11 Mayıs 2024 Cumartesi / 4 Zilkade 1445

Çok yemeğini yedim... Helal eyle Halep şehri

Kanuni devri Osmanlısı’na damga vuran Matrakçı Nasuh, Halep’i 16. yüzyılda böyle resmetmişti. Ama Türklerin Halep sevdasının tarihi bundan çok eskidir. Yavuz Selim’in dizelerinde, Yahya Kemal’in gazelinde, Münir Nurettin’in şarkısında hep adı geçti. Peki Türklerin bu şehri vatan toprağı gibi görmesindeki asıl neden neydi? ‘Yeni haber geldi dosttan, durmak yok ya Halep şehri’ diyor ve sizi başka bir Halep’le tanıştırıyoruz.

İBRAHİM SARP19 Şubat 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Çok yemeğini yedim... Helal eyle Halep şehri

Star Gazetesi’ndeki tarih yazılarıma ara vereli tam yedi yıl olmuş. Sanki asırlar geçti. Sadece son yedi yılda yaşananları yazsak yeni bir tarih ansiklopedisi çıkar... Nereden başlasak? En iyisi bu defa bugünü anlatalım geçmişle harmanlayarak. Haydi buyurun...

- Her şey Hrant Dink suikastının 6. yıldönümü anma toplantısında başladı. Ünlü düşünür Noam Chomsky’nin, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki panelde “Öyle bir gün gelecek ki bir seyyahın serbestçe Kahire’den Bağdat’a, oradan da İstanbul’a gideceği günlere geri döneceğiz. Osmanlı’nın o günleri bize ders olacak” sözlerini duyunca dedim “Eyvah!”

Demek ki dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Asya’dan Balkanlara, Ortadoğu’dan Afrika’ya kurmaya çalıştığı gönül köprüleri fark edildi. Asırlık sömürge düzeninin acil durum zilleri çalıyor.

Ve düğmeye basıldı...

- Arap Baharı, Mısır darbesi, Suriye’de iç savaş, Gezi Olayları, PDY’nin 17-25 Aralık operasyonları, patlayan bombalar, suikastler ve nihayet FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi... İslam Medeniyeti’nin elimizde kalan son güneşini batırmamalıydık. Çünkü geçmiş medeniyetlerimizin yok edilmesinden tecrübeliydik.

- Malum; barbarlar önce dünyaya 8 asır ilim, irfan, medeniyet ışığı yayan Endülüs’ü yıktı, yaktı tarumar etti.

Avrupa’da radyolojinin kurucusu olan Marie Curie durumun vahametini “Müslüman Endülüs’ten bize 30 kitap kaldı, atomu parçalayabildik. Şayet yakılan bir milyon kitabın yarısı kalsaydı çoktan galaksiler arasında geziyor olacaktık” diye özetlemişti.

- Sonra Osmanlı parçalandı.

-Afrika İslam Medeniyeti’ni de kaybettik.

- Komünist Rusya ise Horasan Türk İslam Medeniyeti’ni ezip geçerek, Moğol’un Maveraünnehir’de yarım bıraktığı işi tamamladı.

- Ardından Yeni Dünya’daki barbarlar çıktı sahneye ve kadim Bağdat İslam Medeniyeti’ni yağmaladı. Amerikan, İngiliz ve Fransız uçakları Bağdat’ı bombalarken, Batılılar savaşı bir video oyunu gibi seyrediyorlardı...Körfez Savaşını tanımlayan en güzel cümleyi Mümtaz Soysal Hoca söylemişti. 1992 filandı. “Tarihi ve medeniyeti olmayan bir güruhun, tarihi ve medeniyeti yok etmesidir” demişti.

Yeni haber geldi dosttan

Durmak olmaz Halep şehri

Bir zamanlar dünyaya barış ve adaleti vaad eden bizler, kendi ocağımızda çıkarılan yangın karşısında aciz kaldık. Gerçi biz 15 Temmuz sonrası hem millet hem devlet olarak çabuk toparlandık. ‘Kurtarılmış bölgeler’ teker teker teröristlerden temizlendi. Türk Silahlı Kuvvetleri 1926 Ankara antlaşmasına göre garantörü olduğumuz Halep ve çevresine Fırat Kalkanı adlı operasyon başlattı. Selam ve eman yurtlarını eski huzura kavuşturmak için çarpışıyorlar.

- Şimdi Yahya Kemal’in gazelini Münir Nurettin’in sesinden dinleme vakti...

Vur pençe-i alideki şemşir aşkına

Gülbangı asumanı tutan pir aşkına

...

Düşsün çeleng-i Rumün, eğilsün ser-i Frenk

Vur Türk’ü gönderen yed’i takdir aşkına

Bizde vatan sevgisi imandan sayılır. Hiç gitmediğimiz iklimlere sırf İslam toprağıdır diye aşık oluruz. Kanla yoğrulan toprak bir de aşkla harmanlanır. Ayrıca her fetih her gazve peşi sıra aşk hikayelerini de sürükler. Mesela Mısır’ı feth için sefere çıkan Yavuz Sultan Selim’in Halep’te konakladığı sırada bir cariyeyle yaşadığı aşk asırlardır dillere destan oldu.

-Askerlerimiz El-Bab’ta savaşırken, koca sultanı dertlendiren, derdinden söyleten o hazin hadiseye değinmemek olmazdı:

Çok Güzelsin Halep Eli

Oy Halebi Halebi

Yavuz Sultan Selim Han Halep ile Şam arasında  bir süre kamp kurar. Bu sırada kaldığı otağda görevli bir cariye vardır. Selim Han sabah çıkınca geliyor çadırı temizleyip gidiyor.

Bu cariye Yavuz Sultan Selim Hanı görür görmez âşık olur. Cariyenin aşkı kalbine sığmaz hale gelince bir not yazarak Selim Hanın yatağına bırakır. Notta “Seni seven neylesin” yazılıdır.

Akşam notu gören Selim Han, bunun cariyeye ait olduğunu anlar ve kâğıdın arkasına cevabını yazar: “Sevdiğini söylesin.”

Cariye ekler: “Korkuyorsa neylesin?”

Sultan akşam okur ve cevabı yazar: “Hiç korkmasın söylesin!” Sabah bu cevabı okuyan cariye kararını verir. O gün temizliği bitirdiği halde gitmeyip beklemeye başlar. Sultan akşam çadıra dönünce cariye hemen ayağa kalkar. Selim Han “Buyurunuz, sizi dinliyorum” deyince,  titrek ve mahcup bir sesle “Efendim...” der ve cümlesini tamamlayamadan yığılıp kalır ve hayatını kaybeder. Sultan duyduğu üzüntüyü şu dizelere döker:

Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân

Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek.

(Arslanlar kahrımın pençesinden tir tir titrerken,  felek beni gözleri ahu bir güzele esir etti...)