11 Mayıs 2024 Cumartesi / 4 Zilkade 1445

Son imparator da çocuk olmuştu

II. Abdülhamid’in Çocukluk Düşleri, çocuklara saraylı bir çocukla, yani bir şehzade ile tanışma fırsatı sunuyor.

CEREN ZÜLEYHA ZORBA12 Nisan 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Son imparator da çocuk olmuştu
Daha önce de Evliya Çelebi kitapları ve Ben Mercan Zirzopluk Benden Sorulur çalışmalarıyla tanıdığımız naif bir yazarın, harflerden kayıklarıyla yola çıkıyor, Boğaz’dan bakıyoruz Sultan II. Abdülhamid’e. Yani, son imparatora. 
Her birimizin çocuklarımızı ‘paşam, aslanım, sultanım, şehzadem…’ diye büyüttüğümüz şu günlerde gerçek bir şehzade girdi kitaplıklardan içeri. Elif Ayla’nın kaleme aldığı II. Abdülhamid’in Çocukluk Düşleri, tam da Sultan II. Abdülhamid’i ölümünün 100. yılında andığımız şu günlerde yayınladı. Kitap Sultan’ın çocukluk günlerine odaklanıyor ve bütün bir geleceği, çocukluğun sacayakları üzerine oturtuyor. Bir padişah nasıl yetişir, şehzadeler nasıl büyür, bütün öteki çocuklardan farkları var mıdır? Bu kitap bütün bunlara kurmaca tadında cevaplar veriyor. Şehzadenin hayali bir dosta yazdığı mektuplardan oluşan çalışmada yazar, dönemde yaşananları güzel bir dille yazarak, yaşsız bir kitaba imza atmış. Kitap tıpkı Ömer Seyfettin öykülerinde gördüğümüz  ‘7’den 70’e’ hitap eden bir dil tutturmuş.
 
Kitapta hiçbir duygunun abartılmadığı, sade bir dil kullanılmış. Şehzadenin annesinin ölümünü anlattığı satırlar bu sadelik sayesinde okur tarafından çok yoğun hissedilmiş. Elif Ayla, saraydaki yeme içme kültürü, Ramazanlar, konukluklar ve oyunları da kurguya yedirerek hem rahat okunur bir çalışma olmasını sağlamış hem de günümüze geleneği taşıyan ağlar atabilmiş. Kitapta dönemde yaşanan idari krizler, savaşlar, Osmanlı’nın –hasta adam- yakıştırmasıyla ilk muhataplığı gibi pek çok konu işlenmiş.
 
ŞEHZADENİN BÜYÜK SIRRI
 
Kitap iki kuzenin dedelerinden duydukları anıları masal gibi dinlemeleriyle başlıyor. Bir süre sonra çocuklar, dedelerinin bir şeyler gizlediğini, kendisine büyük bir miras kalmış olabileceğini düşünerek, araştırmaya girişiyor ve o büyük sır ortaya dökülüyor: Şehzade Abdülhamid’in günlük mektupları. 
 
Günün çoğunda ülkesine yararlı olmak için çeşitli eğitimler almasını; savaşların, barışların, zaferlerin ve kayıpların merkezi sayılan sarayda, bu kavramları tanımasını, yaşananları anlamaya çalışmasını izliyoruz. Annesini kaybeden bir şehzadenin acısıyla tanışıyoruz. Sarayda annesiz olmanın ne anlama geldiğiyle… Babasının kollarında uyuyunca, bir padişahın kollarında uyuduğunu söyleyen ve işte o yakınlığa hayret eden bir çocukla tanışıyoruz… Bu kitap Kaf Dağı’nın ardından gelen sihirli bir kayık gibi, çocukları alıp eski bir düne bırakıyor. Çocuk, dostu olan şehzade ile şerbet, helva yiyor, atlara binip tarih konuşuyor, Kırım’dan söz ediyor, kalfaların sesini işitiyor. Çocuk kayığıyla bugüne döndüğünde, hafızasında sarayda doğan çocuğun sadece ülkesine ait olduğu gerçeği kalıyor.