11 Mayıs 2024 Cumartesi / 4 Zilkade 1445

Dava adamı Mehmet Akif Ersoy

Ülkemizde en çok bilinen ama anlatılmayan bir isim Mehmet Akif Ersoy.

10 Aralık 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Dava adamı Mehmet Akif Ersoy

Onu, millet vasfını dizelerinde bir araya getirdiği İstiklal Marşı’nın yazarı olarak bilmemize rağmen, yeterince anlayamıyoruz. Bu milletin kalbi, ruhu ve vicdanı olan Mehmet Akif Ersoy aynı zamanda bir derviş, şair, yazar, hoca, vekil, gazeteci, veteriner hekim, imam ve sanatkârdı. İsmi gönüllerde taht kuran, dava adamının örtbas edilen yönlerini yazar Yusuf Tosun Çıra yayınlarından çıkan Akifçe kitabında yüzümüze çarpıyor ve Akif’in şahsiyetini, dik duruşunu, dini hassasiyetinin bu milletten gizlendiğini söylüyor. Akif’in bir fotoğrafının arkasına yazdığı “Rahmetle anılmak ebediyet budur ama sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecek” mısralarını kitabında yer veren Tosun, onun gençlerin rol model olarak benimsemesi gereken örnek bir kişilik olduğunun altını çiziyor. 

Kitapta yer alan bilgilere göre; 1893’te Veterinerlik Fakültesi’nden birincilikle mezun olan Akif Baytar Müfettiş Muavini olarak işe başladı, 14 yıl boyunca Anadolu, Rumeli ve Arabistan’daki görevlerinde bölge halklarını yakından tanıma fırsatı buldu. Yapısı gereği zalime karşı mazlumdan yana tavır tutan Akif, 1913’te birlikte çalıştığı Baytar Müdürü Abdullah Efendi’nin haksız yere görevinden alınması üzerine 20 yıllık memuriyetinden istifa etti. Akif 1913 Balkan Savaşı yıllarında Beyazıt, Fatih ve Süleymaniye Camilerinde verdiği vaazlarla Milli Mücadele ruhunun oluşmasında son derece önemli rol oynadı. 

Milli marşlar milletlerin karakterini yansıtır

Anadolu’da tüm olumsuzluklara rağmen yeni bir devlet kuruluyordu. Kuşatılmışlıklara inat bir inanmışlık ve ümit vardı. Bu nedenle hem leni devletin inşası hem de bu varlığın devamı için millete birlik ve beraberlik duygusunu aşılayacak, ortak heyecanı verecek bir metne ihtiyaç vardı. Milletin karakterlerini yansıtan milli marş için düzenlenen yarışmaya 724 şiir katıldı ancak Milli Marş olmaya layık görülmedi. Para ödülü olduğu gerekçesiyle yarışmaya katılmayan Akif’in ise bu marşı yazacağı biliniyordu. Talebi üzerine para ödülü kaldırılan Akif, iki gün kapandığı Tacettin Dergahı’nda yürekten yazdığı İstiklal Marşı’na karşılık zorla verilen 500 lirayı  fakir Müslüman kadın ve çocuklara bağışladı. Daha sonrasında Burdur Milletvekili olarak yer aldığı TBMM’de yaşanan iklim farklılaşması Akif’i huzursuz etti. Tam bu sırada yakın arkadaşı ve Meclis’te İkinci Grup’un lideri Ali ŞÜkrü Bey’in boğulmuş vaziyette ölü bulunması bardağı taşıran son damla oldu. Ardından ilk meclisin dağılmasıyla Akif siyasetten uzaklaştı ve Mısır’a gönüllü sürgünlüğe yelken açtı. 1925’ten 1936 yılına kadar Mısır’da kalan Akif, bu sürede üniversitede hocalık yaptı. Özlemini duyduğu İstanbul’a hasta ve bitkin bir halde ayak basan Akif tedavi gördüğü hastanede 27 Aralık 1936’da ebedi hayata gözlerini yumdu. Bedeni ahirete intikal ederken bizlere ölümsüz eserleri, direnişi ve örnek kişiliği kaldı.