26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Pakdil ile maçtan önce

Usta yazar Nuri Pakdil, Fenerbahçe maçını izlemek üzere geldiği İstanbul’da, eski Beşiktaşlı bir tiyatro eleştirmeni ile buluşunca tabii ki futbol da konuşuldu ama ünlü oyunu ‘Umut’taki ‘Bay’ karakterinin kendisi olduğunu da öğrenmiş olduk.

HÜSEYİN SORGUN17 Nisan 2014 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Pakdil ile maçtan önce

Nuri Pakdil oyunlarını uzunca bir süredir yoğun bir şekilde okuyorum. Mehmet Atak’ın ilgisinin peşi sıra girdiğim Pakdil evreninden öyle “elini kolunu sallayarak” çıkmak mümkün değil(miş). Put Yapımevleri’ni okuduğumda, “enerjimin tükendiğini” hatırlıyorum. Korku, Umut... Özellikle ve nedense Umut!.. Batı Notları... Ve devamı... Bu evrenin içerisinde “misafirlik”ten, “tanışık”lığa doğru bir “okur” rikkatiyle yol aldıkça, merakımın ve Pakdil ile konuşmak isteğimin giderek büyüdüğünü hissediyordum.

Fener maçı öncesi tiyatro

Hafta sonu İstanbul’da olduğunu duyunca heyecanlandım. Üstad, Vefa’da bozacıdaydı. Sonrasında Taksim’e, İstiklal Caddesi’ne geçecekti. Necip Evlice beyefendi ile yaptığımız telefon görüşmesi sonrası, İstiklal Caddesi’nde, Saray Muhallebicisi’nde sözleştik. Soluğu biraz da gecikmeli olarak, Pakdil üstadın yanında aldım. Sözü dolaştırmadan, başladık muhabbete...

O akşam Fenerbahçe maçına gidecekmiş. “Hangi takımı tutuyorsunuz?” dedi. Ben de “Bir Fenerbahçe-Beşiktaş maçına, Kadıköy’de üzerime gelen 20 kişilik bir Fenerbahçe taraftarının tacizinin ardından, takım tutmayı bıraktım” dedim. Güldü... Bu anımı anlatmasam, oracıkta beni Fenerbahçeli yapardı, kesin... Bu latif girişin ardından, okuduğum kadarıyla, “1970’li yılları düşündüğümüzde, o kadar duru bir Türkçe kullanıyorsunuz ki, özellikle oyunlarınızda bu dille kurduğunuz evrenin öncesi ve sonrasında pek aşıldığı görülmüyor” dedim. Yine tebessüm etti. “Neden oyun yazmaya devam etmediniz” diye sorduğumda, “tembellik” dedi... Sonrasında, “yeniden yazmaya başlayacağım” diye müjdeledi. 

‘Umut’taki BAY bendim!

“Beckett’i okurken, önünde bir duvar olduğunu hissediyorum. Siz o duvarın arkasına geçmişsiniz” dedim. “Elbette, o ümitsizdi. Bir Müslüman ümitsiz olamaz, ümitsizlik küfürdür” dedi. Ve Umut’tan konuşmaya başladı. Aslında benim de gönlümde yatan, “Umut”tu. Bir gün sahnelenir mi diye düşündüğüm. Bu hissi kablel vuku durumunu söyledim, yine tebessüm etti, “Allah, Allah...” diyerek. Ve “Umut’taki BAY benim işte...” deyiverdi. Benim için önemli bir bilgiydi bu... “Kendisinin tiyatronun “sınır”larını aştığını ve kendi estetiğini, sahne konseptini var eden bir sahne tasarımı, tiyatro dili kurduğunu söyledim.”

Şiirsel ve ironik bir kalem

Kendi adıma söylemem gerekirse, bir “okur”u olarak, 1970’li yılların başlarında, tiyatro evrenine oldukça taze bir soluk getiren, şaşırtıcı, şiirsel ve ironiye kapı aralayan oyun metinleri ile kendi döneminin -ve hala günümüzün- tiyatro dilinde oldukça ileri bir “yeni”lik yakalayan, içerik, kavramsallaştırma ve konu bakımından hala aşılamamış bir yükseklik duygusuna erişen, batının ve doğunun bilgisiyle “sahne”de “bilgeliği, hikmeti” mücessem bir halde kelimelerle inşa eden Nuri Pakdil ile geçirdiğim belki yarım saatlik bir sürenin, bast-ı muhabbetin, “ömürlük” bir âna denk geldiğini söyleyebilirim.

Arkasının geleceğine dair umut’um kavidir...