26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Yazarın odasıdır, lütfen rahatsız edin!

Kurgusal dünyalarında yitip gittiğimiz yazarların gerçek dünyalarında neler olup bittiğini görmek için eşsiz bir fırsat: Yazarın Odası 2.

M. EMİN BAŞ4 Kasım 2017 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Yazarın odasıdır,  lütfen rahatsız edin!
Daha önce Paris Review dergisindeki yazar röportajlarından derlenen harika bir kitap yayınlanmıştı. Yazarın Odası 2 yıllar önce ziyaret ettiğimiz kült yazarlarla dolu o meşhur evin üst katı gibi. Edebi müze tadında ziyaretçilerine kapağını aralayan yeni kitapta yine dokuz ayrı oda var ve her odada son yüzyıl boyunca dünya edebiyatına yön vermiş çok sevdiğimiz yazarlar bulunuyor. Nobelli yazarımız Orhan Pamuk da dâhil olmak üzere bizi odasına ve iç dünyasına misafir eden bu isimler arasında Haruki Murakami, Paul Auster, Philip Roth, Toni Morrison, Saul Bellow, Raymond Carver, Alice Munro ve Ezra Pound yer alıyor. 
 
Daha merdivenleri çıkarken bizi önsözüyle karşılayan kişi ise özellikle son yıllara damgasını vuran ünlü yazar Margaret Atwood. Damızlık Kızın Öyküsü kitabıyla edebiyatın televizyon dünyasına taşınmasına da katkı sağlayan Atwood kitabın girişinde bize Paris Review röportajları hakkında kısa bir tarihçe sunuyor ve kendine has keskin diliyle yazar röportajlarının ne kadar önemli olduğuna dair çarpıcı tespitlerde bulunuyor. Biz de Atwood’dan aldığımız ipuçlarının ışığında yazarlarımızı ziyaret etmeye başlıyoruz. 
 
AUSTER 17 KEZ RED ALDI!
 
Yıllarca kitaplarının sayfaları arasında dolaşan okurlar olarak bu defa adeta karşılarına geçmiş kahvemizi yudumlarken onlarla yeniden tanışıyor gibiyiz. Özellikle samimiliğiyle ön plana çıkan bu röportajlar bize yazarların hayatları ve karakterleri hakkında enteresan detaylar veriyor. Toni Morrison şairane bir yazar olarak anılmaktan hiç haz etmiyor mesela, “Siyahi kadın yazar desinler bana” diyor. Murakami ise tam bir caz tutkunu, hatta Tokyo’da kendine ait bir caz kulübü bile var. Yazarlığın yanı sıra senaristlik ve yönetmenlik de yapan Paul Auster’in meşhur New York üçlemesi yayınlanmadan önce tam 17 yayınevinden ret cevabı almış. 70’lerin başında baskı altındaki Çekoslovakya’ya düzenli olarak ziyaretlerde bulunan Philip Roth yazarların daha iyi görebilmesi için bir şeylerin onları deli etmesi gerektiğini düşünüyor. Hayatının bir kısmını İtalya’da bir şatoda geçiren Amerikalı esrarengiz şair Ezra Pound da savaş yıllarında yaptığı siyasi radyo yayınlarından dolayı vatan hainliğinden yıllarca hapis yatmış. 
 
YEMEK YAPARKEN YAZMIŞ
 
Tabii röportajların bize sunduğu detaylar bu tarz şaşırtıcı bilgilerle sınırlı değil. Daha da önem ve güzellik arz eden kısmı, hayatın her türlü tecrübesine vakıf olmuş bu yazarların edebi hayatlarına dair bizimle paylaştığı düşünceler. Örneğin Alice Munro yazmanın bir boş zaman işi olmadığının altını çiziyor ve kendisini üne kavuşturan kitaplarını kocasına yemek hazırlayıp çocuklarını büyüttüğü zamanlarda yazdığını söylüyor. Yazar tiltini aldıktan sonra kendisine tashih edilen ofiste ise boş durmaktan bir şey üretemediğini itiraf ediyor. Hayatının önemli bir kısmını alkole olan düşkünlüğüyle mücadele ederek geçiren hikâye ustası Raymond Carver ise önceleri bir şeyleri değiştirmek umuduyla yazdığını fakat nihayetinde edebiyatın hiçbir şeyi ya da hiç kimseyi değiştirmek zorunda olmadığının farkına vardığını belirtip ekliyor: “Edebiyat sadece onu yapmaktan aldığımız şiddetli zevk için var olmalıdır; hani o bir şey okumaktan alınan, eskimeyen, hiç bitmeyen ve aynı zamanda da kendine has güzelliği olan bambaşka zevk. Kıvılcımlar saçan bir şey… inatçı ve istikrarlı bir parıltı, bir o kadar da loş.” İşte tam bu zevkle okunacak dopdolu röportajlardan oluşan bir kitap Yazarın Odası 2. Kurgusal dünyalarında yitip gittiğimiz yazarların gerçek dünyalarında neler olup bittiğini görmek için eşsiz bir fırsat. Çekinmeyin, içeri buyurun.