2 Mayıs 2024 Perşembe / 24 Sevval 1445

Sevgili Beyoğlu, aziz Fatih…

Mekan öncelikle zihnimiz, sonra bir İstanbul kasabası, ardından sevgili Beyoğlu, aziz Fatih... Bir yönüyle derin bir psikolojik roman olsa da Turna Fırtınası aslında hepimizin yaşam öyküsünden kesitler içeren, hepimizin bildiği tanıdığı isimlere değinen sosyal bir yapıt.

A. REŞAT ORUÇOĞLU11 Ocak 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Sevgili Beyoğlu, aziz Fatih…

Geçtiğimiz günlerde Çınaraltı Yayıncılık tarafından yayınlanan Turna Fırtınası adlı romanı ‘Son çeyrek yüzyılda yaşananların şiirsel bir özeti’ şeklinde tanımlamak belki en doğrusu. Fakat bu tanım birçok yönüyle eksik olacaktır. Çünkü edebiyat eserlerinde tarihin anlatmadığı ayrıntılar vardır. Turna Fırtınası bu ayrıntılar dolayısıyla kıymetli. 80’lerde bir İstanbul kasabası, 90’larda üniversite olayları, Ulucanlar Cezaevi, ölüm oruçları, suikastler, başörtüsü eylemleri, İstanbul tekkeleri, Beyoğlu’nun barları, 11 Eylül, altın nesil, gözyaşı geceleri, sağ ve solun mücadelesi ve dahası... 

Bütün bunlar o dönemin üniversite gençliğinin, Taksim’i mekan tutmuş sokak şarkıcılarının, geçmişi yok sayan bir yaşlı Ermeni’nin, dervişlerin, eşcinsellerin, militanların, mücahitlerin, cumhuriyetçi aile büyüklerinin, İstanbul’un önemli bibliofillerinin, kahvehane müdavimlerinin, sağcıların, solcuların, İslamcıların ve milliyetçilerin gözünden anlatılıyor Turna Fırtınası’nda. Olup biten her şey hassas ruhlu bir bilgenin sanatkar nazarından geçip satırlara dökülüyor. Okuyucu okul kapısında ağlayan 20 yaşındaki kızların gözyaşlarını siliyor, sokak şarkıcılarına eşlik ediyor, zikir meclislerinde kendinden geçiyor, sevdalanıyor, aldanıyor, açlık grevlerinde zihnini yitiriyor, ölüyor, diriliyor, zihni alzahiemera teslim bir ihtiyara dönüşüyor. Sonra birbirini 20 yıldır görmeyen iki eski dost, yılların değiştirdiği bir sahil kasabasında iki yetişkin olarak oturup sohbet ediyor. Değişen sadece kasaba değil artık orta yaşa gelmiş iki insan... Değişen sadece kasaba ve insanlar değil topyekün bir dünya... Bu değişim kurbağa larvalarının dönüşümü metaforu ile açıklanıyor. ‘Evet, balık sanırdık küçük kurbağa larvalarını, zaman içinde kuyrukları yok olup kurbağaya dönüştüklerinde şaşırırdık...’ 

KLASİK TADINDA KENT ÇÖZÜMLEMELERİ

Kitap, İstanbul’un Batı’ya bakan yüzü Beyoğlu ve kadim geçmişin yaşatıldığı Fatih’i son derece çarpıcı edebi betimlemelerle anlatıyor. Aslında kitaba benzersiz bir klasik tadı veren de bu semt çözümlemeleri. Yazar bu betimlemelerde yüzlerce yıllık tarihi yapılara, sokaklara, duvarlara ancak bir sanatçının gözüne aşikar olacak türden anlamlar yüklüyor. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin Beyoğlu yerinde durdukça, Fatih yerinde durdukça Turna Fırtınası anlamından değerinden bir şey eksilmeden okunacak ve aranacaktır, demek çok da iddialı bir söz olmayacaktır. 

Bir yönüyle derin bir psikolojik roman olsa da Turna Fırtınası aslında hepimizin yaşam öyküsünden kesitler içeren, hepimizin bildiği tanıdığı isimlere değinen sosyal bir yapıt.