6 Mayıs 2024 Pazartesi / 28 Sevval 1445

Simenon'un iç dünyasından...

Polisiye edebiyatına derinlik katan Georges Simenon’un eserleri Everest Yayınları tarafından yayımlanıyor. Otobiyografik özellikler içeren Manhattan’da Üç Oda, Oktay Akbal çevirisiyle raflarda.

ÖZLEM ERTAN 13 Temmuz 2017 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Simenon'un iç dünyasından...

Okurların, Georges Simenon’un karakterlerini tüm gerçeklikleriyle tanıdığını, anladığını kim inkâr edebilir? Polisiye yazınının bu usta isminin kalemi ucunda doğan tüm kahramanlar, suçlu olsun ya da olmasın, yazarları tarafından nakış gibi işlenmiştir çünkü. “Polisiye edebiyatında, insanın psikolojik derinliğine inen yazar” olarak haklı bir ün kazanan Georges Simenon’un eserleri, bir süredir Everest Yayınları tarafından okurlarla buluşturuluyor. Edebiyat tarihinin en üretken isimlerinden biri olan Georges Simenon’un zengin külliyatından, Türkiye’de geçen Karşı Penceredeki İnsanlar ve Avrenos’un Müşterileri’nin yanı sıra Kanaldaki Ev, Yaşamak Hırsı, Bella’nın Ölümü, Katil, Üç Kardeştiler, Ormandaki Deli ve Oynayan Gölgeler’i Türk yazınının usta isimlerinin çevirileriyle okura sunan Everest Yayınları, Manhattan’da Üç Oda ile seriyi sürdürüyor.

NEW YORK’TA KARŞILAŞMA

Oktay Akbal’ın tercümesiyle okumak imkânını bulacağınız Manhattan’da Üç Oda, birkaç açıdan özel bir kitap. Fransız yazar Georges Simenon’un ABD’de yaşadığı dönemde kaleme aldığı roman, polisiye türüne dâhil değil ve hayatlarının son derece zor bir döneminde New York’ta karşılaşan iki insanın yeni bir aşka ve hayata adım atma süreçlerini işliyor. Kitabın en enteresan yanı ise Georges Simenon’un aynı dönemde yaşadığı, ilk eşinden ayrılmasına neden olan aşktan izler taşıması. Bu yönüyle otobiyografik özellikler barındırdığını söyleyebileceğimiz Manhattan’da Üç Oda, sadece New York’un sokaklarında, barlarında, istasyonlarından geçen hikâyesiyle değil, başkarakterleri Kay ile François’nın ruh dünyalarına Simenon tarafından tutulan aynanın genişliğiyle de okunması gereken kitaplardan.

Fransız aktör François, kendisi gibi oyuncu olan eşinden ayrıldıktan sonra ülkesinden New York’a taşınmış ve şansını “yeni dünya”da denemeye başlamıştır. Genç bir erkek için terk edilmenin ağır psikolojik yükünü sırtından atmakta zorlanan François’nın işleri de yolunda değildir. Fransa’daki popülaritesini yitirmiş, iyi bir iş almak için haber beklemektedir. O sırada Kay ile tanışır. Onun hayatı da tıpkı François’nınki gibi sorunlarla çevrilidir. Zengin bir Macar olan eşinden ayrılmasının ardından kızını da geride bırakarak New York’a gelmiş ve yaşadığı birkaç başarısız ilişkiden sonra soluğu Manhattan’daki barlardan birinde almıştır. Kay ile François arasında planlanmadan gelişen bu hesapsız ilişki ilk başta ikisi için de yorucudur. Kıskançlıklar, sorgulamalar arasında gider gelir.

Manhattan’da Üç Oda, Georges Simenon edebiyatına derinlemesine nüfuz etmek isteyenlerin okuması gereken bir roman. Çünkü onun sadece polisiye türünde değil, genel anlamda edebiyatta usta bir kalem ve iyi bir gözlemci olduğunu ortaya koyuyor. Bu noktada yazarın 1945’te geldiği New York’ta kaleme aldığı Manhattan’da Üç Oda’nın otobiyografik yanından bahsetmekte fayda var. Georges Simenon, 1945 sonbaharında ilk eşi Tigy ile birlikte Fransa’dan New York’a yerleşti. Burada kendisine yazı çalışmalarında yardımcı olacak bir sekreter arayışına giren yazar, bu vesile ile o dönemde 25 yaşında olan Denyse ile görüştü. Birlikte çalışmaya başlayan Georges Simenon ile Denyse arasındaki iş ilişkisi kısa sürede aşka dönüştü. Neticede Simenon, ilk eşinden ayrıldı ve 1950 senesinde Denyse ile evlendi. İşte Manhattan’da Üç Oda, bu dönemde, 1946’da kaleme alındı. O yüzden roman kahramanları François ve Kay arasındaki büyük ama iniş çıkışlı aşk ile Simenon’un yaşadığı ilişki arasında özdeşlik kurmak mümkün. Büyük ilgi gören Manhattan’da Üç Oda, kısa sürede sinema dünyasının da çekim alanına girdi. 1965 senesinde, Fransız yönetmen Marcel Carné tarafından çekilen filmde başrolleri Maurice Ronet ile Annie Girardot paylaştı. Manhattan’da Üç Oda, o dönemde yirmi üç yaşında olan Robert de Niro’nun küçük bir rolle de olsa, beyazperdede göründüğü ilk film olma niteliğine de sahip.

KOMİSER MAIGRET’Lİ YA DA MAIGRET’SİZ

“Georges Simenon’un edebiyata kazandırdığı en tanınmış karakter kimdir?” sorusunun cevabı Komiser Maigret olacaktır. Simenon’un pek çok kitabında çeşitli suçların, cinayetlerin peşinde koşarken gördüğümüz Komiser Maigret’nin maceraları yazıldıkları dönemden beri keyifle okunuyor. Ancak Georges Simenon, Komiser Maigret’den ibaret değil ve bu karakterin bulunmadığı kitaplar arasında bulunan Manhattan’da Üç Oda da bunun kanıtlarından biri. Georges Simenon külliyatını yayımlamayı  sürdürecek olan Everest Yayınları, Komiser Maigret’nin bulunduğu romanları da okurlarla buluşturacak.

Usta yazar Georges Simenon’un eserleri, ilk kez 1944 senesinde Türkçeye çevrilmişti. Yıllar içinde aralarında Varlık Yayınları’nın da olduğu çeşitli yayınevleri bu yazarın kitaplarını yayımladı. 1990’lı yıllar ise Türkiyeli Georges Simenon okurları için unutulmazdı. Çünkü yazar, yayıncı, yönetmen, ressam ve müzisyen Mehmet Güreli’nin başında bulunduğu Nisan Yayınları, bu dönemde Simenon’un pek çok önemli eserini, iyi ve özenli çevirileriyle yayımladı. Nisan dışında Milliyet Yayınları, Metis, K Kitaplığı, Üç Maymun ve Kabalcı yayınevleri de Simenon kitapları çıkardı. Şimdi bu bayrağı Everest Yayınları devraldı. Usta yazarın zengin ve derinlikli dünyasına misafir olmak istiyorsanız, Georges Simenon serisini takip etmenizi öneririm.