27 Nisan 2024 Cumartesi / 19 Sevval 1445

Yalnızlık, ömür boyu mu?

YALNIZLAR İÇİN ÇOK ÖZEL BİR HİZMET, MURAT GÜLSOY’UN CAN YAYINLARINDAN ÇIKAN SON KİTABI. GEREK KURGUSU, GEREK DİLİ OKURUNU ZİHİNSEL BİR SEKSEK TURNUVASINA DAVET EDİYOR.

MERVE KOÇAK KURT11 Şubat 2016 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Yalnızlık, ömür boyu mu?

Yaşarken, kendinize bir ‘iç ses’ edinirsiniz ve insanlarla konuşmadığınız zamanlarda kendinizle konuşup durursunuz.(En çok da yazarken yaparsınız bunu.) Hatta bazen birden fazla ses doldurur kafanızın içini. İçinde kaç insan yaşatırsan yaşat, yalnızlığını çoğaltmaktan başka bir işe yaramaz bu. Yalnızlık bir ömür boyudur çünkü.

Yukarıdaki satırların müsebbibi: Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet… Murat Gülsoy’un Can Yayınları’ndan çıkan son kitabı. İçinde kimlerin sesi yok ki: Kafka, Fowles, Dostoyevski, Cortazar, Camus, Tanpınar, Oğuz Atay, Sait Faik, Edip Cansever, Nâzım Hikmet, Bilge Karasu, Sevim Burak…

“Malzemesi ölümdür kitapların. Ölü ağaçlardan elde edilen kâğıt, ölü hayvanların derilerinden yapılan ciltler, ölü yazarların sözleri. Orada öylece dururlar. Çok ayrıntılı bir mezarlıktır kütüphane. Üstelik insanlar tüm bu ölüm artıklarının zaman ötesine ulaşma gibi bir özelliğe sahip olduğunu düşünürler. Ne garip bir yanılsama. Oysa bir mumyadan fazlası değildir kitap. Düşüncenin mumyası.”

“Sözler havaya karıştı. Onca rüya ve hikâye boşluğun içinde dağılıp gitti” diyen bir kitap Murat Gülsoy’unki: Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet… Önce ismiyle dikkat çekiyor, ne ola ki bu çok özel hizmet diyorsunuz, sonra parça(cık)lı kurgusuyla. Anlatış tarzıyla bizi şaşırtıyor. Zihnimizi kurcalıyor. Kafamızı karıştırıyor. İyi de yapıyor!

İçindeki bölümler ise,“Önsöz: Sonra Yavaş Yavaş Delirdim; Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet; Sonsöz: Bu Akşam Beni Bekleme Çünkü Gece Siyah ve Beyaz Olacak; Ekler: Sayıların Gizli ve Güncel Anlamları, Ay Işığında Yazılanlar, Kara Sayfa”dan oluşuyor.

MİRAT “AYNA” DEMEKMİŞ

Önsöz “Sevgili Borges,” diye başlıyor. Bir mektup aslında bu:“Yolları Çatallanan Bahçe’ydi ilk okuduğum kitabın. 1985’ti sanırım. Parke taşlı eğri yokuşlardan taze bir nefesle inerken Boğaz’a, Hisar’a, suyun kenarına, açıklığa, şehrin marjına, marjinal hayata… Yanımdan hiç ayırmadığım dedemin doktor çantasının içindeki kitaplardan biriydi. Şimdi birdenbire sana yazmak istedim.”

Mirat Alsan. Kahramanımız. Otuz yıl boyunca aynı ceketi -burada ceket s/imgesel bir anlam da taşıyor- giymiş bir üniversite hocası. Zorla emekli edilir. Asıl hikâye işte tam da burada başlar. Mirat’ın gördüğü “Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet” başlıklı ilanda şöyle yazmaktadır: “Eski dostlarınız sizi aramaz mı oldu? Arkadaş edinmekte güçlük mü çekiyorsunuz? Kimse sizi anlamıyor mu? Başkalarıyla iletişim kurmakta zorlanıyor musunuz? Dert etmeyin. Artık JANUS var. İçinizde başkalarına yer açın.”

Mirat büyük bir cesaret gerektiren o kararı verir ve JANUS şirketinin araştırmasına denek olarak katılır. “Mirat o anda, uzman kişinin gözbebeklerinden içeriye bakarak orada olduğunu bildiği, deminden beri kafasının içinde yankılanan sesin sahibine doğru konuştuğunu ve tüm bunların anlamını şiddetle kavradı. Katalogdan seçmiş olduğu kişinin –Esra’nın- zihni kafasının içindeydi şimdi ya da JANUS resimlerinde olduğu gibi kafasının gerisindeydi!”Olaylar hızla gelişir ve Mirat, sonra Esra’nın sevgilisi Tuncay’ı da zihnine alır. Bunun doğurduğu sonuçları ise hep beraber yaşayıp görürler.

DELİLİK GELİP BENİ BULMASIN DİYE

Üstkurmacanın hâkim olduğu postmodern romanlarda, genellikle olay örgüsü bilinen kurallara göre oluşturulmaz. Hatta çoğu postmodernist yazarın sağlam bir olay örgüsü oluşturmaya çalışmak gibi bir kaygısı dahi yoktur. Bu yüzden okuduğumuz roman(lar) bize parçacıklı, savruk ve hatta dağınık gibi gelebilir. Oysa unutmamak gerekir ki bu, yazarın tercihidir.

Gerçek-kurmaca ikileminden ve zaman unsurunun farklı şekilde algılanıp kullanılmasından dolayı, alışıldık bir olay örgüsü ortaya konulmayan bir romanla karşılaşıyoruz Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet’ te de. Kimi zaman “Mirat”, kimi zaman “Murat” konuşuyor: “Ölümden sonra yaşayabilmek için önce bu dünyada kişinin ölmesi gerekir; bu yüzden de kitaba eklenen her satır mezardan kaldırılan bir kürek topraktır aynı zamanda.”

Yazar, üst kurmaca ve metinler arasılık gibi postmodern edebiyatın türlü imkânlarından da yararlanmış kitabında. Dili kullanışı/ sözdizimleri ise oldukça etkileyici... Yalnızlığa dair yazmış gibi dursa da bizi çıkardığı yolculuk daha çok bir iç hesaplaşma sanki: “Tuncay yıkık bir şehri andıran moloz yığınlarının arasında yürüyordu, Esra ona yetişemeyecekti. Mirat bir süre kalp atışlarını dinledi. Aslolan kalp. Gümbürtüsü dindiğinde bu beden bir çukura atılacak. Orada çürümeye bırakılacak. Hayallerden oluşan zihnimin içindekiler gerçek değil… Ne Esra ne Tuncay… Onlar birer rüya. Bedensiz varlıklar.”

Romanı okurken italik yazılar Esra’nın sesi, bold yazılar Tuncay’ın sesi ve de düz/normal yazılar da Mirat’ın sesi olarak duyuluyor. Bu oldukça farklı/ sıra dışı bir kurgu. (En azından daha önce rastlamadığımı söylemeliyim.)

Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet’ te birbirinden bağlantısızmış gibi duran bölümler de var. Bir filmin birbirinden bağımsız fragmanları sanki bunlar:“Neden durmadan intihar etmiş yazarlara yöneliyorum? Neden onların peşinden ölüm denilen o karanlık coğrafyayı keşfe çıkıyorum? Bir gün intihar edebilirim korkusu yüzünden mi? İnsan korktuğundan büyülenirmiş. Yazmamın nedeni de bu belki… Kurmaca hikâyelerle varlığımı çoğaltmak. Öykülerin, romanların sayfaları arasına saklanmak. Delilik gelip beni bulmasın diye.”

Yazı da bir tür ‘deliliğe övgü’ gibi, diyeceksiniz kitabı okuduktan sonra!

Murat Gülsoy

Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet

Can Yayınları