11 Mayıs 2024 Cumartesi / 4 Zilkade 1445

‘Üzgün Muhallebi’nin tadı

TUBA KIR’IN ÜZGÜN MUHALLEBİ’Sİ İLKİN İSMİYLE DİKKAT ÇEKİYOR. BAZEN İÇİMİZİ SIZLATAN, BAZEN DE DİLİMİZE PAMUK ŞEKERİ TADI BIRAKAN ÖYKÜLERDEN OLUŞUYOR BU KİTAP.

MERVE KOÇAK KURT11 Kasım 2016 Cuma 07:00 - Güncelleme:
‘Üzgün Muhallebi’nin tadı

Bir kitap ismi olarak ilgi çekici buldum Üzgün Muhallebi’yi. Yazarını merak ettim: Tuba Kır, İstanbul doğumlu. Tiyatro eğitimi almış. Uzun yıllar özel tiyatro ve radyolarda çalışmış. Sıcak ve samimi bir dili var.

“Boğazımda bir düğüm... Öyle bir düğüm ki yeşilden laciverde, lacivertten mora çalan... Bir düğüm ki gürültülü, hırıltılı...” diye başlıyor ‘Janjanlı Güvercin’. Kitabın ilk öyküsü: Süheyla’nın, okuduğu kitaptan başını kaldırdığında gördüğü, pervaza konan güvercinle olan didişmesini anlatıyor. “Sevmiyorum seni!” diyor ona. Sonra bir düğün fotoğrafına kayıyor gözü: “Ne çabuk öldün sen Ali?” diyor ona da. Biraz hüzünlü bir sonla bitiyor öykü.

‘ÖNCESİ, SONRASI YOKTU’

“Janjanlı Güvercin”le birlikte toplam 21 öykünün bulunduğu bir ilk kitap Üzgün Muhallebi. Diğer öykülerden bazıları: “Saçak Altı Konuşmaları, Bin Sesli Adam, Çeken Bilir, Keşke’nin Kısa Tarihi, Hayal-et, Küf Kokan Kadın, Yarım Akıllı Pamuk Şekere Bulanmış Dünya...”

‘Yarım Akıllı Pamuk Şekere Bulanmış Dünya’da anlatıcı, doktoruna hayran bir hastadır. “Uyku yarı ölü hali derler. İki âlem arası sesini duyasım, yüzünü göresim gelmiş demek. Rüyamın ardından, kahvaltımı eder etmez sana koştum. Öyle gerçektin ki, vakit geceye döndü, etkisindeyim hâlâ” diyerek anlatır duygularını.

Kimi zaman hayatın içinden/gündelik bir dille seslenmiş bize yazar. “Öncesi, sonrası yoktu. Ses etmeden nefessiz kaldım. Unutuldum. Yer ettim. Yakınlarımın sol yanında bir iki sancı yaptım, geçti” Kimi zaman da masalsı bir dil kullanmış. “Çirkin Şansı’ndaki gibi... Cümleleri okurken içimizi bir sıcaklık kaplıyor: “Vakit ilerledikçe köy halkında gençlere karşı bir hürmet, bir saygı baş göstermiş. İki genç koyunla, kuzuyla, kurtla, kuşla söyleşirlerken, yüzlerindeki gülümseme tabiatı ısıtırmış.”

Bazen evlatlık almaya giden bir kadının, bazen yaşlı bir bakkal amcanın, bazen de evsiz bir adamın yaşadığı hayatlara değinen öyküler var Üzgün Muhallebi’de. Bazı öyküleri okuyup bitirdiğinizde “Keşke biraz daha uzun olsaymış!” diye düşünüyorsunuz. Anlatılmak istenen, özellikle yarım bırakılmış ve bizim tamamlamamız istenmiş gibi dursa da... Okunası öykülerle tanışmak isterseniz. Okunası. Öyküler.

*Son alarak, kitapta karşılaşılan imla hatalarının okuma keyfini birazcık da olsa gölgeleyebileceğini not düşmek isterim.

OKURUN YAZARA SORULARIDIR

- Kısa öyküler, kısa cümleler, yaşan(ma)mışlıklar, sıcak ve samimi bir dil... Bu dilde, yaşadığınız şehrin yaptığınız işin nasıl bir etkisi oldu?

İstanbul, yazmaya gönül verenler için bulunmaz bir şehir. Görerek baktığımızda sokaklar hikâye dolu. Benim dikkatimi daha çok yaşlılar, çocuklar, ergenlik çağındaki gençler, evsizler, yardıma muhtaçlar çekiyor. Özellikle Kadıköy’ün ayrı bir yeri vardır benim için. Kahramanlarımın birçoğu Kadıköy kalabalığında karşıma çıkmıştır.

- “Şimdi yerin altı mahşer yeri, yangınlı, Azrail’li, kıyımlı. İçindekileri bir daha dışarı salmadı maden ocağı, canlı kanlı kömüre kattı. Verdiklerini homurdana homurdana geri aldı. Yuttu yerin altı.” demişsiniz ‘Bir Nohut Pilav Hikâyesi’nde. Öykücü olarak, anlatımınızı toplumsal olaylar nasıl etkiliyor?

Göçük altında hayatını yitiren eşinin haberiyle bebeğini düşüren hamile kadını anlatır ‘Bir Nohut Pilav Hikâyesi’. Soma faciası kapanmayan yaramızdır. Çocukların hayalleri yarım kaldı, ana babalar evlat acısıyla yandı, karı kocaları, sevdalıları, kardeşleri, arkadaşları göz göre göre ölüm ayırdı. Unutmamak ve unutturmamak adına kaleme aldığım bu hikâye benim bireysel çabamdır. Toplumsal olaylara karşı verdiğimiz medeni tepkiler her şeyden önce bizim insanlık vazifemizdir.

- Öykü karakterleriniz sokakta, kafede ya da yolda her an karşımıza çıkabilecek tipler. Kimi genç kimi yaşlı kimi kadın kimi erkek... Bu karakterleri oluştururken -sahiciliği sağlamak için- en çok neye dikkat ettiniz?

Huysuz ve yalnız ihtiyar Necati Amca, çöp karıştıran ve bize ninemizi anımsatan Zengin Teyze, taşımakta zorlandığı siparişimizi evimize kadar getiren çocuk işçi Sinan, gülüp eğlendiğimiz deli komşu Süheyla, yanından geçmek zorunda kaldığımızda burnumuzu tıkadığımız ve etrafındaki köpeklerden korktuğumuz evsiz adam... Hepsi sahici... Karakterlerim aramızda dolaşıyor. En çok içimi acıtanı yazıyorum ben. Aklımda kalanı, peşimi bırakmayanı...

- Nasıl bir iz bırakmasını isterdiniz okurda Üzgün Muhallebi’nin?

“Boğazımda bir düğüm benimle yaşayıp, büyüyen...” diyenlere iyi gelsin isterim Üzgün Muhallebi. Kitabın ilk hikâyesi ‘Janjanlı Güvercin’de geçen bir cümledir bu. Umarım düğümlerimizi bu hikâyelerle gevşetebilir, bundan sonra yazacaklarımla da çözebiliriz.

- Bir kitabın yayınlanması için nasıl bir yol izlenmeli?

Önce kitap bütünlüğüne ulaşmış dosyanızın bir yayınevi tarafından okunup, değerlendirilmesi lazım. Açıkçası bu mucizeye yakın bir şey. Kendinizi uzun ve yıpratıcı bir bekleyişe hazırlamalısınız. Diğer taraftan bakıldığında da yüzlerce dosyanın tek tek okunması hiç kolay değil elbette. Fakat en azından yeni bir dosyanın kabul edilemeyeceği yazara bildirilmeli. Yayınevinden evet cevabını aldıktan sonra, daha doğrusu ikinci mucizeye yakın şey gerçekleştikten sonra editörünüzle titiz bir çalışma döneminiz başlayacak. Hayalinize nihayet kavuştunuz diyelim, kitabınız karşınızda. Şimdi sıra okurda!