’nin hocalarından. Nükteli şiirler yazan ve fen bilimlerine düşkün bir bohem.  Hoca Kadri ise Yahya Kemal’in tanıklığına göre yıkanmadığı için pek kötü kokan, bütün günü Paris kafelerinde tek bir kahve içerek geçiren ve partisiz parlamento kuramını geliştiren bir fikir adamı. Bu iki karakter de üzerine düşünülmeyi hak ediyor doğrusu.