26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Varisini arayan miras

FİRAS ALKHATEEB KAYIP İSLAM TARİHİ’NDE, İSLAM TOPLUMUNUN SİYASAL VE ASKERİ İSTİKRARININ ÖNEMİNİ AÇIKLARKEN İLERLEMECİ YAKLAŞIMIN AKSİNE İBN-İ HALDUN’UN TARİHİ DÖNGÜSELLİK KAVRAMINA ATIF YAPIYOR.

NUR EFŞAN GÜR12 Kasım 2016 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Varisini arayan miras

Firas Alkhateeb Kayıp İslam Tarihi’nde, Peygamber efendimizin Kur’ani hayatıyla, özünü oluşturduğu İslam medeniyetinin dini, siyasi, kültürel ve entelektüel dinamiklerinin izini sürüyor. İslam dininin doğduğu Arap yarımadası başta olmak üzere İslam medeniyetinin Orta Doğu, Anadolu, Avrupa, Afrika, Orta ve Uzak Doğu Asya’daki gelişimini bütünsel bir perspektifle sunuyor. Bunu yaparken de İslam toplumunun geçmişini olduğu kadar geleceğini de sorguluyor ve okura da sorgulatmayı başarıyor. Alışılagelmiş tarih kitaplarının aksine sadece siyasi ve askerî tarihe odaklanmıyor Kayıp İslam Tarihi. Okuru sanatın, bilimin, mimarinin kısaca İslam medeniyetinin zarafetle harmanlanmış kıtalararası serüvenine ortak ediyor. Mekke’den İstanbul’a, Dımaşk’tan Endülüs’e, Timbuktu’dan Delhi’ye İslam şehirlerinde unutulan/unutturulan ortak kültürel, dinî ve ilmî miras üzerinden günümüz varislerine sesleniyor.

HAK TEMELLİ İLİŞKİ

Kitap,  Müslümanların özellikle 9. ve 13. yüzyıllar arasında bilime yaptıkları doğrudan ve dolaylı katkıyı anlatarak, Batı merkezli bilim anlayışının tek yanlı yaklaşımına alternatif bir okuma sağlıyor. Bu çerçevede sıfır sayısını bulan Harezmî’nin, dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğünü açıklayan Birûnî’nin ya da dünyanın çapını az bir hata payıyla hesaplayan Müslüman coğrafyacıların bilim tarihinde hak ettikleri yeri neden alamadıklarını sorgulatarak yeni nesiller için farkındalık oluşturmayı hedefliyor.

Kitap, İslam toplumunun tarihsel süreçte güçlü ve zayıf yanlarını tespit etmesi bakımından önem arz ediyor. Yazar Alkhateeb, çöl topraklarından doğan İslam medeniyetinin kısa sürede gelişip güçlenmesinde Müslümanların karşılaştıkları diğer toplumlarla kurdukları “hak” temelli ilişkinin önemine vurgu yapıyor. İslam toplumundaki siyasi ve askeri birliğin İslam’ın yayılma hızını artırırken özellikle iktidar mücadelelerinin fetih hareketlerini durduğunu, entelektüel ve bilimsel ilerlemeyi yavaşlattığını,  hizipleşmenin önünü açtığını açıklıyor. Bu çerçevede İsmaililik, Şia, Vahhabilik, Selefilik gibi oluşumların nedenlerini, siyasi ve dini dayanaklarını anlaşılır bir dille anlatıyor.

SUYUN SUYA BENZEDİĞİ GİBİ

Alkhateeb, İslam toplumunun siyasal ve askeri istikrarının önemini açıklarken ilerlemeci yaklaşımın aksine İbn-i Haldun’un tarihi döngüsellik kavramına atıf yapıyor. Buna göre Müslümanların ilerleme veya geri çekilme dönemleri döngüsel bir seyir içerisinde cereyan ediyor. Yazar bu durumu; “İslâm tarihinin döngüsel doğası, bir zayıflık ve işgal döneminin ardından eski İslâm devletlerinin ihtişamını geri getirecek yeni ve güçlü bir İslâm devletinin yükselişe geçmesini gerektiriyordu. (...) 13. yüzyıldaki Moğol istilası, Orta Avrupa kapılarına dayanan Osmanlıların ve üç kıtaya hâkim olan devletlerinin yükselişine zemin hazırlamıştı. Şimdi, 20. yüzyılda ise Avrupa emperyalizmi cereyanının en sonunda yön değiştirdiği ve yeni, dünyaya hâkim olacak bir Müslüman devletinin zamanının geldiği görülüyordu” cümleleri ile ifade ediyor.  Kitap, günümüz İslam toplumlarının kronikleşen siyasi bölünmüşlük, milliyetçilik, sekülerizm, ortak hareket edememe,  entelektüel savrulma gibi temel sorunlarına geçmişin aynasından bakmayı sağlıyor. Ve bu ayna İslam dünyasının sorunlarına kafa yoran, okura İbn-i Haldun’un “Geçmişler geleceğe suyun suya benzemesinden daha ziyade birbirine benzer”  sözünü fısıldıyor.