27 Nisan 2024 Cumartesi / 19 Sevval 1445

210 çocuğum var en küçüğü Cap 88

Temel’in, velayetini almak için başvurduğu CAP 88’in annesi ve babası katledilmiş. Birleşmiş Milletler minik çocuğa ülke ve rakamdan oluşan CAP 88 (Central African Republic/Orta Afrika Cumhuriyeti) ismini vermiş.

SELİM EFE ERDEM 31 Aralık 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
210 çocuğum var en küçüğü Cap 88

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Sudan, Çad ve Tunus’u kapsayan ziyareti Afrika’da savaşların, kıtlık ve salgın hastalıkların gölgesinde yaşayan milyonlarca insanın çaresizliğini de gündeme getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öncülüğünde bu bölgelere insani yardım ulaşırken, yardım eli olarak bölgeye giden isimlerden biri olan Doktor Emel Dilek Temel, Türkiye’nin bu yardımlarının onlar için ne anlama geldiğini en iyi gözlemleyenlerden biri. Afrika’daki mevcut havayı sorduğumuz Doktor Temel, ‘Havada ölüm kokusu var’ derken, evlat edinmek için başvurduğu 1.5 yaşındaki hem yetim hem öksüz ve Birleşmiş Milletler’in ona verdiği ülke-sıra numarasına göre ‘CAP 88’ isimli kız çocuğu üzerinden Afrikalı çocukların ve kadınların yaşadığı dramı da anlatıyor. 

- Biz soğuk kış günlerinde sıcak yuvamızda güvenle uyurken, Sudan, Çad ve Tunus başta olmak üzere Afrika ülkelerinde neler yaşanıyor? Oradaki hava nedir?

Afrika’da soluduğunuz havada ölüm kokusu var... Bir köyden 100 kişinin basit bir enfeksiyondan topluca ölmesi de o kadar sıradan ki bir eboladan Afrika’da 800 bin kişi öldü, düşünün... Bir yardım kampında sağlık kontrolünden geçirdiğim genç bir kadına kaç çocuğu olduğunu sordum. ‘Üç’ dedi ama yanında iki çocuk vardı. ‘Üçüncüsü nerede’ diye sordum, ‘Yardım bölgesine dört günlük yürüyüşle ulaştım. Yolda hastalanıp öldü, ben de gömdüm’ dedi. ‘Dönüşte mezarını nasıl bulacaksın’ diye sordum, bulamayacaktı. Bir anne için nasıl bir acı düşünün ama bu kadar sıradan hale gelmiş çocuk ölümleri Afrika’da. Savaş alanları ya da kıtlık bölgelerinde insanların katledilmesi veya topluca ölmesi o kadar sıradan bir gerçek ki ancak oraya gittiğinizde soluduğunuz bir ölüm kokusu var havada. Bunlar masal değil, Afrika gerçekleri. 

GECE ÇADIRDA AĞLIYOR, SABAH GÜLÜCÜK SAÇIYORUM

- Dinlemesi bile çok acı, bu kadar çok acıyla yüzleşmeye nasıl dayanabiliyorsunuz?

Gece çadırıma gidince sessiz çığlıklarla ağlıyorum, sabah kalkınca yine güler yüzle çocukları ve yetişkinleri muayene ediyorum. Bireysel olarak da daha fazla şey yapma ihtiyacı duyuyorsunuz. Örneğin, Sudan’da Nyela dışındaki bir arazide çaresiz 130 erkek ve 80 kız manevi evladım var. Orta Afrika’daki katliamdan kaçan, annesi ve babası olmayan, çölün ortasında çaresizce yardım ulaşmasını bekleyen çocuklar bunlar. Nasıl duyarsız kalırsınız. Şimdi bir yandan yatak, ranza gibi barınma ve buradan hayırseverlerle gıda ve sağlık gibi ihtiyaçlarını karşılamaya bir yandan da Kur’an-ı Kerim ve matematik-fizik gibi eğitimlerini tamamlamalarını sağlamaya çalışıyorum. Bu 210 çocuk, benim manevi çocuğum. Ama ayrıca annesi ve babası katledilmiş, 10 aylıkken bulduğum küçük bir kız çocuğun velayetini alarak annesi olmak için başvurdum. Şimdi bir buçuk yaşında, kısa süre sonra yanıma almayı bekliyorum. Bir ismi bile yok, düşünün. Birleşmiş Milletler, yetim-öksüz bebeklere ülke ve rakamdan oluşan bir isim veriyor. Onun ismi de CAP 88, (Central African Republic/Orta Afrika Cumhuriyeti) şu anda. 

DÖRT YAŞINDA YETİM ÖKSÜZ KALMIŞIM

- Anlıyoruz ki nerede bir savaş ve kıtlık ortamı yaşansa Doktor Emel Dilek Temel orada... Nasıl başladı bu yolculuk?

Ben 1977 İzmir doğumluyum. Henüz dört yaşımdayken, anne ve babamı trafik kazasında kaybetmişim. Kaybetmişim diyorum çünkü bu gerçeği çok sonra öğrendim.... Lise ikinci sınıfa giderken ailemin ikinci bir çocuğu oldu ve ben BM bursu alarak Hollanda’daki bir yakınımın yanına yerleştim. Üniversitedeyken öğrendim ki evlatlıkmışım. Evlatlarıyla kendi egolarını tatmin ettiler, kendi evlatları olunca beni de gözden çıkardılar, diye düşündüm. Hollanda’da kaldığım uzun süre beni ziyaret etmemelerine üzülmüştüm ama evlatlık olduğum hiç aklıma gelmemişti. Doktor olunca da savaş bölgelerine zorunlu hizmete gittim ama belki de bu yüzden bunu hiç bir zaman zorunluluk olarak görmedim. 

- Dünyanın hangi bölgelerine gidiyor, nasıl yardım ulaştırıyorsunuz?

Türkiye ve dünyada neredeyse önde gelen tüm yardım kuruluşlarına üyeyim. Kim nereye çağırırsa, onlarla birlikte gönüllü hekim olarak gidiyorum. Yeryüzü Doktorları, AID Uluslararası Doktorlar Birliği, Birleşmiş Milletler... 

Sudan’da 210 kimsesiz çocuğun bakımını üstlenen doktor Temel, beslenme, barınma ve sağlık sorunlarının yanı sıra eğitimleriyle de ilgilenerek onları geleceğe hazırlamaya çalışıyor. 

SAVAŞ, GÖÇ, KITLIK BÖLGELERİNE GİDİYORUM

- Ne tür yardım faaliyetlerinde bulunuyorsunuz?

Nerede savaş, göç, kıtlık, salgın sorunu varsa oraya gidiyor ve ona uygun bir yardım faaliyeti yürütüyoruz. O an akut bir sağlık sorunu yoksa, gittiğimiz mülteci kampları ya da köylerde genel sağlık taraması yapıyoruz. Önceliği çocuklara veriyoruz, sonra yetişkinlere yöneliyoruz. Aynı zamanda kadınlara meslek edindirme eğitimleri veriyoruz. 

- Savaş bölgelerinden bahsediyorsunuz, yardım gönüllüsü olunca tüm kapılar açılmıyor sanırım... 

Defalarca gözaltına alındım, sınır karakollarında tutuldum. Ama sonra sadece ihtiyaç sahibi insanlara yardım ulaştırmayı amaçlayan doktor olduğum öğrenilince serbest bırakıldım. 

- Bugüne kadar hangi ülkelere gittiniz, ne kadar insana yardım ulaştırdınız?

Afrika’da iki ülke dışında gitmediğim ülke kalmadı. Ortadoğu ve Asya’da da öyle olduğunu söyleyebiliriz. Yüz binlerce insanı sağlık kontrolünden geçirdiğimi ve yardım ulaştırdığımı söyleyebilirim. Çünkü her mülteci kampında ortalama 15-20 bin kişi olduğunu düşünün ve ben yüzlerce kampa, köye gittim. 

TÜRKÜM DEYİNCE,‘YAŞASIN ERDOĞAN’ DİYORLAR

- Afrika’da Hollanda’dan veya Türkiye’den geldiğinizi söylediğinizde aldığınız tepkiler farklılaşıyor mu?

Afrika’nın ve Ortadoğu’nun neresine giderseniz gidin, Türk olduğunuz duyulunca ‘Yaşasın Erdoğan’ deniyor önce. BM adına yabancı hekim grubuyla gitmiş olsam da Türk olduğum duyulunca, bana ayrı saygı gösteriliyor. Çünkü Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla Afrikalılara sadece insanı yardım ulaştırılmıyor, aynı zamanda ayakta kalmaları da öğretiliyor. Yani balık verip bağımlı hale getirilmiyor, balık tutmak öğretiliyor. Türkiye’nin, başta TİKA aracılığıyla olmak üzere bölgeye gıda, eğitim, sağlık yardımlarının yanı sıra meslek edindirme katkısı da var. Telefon, internet, elektrik, televizyon yani hiç bir iletişim aracının olmadığı Sahra Çölü’nün ortasında Türküm dediğimde aldığım yanıt ‘Erdoğan ve Drogba’ oldu. Çünkü o insanların dünya ile bağlantısı, onlara yardım ulaştıran bu iki isimden ibaretti.