26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Hisseli hatıralar yazarı

Şair Mehmet S. Fidancı kendi kuşağı arasında çok nadir bir kitaba imza atarak hatıralarını kaleme aldı. Fidancı’nın “Irmak Tersine Tersine”adlı kitabı bozkırdan insan manzaralarının yanı sıra ülkenin sosyolojik fotoğrafını da çekiyor.

SELÇUK KÜPÇÜK22 Mart 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Hisseli hatıralar yazarı

Günümüz şiir-edebiyatının özgün dergilerinden A’raf, Son Duvar, Sonsuzluk ve Birgün, Kurgan’ın çıkışına katkıda bulunan şair-yazar Mehmet S. Fidancı kendi kuşağı arasında çok nadir bir kitaba imza atarak hatıralarını kaleme aldı. Şiirlerini Yönelişler, Dergah, Kanat, Hece ve Kitap-lık gibi dergilerde de yayınlayan Fidancı’nın “Irmak Tersine Tersine”(Çolpan Kitap) adını taşıyan hatırları Yozgat, Kayseri, Ankara’da geçen çocukluk ve gençlik öyküleri, yatılı okulların hüzünlü yatakhanelerinden bozkırın sararmış tarlalarına, 1970’lerin ve 80’lerin uzak ve yalnız ilçelerinden, içerisinde kendi tanıklıklarının da bulunduğu sıradan insanların derin öykülerine ortak ediyor bizi. Resim çizmeye, Ferdi Tayfur dinlemeye, uzun yürüyüşler yapmaya, karşılıksız bir aşka rağmen onu göğsünde kanatırcasına taşımaya özen gösteren genç bir çocuğun öyküsü biçiminde okuduğum kitap baştan sona büyük bir hüzün içeriyor. Zaman zaman ülkenin geçirdiği politik ve sosyolojik dönüşümlerin fotoğraflarını da gördüğümüz bu hatıralardan sonra Fidancı’nın şiirlerine yeniden bakmak gerekli bence. 

- Hatıra yazmak için erken değil mi? Sizi 50’li yaşlarda hatıra yazmaya iten gerekçeler nelerdir?

Niçin erken olsun ki? Ancak, böyle genel bir kanaat, anlayış söz konusu. Devam etmeli mi bu anlayış, sormak lazım. İnsanı bekleyen bir ölüm gerçeği muhakkak var, ne zaman olacağı bilinmeyen o son var.

- Hemen bütün hatırlayışlarınız karşılıksız bir aşka çıkıyor. Bu aşkı nasıl taşıdınız yıllar boyu göğsünüzde?

Hayatlarımız, farklı süreçler ve tecrübelerden geçerek kendine mahsus anlamlar kazanıyor. Hayatî tecrübeler ve sınanma hâlimiz, karşılıksız o aşkta mana kazandı belki de. Belki de, yapıp etmelerime ilham oldu, ışık oldu. Kendimi anlamak ve keşfetmek için o karşılıksız aşk bir yol gösterici oldu. Sabır ve çileyle ahbaplığımız o vesileyledir sanıyorum. Aşkın insandaki tezahürü ve her hâlini bir imtiyaz, bir lütûf olarak görüyorum. Bu yüzden, hürmet ve ta’zimi fazlaca hak ediyor aşk ve varlığına şükrediyorum.

- Kitabınızda Mehmet S. Fidancı ismini oluşturan asıl edebî ilişkiler ve dergi tecrübelerine dair çok az hatırlayışlar var. Bu beni şaşırttı. Neden?

Ne diyeyim bilemiyorum. Yazma sürecinde çok şey murat ediliyor, ancak olabildiği kadarı gerçekleşiyor. 1990’lı ve sonraki yıllar benim için bir hayli zorlayıcı hususları, durumları içeriyordu. Birkaç kısa hatıraya kitabın ikinci bölümünde “Hisseli Anılar” başlığı altında temas edip bıraktım. 

- Hatıralarınızın ana mekânı Yozgat, Kayseri ve Ankara. Bozkırın bu şehirleri sizin şair ve yazar kişiliğinizi nasıl biçimlendirdi?

İnsan bulunduğu ortam ve şartlardan muhakkak etkileniyor ve besleniyor. Bu anlamda, ilk şiir kitabım Şi›rpençe’den son şiir kitabım Bîilaç’a kadar, bozkırın etkisini yer yer şiirlerimde imgeler ve duyuş olarak kullanmışımdır. Yeni tamamladığım ve basıma hazır, “Çiğ ve Mahrem” isimli şiir dosyamda bozkırın daha belirgin biçimde şiirlerimde yer tuttuğu görülecektir.  

Arabesk ilaç gibi geldi

Arabesk müzik bizim kuşağın hislerine karşılık geliyordu belki. İlk gençliğimiz demek ki dertli bir yerden yürümüş. Sonra, benzerlerimizi bularak o dertli ortamları bir ayin niteliğine de götürmüş olduğumuzu itiraf edebilirim. Esengül, Orhan Gencebay, Hakkı Bulut ve birçok isim bizim o çaresiz” zamanlarımıza yani yaralarımıza ilaç gibi gelmişti ya da biz öyle addediyorduk.