24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Şarkılarımda eski şehirlerin kokusu var

Yeni albümü Anadolu Kokusu ile dinleyenleri farklı coğrafyalara, bambaşka düşünce iklimlerine götüren Mehtap Demir, kabak kemanenin Türkiye’deki tek temsilcisi. Demir “Özellikle yeni albümüm Anadolu Kokusu, sizi Eski İzmir ve İstanbul gibi kozmopolit şehirlerin yaşanmışlıklarına götürür” diyor.

Soner Can17 Nisan 2016 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Şarkılarımda eski şehirlerin kokusu var

Yeni şarkılarından Haleyli ile hakiki müzik arayanları bir hayli heyecanlandıran Mehtap Demir, Etnomüzikoloji ve Folklor Anabilim Dalı’nın kurucusu olduğu İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda akademik görevini sürdürürken ortak projeler ve resitalleriyle müzisyenliğin hakkını veriyor.

Bunca işin üzerine bir kadın Antropoloji doktorası, müzikoloji masterı ve konservatuvar lisans ve lise eğitimi yapmışsa biri, insan “Yaşamaya ne ara vakit buluyorsunuz” diye sormadan edemiyor. Sanatçı, “Eğlenceli karışık, koşturmalı bir yaşamım var benim. Hem akademi hem de konserler devam ediyor” diyor.

UMARIM SAYIMIZ ÇOĞALIR

Konservatuvara 11 yaşında başlayan Mehtap Demir, Türkiye’de kabak kemanenin tek kadın icracısı olarak da anılıyor. Bunu da şaka yollu soruyoruz elbette; “Hocam, bir başka kadın kemane sanatçısını siz de mi yetiştirmediniz? Neden yok?..”

Demir’in cevabı, bir tesbitten öte bir isteği de anlatıyor...

“Tabii ki konservatuvarlardan mezun olan kemane öğrencileri var. Benim de öğrencilerim var. Onların iyi olmaları için elimden geleni yapıyorum. Üzülerek söylüyorum ki Türkiye müziğinde kurumlar ve özel performanslar içinde kemaneyi icra eden ve temsil eden şimdilik ben varım. İsterim ki Azerbaycan’da, İran’da olduğu gibi bizim de sayımız çoğalsın.

Demir, “İlla ki bir tercih yapmanız gerekseydi, enstrümanınızı mı yoksa şarkıcılığı mı tercih ederdiniz” sorusuna “Tabii ki enstrümanımı isterdim” diyerek kemane ustalığındaki sırrı da açıklıyor.

HEM FİKİR HEM İCRA

Tam bir proje insanı olarak ekibin bir parçasını oluşturmayı, fikir paylaşımı ve uygulama alanında olmayı çok sevdiğini vurgulayan Demir, son dönemde yaptığı çalışmaları şöyle özetliyor...

“Hem ulusal hem uluslararası projeler yapıyorum. İcracılığın yanı sıra fikirler üretiyorum. Sözgelimi 2012-2015 arasında Benim Tatlı Kanaryam / My Sweet Canary adlı müzik belgeselinin yanı sıra konserlerle vardık. Uluslararası müzik ve film festivalllerinde Türkçe, Rumca ve Ladino dillerinde şarkılar söyledik, Doğu Akdeniz müzik kültürünü tanıttık. Yasmin Levy, Mor Karbasi, Giota Negka, Savinna Yanatou, Martha Fritzila, Ross Daly, gibi uluslararası isimlerle aynı sahneyi paylaştık. Geçen yıl Yedi Cihan Kadınları kapsamında önemli temsiller yaptık... Hayat sürdükçe istekler de projeler de devam edecek. Yeter ki sağlık olsun!

Mehtap Demir ile yaptığımız keyifli sohbette saatler akıp gitti. Söyleşiyi bilindik akışıyla yayınlamaya kalksak sayfalar yetmezdi. Bu yüzden, önemli vurguları, başlıklarıyla özetlemeyi tercih ettik...

TEORİ PRATİĞE ASLA ENGEL DEĞİL

Evet hem müziğin icracı hem de akademik tarafıyla ilgiliyim. Sanılanan aksine bu iki alan birbirini tamamlar. Müzik, toplum ve kültür ilişkisi, üretiminde ve tüketimindeki unsurlar, kaynakları, tarihi ve bugün nasıl algılandığını konu alan etnomüzikolojik bir çerçeve, icranın kendisi, icracının durumu, kendi deneyimlerim iyi üretim yapmamı sağlıyor.

KENT HALK ŞARKILARI

Anadolu Kokusu albümü  Fransızca Le Parfum d’ Asie Mineaure İngilizce The Perfume of Asia Minor isimleriyle yayınlandı. Albümde Eski İzmir, İstanbul gibi liman kentleri ve ticaretin yoğun olduğu bugün kozmopolit kültürlerin buluştuğu kentlerin kokusunu hissedebilirsiniz. Burda bir halk şarkısında Rebetiko etkisiyle zeybeğin ruhunu bile duyabilirsiniz.

CAFE AMAN VE ŞANTAT

Çalgılı Kahvehaneler, müzikli mekanlar, genellikle Ermeni, Rum, Yahudi sazende ve şarkıcıların icra ettiği, meddah gösterileri, saz aşıkları, gölge oyunları gibi gösterilerin yapıldığı mekanlardı. İşte Özellikle İzmir ve Atina’da bu kahvehanelerde amane denilen makamsal gazeller okunurdu. O yüzden amane okunan bu çalgılı kahvelere ‘Cafe Aman’ deniliyordu. Avrupa’da, örneğin Fransa’da müzikli gösterilerin ve orkestraların olduğu bu mekanlara ‘Cafe Chantat’ denilirdi. Osmanlı kentlerinde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında konser mekanı gibi düşünülen bu mekanlarda iyi müzik vardı.

ANADOLU KOKUSU

Yeni albümüm Anadolu Kokusu’nda 19 eser var. 1920-30 yıllarında plaklara okunan halk şarkıları bunlar. Mahmure Handan hanımdan bir İzmir türküsü var mesela. İzmir bülbülleri ilk defa duyacağınız bir eser. Kanuni Garbis Bakırcıyan’dan çok hoş bir Saba şarkı var, yine İzmir’den. Mualla Hanımdan dinlediğim segah kasap oyun havası var. Memo Güzellemesi, Selanik Menekşe Valsi, Aptaliko Kordon Zeybeği, Kapadokya Asmalar Türküsü, Değirmenci ve Leblebici Kantoları ile özel bir repertuvar oldu. 

Feyz almak lazım Ya Leyli adlı parçamda şiirini güfte yaptığımız Bahtiyar Vahapzade, hayranı olduğum bir felsefeci ve şairdir. Hatta bir dizede;

Dondunsa tekâmül ve güzellikler önünde Bu hayrettedir Allah, bu hikmettedir Allah, liyakattedir Allah Hakikattedir Allah, sadakattedir Allah, muhabbettedir Allah der... Bu sufiyane yaklaşım ve iklimden feyz almak lazım. Sadece o da değil... Hoca Ahmet Yesevi, Hayyam, Mevlana, Hafız Şirazi gibi tasavvuf ehlinden etkilenmiş. Bu mütefekkirlerden de bize feyz almak, anlamak, anda kalmayı öğrenmek düşer.