26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Bu Avrupalılar korkak ademlerdir

Türkiye gelişiyor, Türkiye güçleniyor. Genç nüfus, gelişmiş alt ve üst yapı, güçlü ve modern ordu, insan haklarına saygılı, vatandaş merkezli siyasi yönetim. Artan sanayi ve uluslararası ticaret...

İBRAHİM SARP26 Mart 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Bu Avrupalılar korkak ademlerdir

Avrupalıların Birinci Dünya Savaşı ganimeti olarak gördükleri Türkiye artık eski Türkiye değil. Hiçbir cephede mağlup edemeyip de ayak oyunlarıyla hükmen yenik saydıkları ve paramparça ettikleri Osmanlı’dan arta kalan Türkiye, gücünün farkına vardıkça, kontrolden çıktıkça korku dolu günler yaşamaya başladı Avrupa.

Sözümona siyasi ve ekonomik ortaklarımız ve askeri müttefiklerimiz, 16 Nisan Anayasa Referandumu öncesi, bütün uluslararası teamülleri ayaklar altına aldı. Çok kıymetli müktesebatlarını unuttu gitti.

Türkiye’nin prangalarını söküp atmak için yapacağı son hamle öncesi atlarıyla, itleriyle, medya organlarıyla ve hükümetleriyle saldırıya geçtiler. Sınırlarını bile kapatanlar oldu.

Belli ki eski kabus dolu anılarını hatırladılar. Doğrusu ben kendilerini anlayışla karşılıyorum. Tam da yapmaları gerekeni yapıyorlar. Çocuklarını “Türkler geliyor” diyerek korkutan Avrupalı ademlerin genlerine işlemiş Türk korkusu. Şimdi iki küçük anektod aktaracağım.  Biri Almanya diğeri Avusturya’dan. Bu hikayecikleri anlatalım ki bize karşı neden saldırıya geçtiklerini daha iyi anlayalım.

FRANSIZLAR’DAN OSMANLI’YA İMDAT ÇAĞRISI

İşte tarih kitaplarında ve internette çokça bahsedilen bir 19. yüzyıl olayı:

Almanya’nın Mülhaym şehrindeki Ren Nehri’nin bir yakasında Almanlar, öbür yakasında da Fransızlar oturuyordu. Fransızlar, her sene nehrin karşı kıyısına geçip mahsulün tümünü gasp edip götürüyorlardı. O sıralar, iç çekişmelerle boğuşan Almanya ise buna fazla ses çıkaramıyordu. Halk her yıl yaşanan bu olay karşısında çareyi Osmanlı devletinden, imdat istemekte buldu.

Mektupta şöyle denmektedir:

“Fransızlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden alıyorlar. Siz ki, dünyaya adalet dağıtan bir imparatorluğun sultanı, İslamiyet’in halifesisiniz. Bizi şu zulümden kurtarın. Asker gönderin. Bize ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkanı sağlayın.”

Çöküş faslına girildiği bir zamana denk gelen yardım isteğini inceleyen padişah asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez; yalnızca asker elbisesi göndermeyi kâfi bulur. Almanlara bir mektupla beraber içi askeri elbise dolu üç çuval yollanır. Çuvalları alıp mektubu okuyan Alman köylüleri şaşkına döner.

Mektupta, ‘Fransızlar korkak ademlerdir. Onlara yeniçeri göndermemize gerek yoktur. Yeniçerimizin kıyafetini görmeleri kâfidir. Çuval içindeki Osmanlı askerinin elbiselerini adamlarınıza giydirin. Mahsul zamanı, nehrin görülecek yerlerinde dolaştırın. Karşıdan gören Fransızlar için bu kâfidir’ denmektedir.

Bağ bahçe sahipleri hemen Osmanlı askeri kıyafetini kapışırlar. Hasat vakti büyük bir heyecanla yeniçeri kıyafetinde, nehir kıyısında dolaşmaya başlarlar.

Ertesi gün karşıdan gelen haber, Almanlar’ın sevinç çığlıkları atmalarına sebep olur:

“Osmanlı’dan imdat geldiğini düşünen Fransızlar, korkudan köylerini de terk ederek iç kısımlara doğru kaçmıştır. Mahsulünüzü rahatça toplayabilirsiniz. Zulüm sona ermiştir.”

MÜZEDE SERGİLENİYOR

Bu olay, Mülhaymlılar’ın gönüllerinde taht kurdu. Giydikleri yeniçeri kıyafetlerini, daha sonra yakınlarındaki Karlsruher Müzesi’ne koyup ziyarete açtılar. Halen olayın yıl dönümünde şehirde bir karnaval düzenleyip, hadiseyi temsilen kutlarlar. O gün şehrin en yüksek binasına da Osmanlı bayrağı asılır.

VİYANA’NIN 400 YILLIK KORKUSU

Korku demişken bir olay daha var.

Viyana’nın merkezinde Stephans Platz’da...Osmanlı’nın I. ve II. Viyana kuşatmalarında halk büyük katedralde saklandı. Girişte iki kapı var.  Kilitli olan kapı yer altındaki büyük bir bodrum katına açılıyor. Bugün hala o kapı kilitli ve kimseyi sokmuyorlar. Eğer ki Türkler bir daha kuşatırsa saklanmak için hazır bekletiliyor.

Asıl olay bu değil...

İki kere kuşatılınca doğal olarak bir korku oluyor. Avusturyalılar, 1534 yılında katedralin çan kulesine bir gözcü memur koyuyorlar. Kuleye 373 basamakla çıkılıyor. Görevi ise şu:

Muhtemel bir Osmanlı akıncı saldırısı olursa çanları çalıp halkı uyaracak.

Sizce bu Türk akıncıları gözetleme görevi ne zamana kadar sürüyor?

Ben söyleyeyim 400 yıl kadar. Şaşırdınız değil mi?

Birinci Dünya Savaşı oluyor, bitiyor, Osmanlı yıkılıyor. Üstüne İkinci Dünya Savaşı oluyor, bitiyor...

Türkiye ile Avrupa dost ve müttefik oluyor, gözcünün görevine ancak o zaman son veriliyor. 1956’da, Viyana Belediye Meclisi’nce artık süvari akını olmayacağına hemfikir oluyorlar ve tehdit olmadığından dolayı görev kaldırılıyor. Bunları düşününce, Avrupa’nın Türkiye korkusunu daha iyi anlıyor insan. Ama adamlar haklı...