HEDEF AHİT SANDIĞI
Serinin ilk kitabı Evliya Çelebi’de olduğu gibi Hz. Süleyman’ın Yüzüğü romanında da asıl hedef Ahit Sandığı’dır. Musa Peygamber’in içine On Emir’in bulunduğu tabletleri yerleştirdiği sandıktır bu. Onu ele geçiren, aynı zamanda dünyaya hükmedecek güce de sahip olacaktır. Ahit Sandığı’na sahip olmak ise ancak Hz Süleyman’ın yüzüğüne sahip olmakla mümkündür. Sadece yüzüğe değil, o yüzüğü anahtar olarak kullanarak Ahit Sandığı’na ulaşmak için, sandığın yerini gösteren sırlı kitaba da ulaşmak ve kitaptaki sırrı deşifre edecek mercekleri taşıyan dürbüne sahip olmak gerekir. Tapınak Şövalyeleri, şeytanın müritleri, haydutlar, deniz köpekleri bunların peşindedir. Bu üçü, 400 yıldır ilk defa aynı çatı altında toplanmış, tek bir kişiye, Muhyiddin Piri’ye, bizim bildiğimiz adı ile Piri Reis’e emanet edilmiştir. Piri Reis’in ve onun can arkadaşları Alehandros ile Ömer’in, Ahit Sandığı’na giden taşların döşeli olduğu o uzun ve zorlu yolculukta yaşadıkları mücadeleler romanın da omurgasını oluşturuyor.
ROMANDAKİ GİZLİ MERKEZ
Serinin ilk kitabıEvliya Çelebi romanında, gizli merkez, Evliya Çelebi’nin Seyehatname’si iken, bu kitapta da Piri Reis’in o ünlü dünya haritasıdır aslında. Nasıl ki Evliya Çelebi, Ahit Sandığı’na giden yolda Seyehatname’sini oluşturduysa, Hz. Süleyman’ın Yüzüğü romanında da Piri Reis, dünya haritasının rotasını Ahit Sandığı’na giden yolda oluşturur. Böylece yazarın muhayyilesi, tarihi gerçeklerle fantastik kurguyu çok başarılı bir şekilde buluşturmuş olur.
Tarihi gerçeklerle fantastiğin böylesine iç içe geçtiği romanlarda, atılan her adımın çok ince hesaplanması gerekir. Her ne kadar bir kurgu olsa da romanda, tarihi malzemenin dozunda ve inandırıcılığı sarsmadan kullanılması önemlidir. Sultan Polat’ın kalemi, roman boyunca pusulasını hiç şaşırmadan gerilimi hep yüksek tutmayı başarıyor. Daha ilk sayfalarda yedi paganın, yedi yaşındaki bir çocuğu kurban ediş sahnesi ile başlayan bu gerilim, romanın sonuna kadar hiç düşmeden devam ediyor.
Forsaların yaşayışı, Türk korsanlarının aslında haydut değil, sarayda dahi saygı gören kişiler olduğu, denizlerin kendine has kanunları, Tapınak Şövalyeleri’nin geçmişi, Kristof Kolomb ve Vasco da Gama’nın karşılaşması romanda geçen ilginç konular arasında. Denizcilik terimlerinin ve teknik detayların da ustaca kullanılması, yetkin bir kalemin karşısında olduğumuzu bir kez daha kanıtlıyor. Düşünmeden edemiyor insan: Acaba yazarın öngördüğü gibi Vasco da Gama ile hemen hemen aynı zamanlarda aynı sularda yelken açan Piri Reis’in yolları gerçekten kesişmiş olabilir mi?
Bugün bile din savaşlarının gizli ya da açık tüm dünyayı nasıl sardığına, sapkın tarikatların dinleri kullanarak nasıl gizli eylemlerde bulunduğuna da değiniyor yazar satır aralarında:Yani diyeceğim o ki Muyhiddin Piri, hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Denizlerde dolaştıkça hepsi karşına çıkacak. Gizli cemiyetler ve tarikatlar sanma ki zamanla kaybolup giderler. Onlar kılıktan kılığa girer, hiç tahmin edilmeyecek yerlere sızar, günü gelene kadar uykuda beklerler.
Polat, kötülük her yerde kol gezerken dahi umudu diri tutmak ister. Bu yüzden Piri Reis’in, Ahit Sandığı’na götürecek üç emaneti, üç büyük dinin temsilcilerine verme düşüncesini, dünyada kardeşliğin hâkim olması özlemi olarak algılanabiliriz. Zira kötülüğü emreden bir üst akıldan sıyrıldığında dünya, aslında barış içinde yaşamanın mümkün olduğu inancını taşıyor romandaki farklı dinlere mensup Muyhiddin Piri, Arif, Talavera, Bünyamin, Alehandro, Rodrigo, Solomon… Ve Alehadro’nun doğan kızına verdiği isim bu açıdan çok anlamlıdır:Kızımızın adını da o yüzden Meryem koyduk. Yahudi doğup Hıristiyanların peygamberini doğuran bu kadını Müslümanlar da çok seviyor.”
Hz. Süleyman’ın Yüzüğüromanı, Efsane Zamanlar Serisi’nin ikinci kitabı olsa da, ilk kitap Evliya Çelebi’den bağımsız olarak okunabilecek, bütünü kucaklayan, okuduktan sonra düşündüren bir roman. Yine de okur sormadan edemiyor: Serinin üçüncü kitabında acaba neler olacak?