8 Mayıs 2024 Çarşamba / 1 Zilkade 1445

Gökay Kalaycıoğlu ile haber bahane

İşinden aşkla bahseden, yüreğini kumaşlara ve kadının görselliğine adamış bir adam o! İsteseydi baba yadigarı hazır meslek ile kumaşlara hayat vermeyi seçebilirdi ama tüm ailevi birikimi genç yaşında elinin tersiyle itip kumaşları kadınların üzerinde şekillendirmeyi seçti o. Bu aykırı duruşu, öyle naif bir şekilde anlatıyor ki modada markalaşmanın ya da hayati tercihlerin efendilikle de gerçekleşebileceğini cem-i cümleye gösteriyor. Cengiz Abazoğlu’ndan bahsediyorum dostlar! Hitap ettiğini gösterişli dünyadan izole, yüreğindeki sadelik ve samimiyetle örülü dünyasına konuk olduğum modanın beyefendi kimliği Cengiz Abazoğlu ile haber bahane dedik ve çok keyif aldığım bir söyleşiye imza attık. Eminim sizler de çok keyif alacaksınız. Gelin bu başarı hikayesine hep birlikte göz atalım ve yapılan işe yürek konunca elde edilen sonuçların nasıl göz kamaştırdığını görelim...

Gökay Kalaycıoğlu25 Eylül 2016 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Gökay Kalaycıoğlu ile haber bahane

Sendeki sihri ilk kim fark etti?

Ailem fark etti. Her ne kadar babam hoşnutsuz olsa da iş hayatımın şekillendiği dönemde iş dünyamda farklı bir aidiyet duygusu hissettim ve babamla çalışmama kararı aldım. Bizim için radikal bir karardı. 

Niye istemedi baban?

Tekstil kumaş bölümünde faaliyet gösteren firması vardı. Ben ailenin tek erkek çocuğuydum, hayaller kurmuş mesleği devam ettiririm diye. Annem de bana destek olunca babamın hayalleri yıkıldı. İstek benden destek annemden oldu.

Kariyerinin kırılma noktası ne zamandı?

İlk vizon şova katılma kararımdı. 1988 senesinde o dönemin en büyük markalarını alfabetik sırayla sunuyorlardı. Ben ise senet imzalayarak dokuz parçalık koleksiyonumla finalde sıfır kilometre bir isimdim. Büyük sükse yaptım. 

Yaş kaç o zaman?

22 yaşındaydım. Arkadaşlarım Londra’da okurken, ben bu işlere kalkışmıştım. Sonra kendi çevrem, arkadaşlarım, babamın iş ve sosyal hayat çevresi toptan müşterim oldu. Hiç müşteri sıkıntısı çekmedim.

MESLEĞE KÜÇÜK BİR ESNAF GİBİ SIFIRDAN BAŞLADIM! 

Büyük şans değil mi?

Tabii! Başarısız olsaydım, baba mesleğim hazırdı. Küçük esnaf gibi başladım. Ama bir problemim olsa sırtımı anneme babama yaslayacağımı bildim.

Kendini kabul ettirme noktasında çok büyük zorluklar yaşadın mı?

Müşteri anlamında değil ama beni yıldız atölyelerin kabullenmesi kolay olmadı. ‘Vizon Show’ tekrarlarında işin reklam kısmı için şovlar hazırlıyordum çünkü basın tetikleyici koleksiyonları seviyordu. Merak ediyorlardı çünkü ben her seferinde bir fikirle gidiyordum oraya. Şu anda bile onları geri dönüp sunsam, yine ortalık karışır. 

Çizimler nasıl hayat buluyor sende? Bir anda modelim geldi, çizmeliyim mi diyorsun?

Öyle olduğu zamanlar da oluyor. Hazır giyime koleksiyon yaptığımda onun bir matematiği var. Oradaki başarı eşittir ne kadar sattığın. Fakat haute couture bambaşka! Bir an bir şey geliyor, o an peçeteye bir şeyler karalayabiliyorsun. Şimdi akıllı telefonlar işimizi kolaylaştırdı. 

HAYATLA ‘POLLYANNA’CILIK OYNARIM! “

Bir yerde sanat sizin iş!

Bir mimar, heykeltıraş hatta ressam gibiyiz evet! Ressamların boyaları, fırçaları varsa bizim de kumaşlarımız var! Onca emek verilen elbise bir ya da iki kez giyilip gardıropta unutuluyor ama bir ressamın tablosu yıllarca duvarda duruyor.

Tut ki müşterin senin elbiseni aldı giydi, sonra gitti terziye kestirdi biçtirdi. Ne hissedersin?

Olmuyor mu sanki? Diğer elbiseye odaklandığın an bir önceki senin için kapanmış gitmiş oluyor. Süksesini yaratmış oluyor.

İnsan kıyamaz yahu!

Sosyal çevrede zaman geçiren müşterilerimiz var elbiseleri birikiyor. Birkaç sene önce haber geldi Dikran Masis’in Vintage müzayedesinde Cengiz Abazoğlu’nun 10-15 tane elbisesi var diye. Belli ki müşterilerim elbiselerini vermiş. Hepsi satıldı.

Almak istedin mi hepsini?

Yok istemedim, görmek bile istemedim. Dediğim gibi 25 yıllık bir atölyem var ve temposu da yüksek bir atölye. Binlerce giysi çıkıyor ortaya, takip edemem.

25 yıl deme yaş çıkıyor ortaya!

Benim yaşımla hiç problemim yok, 49 yaşındayım. Bak saçları beyazlattık böyle!

Hiç göstermiyorsun! 

Bu tamamen genlerle alakalı. Annem ve babam da yaşını göstermez. Hayatla barışık olmak, beslenme ve spor önemli. Biraz küçük şeylerden mutlu olmayı becerebilmek, ‘Pollyanna’cılık oynamak lazım.

Sektörde rekabet yıpratıcı mı?

Herkes kendi portföyüyle haşır neşir. Rekabet var, zaten olmalı da ama tatlı rekabet! Rekabet oldukça iyi işler ortaya çıkarır. Her daim birbirimizin çalışmalarını takip ederiz.

Türk kadını giyinmeyi biliyor mu?

Şehirli kadınlar çok şık. Özellikle davetlerde, düğünlerde yüksek kalite şıklığa rastlamak mümkün ki Avrupa’dan da öndeler.

Dekolte nasıl olmalı, kantarın topuzu neden kaçıyor?

Her dekoltenin bir yeri ve zamanı var. 20’li yaşlarda ince bir kadında yırtmaç, sırt ve göğüs dekoltesi hoş karşılanabilir. Ama iki çocuk annesi bir hanımda, çamaşır desteksiz bir göğüs dekoltesi güzel bir görüntü vermez. Dolayısıyla bunların hep püf noktaları var. Mesela Nişantaşı’nda şortla genç bir kız olsa bile yürüyorsa, o görüntünün Nişantaşı’na değil, Bodrum sahillerine ait olduğunu bilmeli. Giyimin kodları vardır ve o kodlarda parçaları doğru adreslerde tüketmek lazım. Bu kodları çözen şıklaşır, çözemeyen  sadece örtünüyor olur.

Koleksiyonda bu sene neler var?

Kış koleksiyonunda baharat tonları ön planda. Minimal bir kadın hayal ettim. Değişik kuplar gizli detaylar var. Dümdüz bir elbisenin içinde zebra astar var. Hafif teknolojik, bilgisayarda yapılmış geometrik kup oyunları ve kalıpları göreceksiniz. Füturistik ama sade bir kadın profili var.

Alıştığımız Cengiz Abazoğlu tarzından biraz daha farklı...

Hazır giyim koleksiyonu bu... Haute Couture koleksiyonum çok ağdalı. Gelen müşterinin önünde duvar çekecek kadar ağır malzemelerle çalışıyorum.

Giyimin kodları vardır. Bu kodları çözen kadın ona göre giyinir şıklaşır, çözemeyen sadece örtünüyor olur.

HİÇBİR ŞEY PARANTEZ İÇİNE ALAMIYOR BENİ

Sınıfın çalışkan çocuğu, efendi oğlu ceketi üzerine oturmuş...

Ama o oturmuyor, üstüne öyle alıyorsun. Öyle olduğun için bütünleşiyor. Benim de kirlendiğim zamanlar oluyor tabii. Bir anda A’ya giderken Z’ye gidiverirsin. Her şeyi sade ve şık yapabilirsin hayatta.

Çizgilerinde sınırlarını en uç noktaya kadar zorladın mı?

Kesinlikle! Fikir olarak henüz en güzel elbisemi yaptığımı düşünmüyorum. Daha güzel şeyler yapabileceğimi düşünüyorum ve bunun için çabalıyorum.

En güzel elbiseni bence emekli olduğunda geriye dönüp ürünlerine bakınca belirleyebileceksin!

Belki de haklısın Gökay! Aralarından çekip bir şey yapabilirim. Hayallerini gerçekleştirebilen ender şanslı kişilerden bir tanesiyim. Yaptığım şovlarda da, koleksiyonlarda da beni hiçbir şey parantez içine alamıyor.

Bu sakin adamın podyumu nasıl oluyor da böyle tutkulu olabiliyor?

Benim podyumum ateşlidir. Benden beklenmiyor değil mi? Bunu bana çok söylüyorlar. 

Nasıl bir hayal gücüdür bu?

O an, o meslek başka bir şey. Benim kafamın içinde binlerce kadın şekli oluşuyor. Hele bir koleksiyonu hazırlarken orada beyin apayrı hayaller kuruyor. Ben de o hayalleri gerçeğe dönüştürüyorum.

Bu kuzu gibi adamın içinden o kaplan nasıl çıkıyor?

Aslında koleksiyon hazırlarken öyle oluyorum. Çizerken daha cesaretliyim. Ben kendi hayatımda çok cesaretli olduğumu söyleyemem, daha sakinim. Koleksiyon hazırlarken önümde hiç duvarlarım yok. Kalemin o konuda keskindir.

DENİZ, ÇAĞLA, ÖZGE... İÇLERİNDE MİLYONLARCA KİLOVAT IŞIĞI OLAN KADINLAR!

Deniz Akkaya, Cengiz Abazoğlu podyumunu en iyi temsil eden isimlerden biriydi değil mi?

Kesinlikle! Hala da öyledir. Benim hayran olduğum bir kadındır. Çok güzel taşıyor elbiselerimi, onlara ruh katıyor. Çağla Şıkel için de bunu söyleyebilirim. Son dönemde Özge Ulusoy ile çok güzel işlere imza attık. Bunlar içlerinde milyonlarca kilovat ışığı olan kadınlar.

Çizim yaparken ya da podyumdaki mizansenleri yaratırken erkek kafasıyla mı yaklaşıyorsun konuya yoksa içinde var olduğunu söylediğin yüzlerce kadının duyguları mı tetikliyor seni?

Orada işler karışıyor işte. Düğün annesine çizerken daha naif daha köşeleri olan bir kadını hayal ediyorsun. Orada onu daha çok eşi beğensin, etraf saygı duysun gibi düşünüyorsun. Ama bir şova hazırlanırken, kadın öyle bir girmeli ki içeri bütün erkekler etkilenmeli, gözlerini kırpmamalı hatta diye düşünüyorum. Öyle bir şey tasarlamalıyım ki, onun göğsünü şahane formda tutmalıyım, belini daha ince göstermeliyim diyorum. Beyinde aynı oyuncular gibi şizofrenik bir durum oluyor.

Her şart ve koşulda erkek erkek yaklaşıyorsun konuya, kadın duyguları yalan oldu...

Bak Gökay, polemik yaratmak istemem ama bütün dünyaya baktığında bu sektörde öne çıkmış, başarıya ulaşmış kişiler hep erkekler. Erkekler öyle bir şekil verir ki kadına, orada duyguları önce çıkmaz. Kadının beli kalın olmaz, bacak boyu kısa görünmez. Kadınsı duygular devreye girerse olmuyor.

Yeni yayın döneminde adresin neresi?

Eylül itiabriyle TV8’deyim.

Bu programlarla Cengiz Abazoğlu daha tanınır oldu güzel ama bir yandan da daha kolay ulaşılır oldu. Büyü bozulur korkun olmadı mı?

Hayır olmadı! Öyle bir denge ki bu bunu nasıl becerdiğimi ben de bilmiyorum.  Ama öyle bir dengeledim ki ne o tarafa ulaşılmaz kaldım, ne en tepe gruba da ters bir şey yapıyor oldum. Sihrim kaçıp bozulmadı. Dengeledim. Açık söylemek gerekirse bunun çekincesini yaşadım ilk dönemlerde. Amaç önceleri emeklilik dönemlerim için anılar toplamaktı. Sonradan her iki tarafın da bana daha  yakınlaştığına bire bir şahit oldum. İşin maddi kısmı da tatmin etmeye başladı. Beni hiç tanımayan insanlar da beni tanıdı.

Bu programdan sonra sokakta inanlar kılık kıyafetleriyle ilgili soruyorlar mı?

Oluyor ya soruyorlar. Ama daha çok fotoğraf çektiriyorlar.

Dayanamayıp insanların tarzlarını eleştiriyor musun günlük hayatta?

Yok!Bire bir müdahale etmiyorum. Mesleki deformasyon içimden konuşuyorum! “Ah göz kalemi kullanmış, keşke kullanmasaydı! Şunun etek boyu uzun olmuş, kısa olsa bacak boyu daha uzun olurdu! “ gibi gibibir sürü defoları kafamda tespit ediyorum.

Bu zaman kadar giydirdiğin kadın sayısı seni tatmin ediyor mu?

Haute couture’de ediyor. Hazır giyimimde bir parça daha yolum var. ADL’ye yaptığım koleksiyonlarda milyonlara ulaştım. O çok muazzam bir his. Düşündüğün zaman 260 bin tane trikon satılmış. 260 bin kadının gardırobundasın. O his muazzam bir şey. Hiçbir şeyle ölçülecek bir şey değil.

HAUTE COUTURE KOLEKSİYONUMA BU YIL ULAŞILAMAZ!

Haute Couture’de tonlar yine baharat mı?

Pudralar, bejler, yağ yeşilleri var. Bunların her biri işleme ve kristal olduğu için, rakamları üste çıktı. Koleksiyonum bu yıl daha ulaşılmaz görünüyor.

Bir yandan hazır giyimle ulaşılabilir, Haute Couture ise belli bir zümreye hitap ediyorsun. İki tarafı dengede tutan bir matematiğin mi var?

Türkçesi böyle oluyor. Ben cemiyetten bir müşteri olsam herkes ADL’den Cengiz Abazoğlu giyiyor diye bozulabilirdim. Ama Cengiz Abazoğlu özel dikimde bana böyle ulaşılmaz işler sunuyorsa ya da sunmaya başladıysa, o zaman o adamın yeri benim gönlümde ayrı kalmaya devam eder.

KADINLAR YAPAYLAŞTIKÇA ŞIKLIKTAN TAMAMEN UZAKLAŞIYOR

Kadında tahammül edemediğiniz ne var?

Aşırı makyaj ve de o saça takılan çıtçıtlar! O çıtçıtlara maşa yapılıyorsa makasla onu kesmek istiyorum.

Makyaj ve takı da önemli...

Çok! Hakikaten bazen diyorum bir insan bunu kendine niye yapar? Güzel olmuyor çünkü. O kadar yapay oluyor ki. Kadınlar yapaylaştıkça şıklıktan tamamen uzaklaşıyorlar.

Erkeklere niye el atmıyorsunuz? Erkek stilinde de ciddi sıkıntı var çünkü...

Kesinlikle! Klasik erkeği Sarar çok iyi dolduruyor. Bayılıyorum yaptıklarına. Bence olağan üstü bir marka. Daha bizler gibi spor giyinen erkekler için dediğin ve tespitin doğru. Maalesef erkek koleksiyonları bana hiç heyecan vermiyor. Gösteri dünyasında erkek giydirdim. Mustafa Sandal, Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan giydirdim. Yılaz Erdoğan’a diktiğim smokin hele büyük sükse yapmıştı. Ama inan mutlu oldum mu, hiç olmadım.

Niye?

Ne bileyim, alışveriş yapmayı çok seven biriyim. Ama üretim aşaması beni heyecanlandırmıyor. Bugüne kadar kendime bir çöp yapmadım.

Şaka yapıyorsun?

Sadece paça boylarım yapılır atölyede bir de gömlek kol boyu kısalır o kadar.

DELİ SAÇMASI İŞLER YAPAN MESLEKTAŞLARIMI YARGILAMA HAKKIM YOK 

Cengiz Abazoğlu efendilikle markalaşmanın mümkün olduğunu gösterdi. Sektörde pek çok figür var ki deli saçması işler yapmayı seçti bu uğurda. Bu işin sırrı ne?

Bir sırrı yok inan. Herkes farklı düşünce ve ahlak yapılarına sahip. Bu sizin nasıl bir ortam ve çevrede yetiştiğinizle alakalı. Kimlerle dostluklar kurup kimlerle arkadaşlıklar ettiğiniz ve sizi hangi anne babanın yoğurduğu belirleyici. Asla başkasının yaşam şeklini sorgulayan bir yapım olmadı. Onlar öyle mutlularsa yapacak bir şey yok. Ha tasvip ediyor musun dersen, etmiyorum. Benim yaşam şeklime ve davranış şeklime uygun olan görüntüler ve hareketler değil.

Hiç sinirlenmez misin Cengiz?

Benim sinirli halimde tatlıdır. İnsan kırmayı sevmem. O an buharlaşıp yok olma hakkımı kullanırım. Ben hayatımdan ya da etrafımdan kendimi sıyırıyorsam bil ki ben kırılmışımdır ya da patlamışımdır.

ARSIZIM! HERKESİ GİYDİRMEK İSTİYORUM!

Halka iniyor Cengiz Abazoğlu...

Fast Fashion deniliyor. Kadın ürettiğime olmasa bile tasarımıma sahip olsun. İlk örneği ben değilim. Birçok moda evi hazır giyim markalarıyla işbirlikleri yaptı. Karl Lagerfeld 20 yıldır Chanel’e çalışıyor.

Kimi giydirmek istiyorsun?

Ben herkesi giydirmek isterim. Öyle de bir arsız tarafım var. Tek bir kadın odak noktam değil. Kadınları çok seviyorum. Geçen sene kemik rahatsızlığı olan bir hanımın düğünü  hazırladık, muazzam bir histi. Asimetrik bir vücudu simetrik hale getirdik. O an aldığım hazzı, keyfi, o muhteşem duyguyu inan Angelina Jolie’ye elbise yapsaydım almazdım. Çünkü aynada kendini o kadar beğendi ki! Arsızım herkesi giydirmek istiyorum.

Ama şov dünyasından az kişiyle çalışıyorsun?

Test edildi onaylandı ve olmadı diyeyim. Ben nasıl ciddiysem işimde, aynı ciddiyeti karşımdakinden bekliyorum. İki ay önceden geliyor sana ve kayboluyorlar. Sonra diyorsun ki finalde herkesle aynı ücreti alırken ben bunu niye çekiyorum?