26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Dünyaya barış Beytül Makdis’ten gelecek

İsrail’in tehcirine, sürgününe, hapsine ve işkencelerine maruz kalan Filistinli bilim adamı ve öğretim üyesi Prof. Dr. Abdulfettah el- Uveysî ile ümmetin meselelerini ve Mescid-i Aksa’nın çevresi mübarek kılınan Beytül Makdis’i konuştuk. Prof. Dr. Abdulfettah el- Uveysî “Dünyaya barış Beytül Maktis’ten gelecek” diyor.

ZEYNEP TÜRKOĞLU8 Ekim 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Dünyaya barış Beytül Makdis’ten gelecek

- Beytül Makdis neresidir, sınırı nerededir?

Bize onun sınırlarını Allah-ü Teala Kur’an-ı Kerim’de söylüyor. Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya seyahat ettiren Allah-ü Teala, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi, 1) Ayet-i kerimede geçen şekli ile tarif edilen yer bütün İslam tarihi boyunca bazı istila dönemleri hariç Müslümanların yaşadığı bir yerdi. İlk Müslüman coğrafyacıların eserlerinde de, diğer tarihçilerde de böyle geçer. Osmanlı Devleti zamanında da böyleydi. Sömürgecilerin istilasına kadar da devam etti. Hatta zarar görmemesi için Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından bu bölge doğrudan İstanbul’a bağlanmıştır. Bu sınırlar idari veya siyasi bakımdan değil, ilahi özelliği bakımından böyle hassasiyetle korunmuştu. Bu arada Kudüs şehri diye bahsedersek daha sınırlı bir bölgeyi, küçük bir şehri kast etmiş oluruz. Hadis alimlerine Peygamber Efendimiz’in nasıl bahsettiklerini ısrarla sorduğumda, ‘Kudüs’ lafzını kullanmadıklarını öğrendim. Burası ‘etrafı mübarek kılınan yer’dir. Peki ‘etraf’ diye kast edilen yer nereye kadar uzanmaktadır? Mübarek kılınan yerler sadece Arap yarım adası, Irak veya Şam bölgeleri midir? Tefsircilere göre bu ayet, arzın (yeryüzünün) tamamına işaret etmektedir. Bu sebeple bahsedilen bereket Mescid-i Aksa’dan neşet ederek, doğarak, bütün dünyayı sarmaktadır. 

- Kudüs lafzının kullanılmamış olması radikal Yahudilerce müslümanların aleyhine kullanılıyor. ‘İşte Müslümanların burada hakkının, geçmişinin olmadığının ispatı’ diye gösteriliyor. Buna ne diyorsunuz?

Siyonistlerin sözleri benim için bir şey ifade etmiyor. Her şeyi tahrif ediyorlar. Bundan bahseden kaynakları yok etmeye çalışıyorlar. Kur’an-ı Kerim’in üçte birinden fazlasının Beytül Makdis’ten bahsettiğini biliyor musunuz? Bütün peygamberlerin yaşadığı, bulunduğu yer Beytül Makdis değil mi? 

- Bu bahsedilen bereketin muhatabı sadece Müslümanlar mıdır, yoksa bütün insanlık mı?

Bu soruyu da yine Kur’an-ı Kerim ‘bereketin bütün insanlığa lutfedildiği’ şeklinde cevaplıyor. Ancak bu bereketin doğduğu yer Mescid-i Aksa’dır. Ve ona doğru yaklaşıldıkça, bereket daha kuvvetli hissedilir. Fizik bilgilerimizdeki mıknatıs bu durumu iyi açıklayabilecek bir örnek. Mıknatısa yaklaşıldıkça çekim gücü artar, uzaklaşıldıkça azalır. 

15 TEMMUZ ŞEHİTLERİNE ALLAH’IN BÜYÜK LUTFU

- Sık kullandığımız bir kelime ama sormak gerek; bereket nedir?

Bereket herhangi bir şey için gelişme, ilerleme ve artışı ifade eder. Bu bereketi lutfeden insanların Rabbi olan Allah’tır. Bereket zaman, mekan ve insan için söz konusu olabilir. Mesela yıl içinde Ramazan 11 aydan biridir. Ama aylar içinde değerli olandır. Onun da 30 günü vardır fakat son 10 günü daha kıymetlidir. O son 10 gün içinde de Kadir Gecesi’nin müjdesi verilir ki, bin aydan hayırlı olduğu müjdelenmiştir. İşte zaman Allah tarafından böyle bereketli kılınabilir. İnsanlar arasında da bereketli olarak sayabileceğimiz gruplardan biri peygamberlerdir. Peygamber olmayanlar içinde bereketlendirilmiş kimseler vardır. 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi. O gecenin şehitleri de Allah’ın bereketlendirdiği kullardandır. Bu Allah’ın takdiridir. 

- Bereket dediğimiz şey soyut bir kavram değil mi? Nasıl görünür olabilir?

Bereketin kendisi kavram olarak soyut, ancak göstergeleri somuttur, gerçektir. Aklımızı ele alalım. Ona mekan olarak beynimizi işaret ediyoruz. Beyin görülebilir bir şey. Ama doğrudan aklı göremeyiz. Ama aklı kullanmanın sonuçları var. Bereketin insandaki tezahürü olarak saydığımız peygamberler, mübarek insanlar, mutlaka Beytül Makdis’e gelmişlerdir. Kudüs’ün Beytül Makdis’in mübarek, bereketli olduğunun en önemli göstergelerinden biri de budur. 

BEREKET DAİRESİNDE İSTANBUL’UN ÖNEMİ 

- ‘Bereket Daireleri’ sizin teoriniz. İslam dini ve tarihinin temel kaynaklarından beslenerek oluşturduğunuz bu teori güncel uluslararası siyasete ne söylüyor?

Beytül Makdis’i bereketin merkezi olarak konumlandırdıktan sonra pergelin diğer ayağını açarak daireleri çizdim. Birinci dairenin içinde Beytül Makdis var. İkinci dairenin kapsamına Mısır ve Bilad-i Şam giriyor. (Bilad-i Şam; Şam vilayeti olarak da isimlendirilen bölgenin içine bugünkü isimleri ile Suriye, Lübnan, Ürdün girmekte) Halep ve İskenderiye şehirleri de bu kapsamda. Aynı çemberin içinde yer alan şehirlerin jeopolitik önemleri de birbirine denk. Bunu ilk gören Selahaddin Eyyübi idi. Hem Halep’te hem İskenderiye’de birer merkez kurmuştu. Bu iki şehrin yanına aynı önemde olan Kıbrıs’ı da eklemek gerek. Kıbrıs’ın öneminin en çok farkında olan da maalesef Haçlılar oldu. Türkiye için önemine bir de bu açıdan bakmak lazım. Kıbrıs Türkiye, Mısır ve Bilad-ı Şam için dışarıdan gelecek tehlikelere karşı radar vazifesi görmesi gereken bir yer.  Teorimin en önemli mesajı şu; bereketin merkezinin (Beytül Makdis’in) özgürlüğüne kavuşmasının yolu, onun halkalarının (Mısır ve Bilad-i Şam) özgürleşmesinden geçer. Bu romantizm değil, bilimsel bir tespittir. Nasıl İsrail’in kurulması için hayata ilk geçirilen plan Mısır ile Şam’ın birbirinden koparılması olmuşsa, şimdi de bölge devletsizleştirilerek İsrail’in güvenliği sağlanıyor. 

Beytül Makdis’in sınırları, idari veya siyasi bakımdan değil, ilahi özelliği bakımından böyle hassasiyetle korunmuştu.

Prof. Dr. Abdulfettah EL AWAISI kimdir?

1948’de İsrail devletinin kurulmasıyla beraber yaşanan büyük göçün mağdurlarından bir aileye mensup. Bu yüzden hayatında mültecilik önemli bir yer tutuyor. Akademik çalışmalarının önemli kısmını ailesini yurtsuz bırakan İsrail’i kurduran güç olarak bilinen İngiltere’de yapmış. Adını verdiği ve onaylattığı Beytül Makdis projesini de Londra’da gerçekleştirmiş. Bu ironi ister istemez akla Firavun sarayından çıkarak halkını özgürlüğe taşıyan Hz. Musa’yı getiriyor. Babasının sözleriyle hayatını şekillendirmiş; “İsrail bizim topraklarımızı zorla, silahlarla işgal etti. Biz onu yeniden alacağız; fakat silahla değil ilimle...” Asla ümitsizlik taşımıyor, istikameti kaybetmeden kararlı yürüyüşüne devam ediyor. Evine döneceğine dair inancı tam. Ancak bunun kendi kavramlarını bularak, kendi kelimeleriyle konuşarak mümkün olacağının özellikle altını çiziyor. Peygamber Efendimiz’in o bölgeye “Beytül Makdis” demesinden hareketle Kudüs adını kullanmıyor. Mukaddes olduğu ifade edilen bölge için sadece Kudüs şehrinin adının kullanılmasını daraltıcı buluyor. İsrail işgali’nin sürmesini de meselenin sadece Filistinlileri ilgilendiren bir sorun olarak görülmesine bağlıyor.  

TÜRKİYE’YE HİZMET İÇİN TÜRK OLMAK GEREKMİYOR!

“Benim için bugünlerin iki hayati olayın yıldönümü olması bakımından büyük önemi var. İçinde bulunduğumuz ekıim ayının başı (2 Ekim) Türkiye’ye gelişimin beşinci yıldönümü. 2 Ekim’i tarihsel olarak önemli kılan asıl büyük olay ise Kudüs’ün bu tarihte Selahaddin Eyyübi tarafından fethedilmiş olması. Hatta bana ‘Türkiye’ye geliş tarihini özellikle mi seçtin’ diye sorulmuştu. Ben planlamamıştım. Bunu ancak benim bu tarihte Türkiye’ye gelmemi isteyen Allah-ü Teala planlamış olabilir. Ben bunun Türkiye’nin Beytül Makdis’in kaderindeki büyük rolüyle bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Türkiye şu anda İslam ümmetinin en büyük emeli, en büyük umududur. Bunu romantizm içinde söylemiyorum. Kendi bilimsel alandaki çalışmalarım doğrultusunda tespitte bulunuyorum. Zaten romantizm uğruna İngiltere’den Türkiye’ye gelmek söz konusu olmaz. Amacım Türkiye’deki akadamik çalışmalara bir katkı sunabilmek. 31 yıllık akademik birikimimi değerlendirmek için buradayım. Türkiye’ye hizmet etmek için Türk olmak gerekmiyor. Tek gereken, Türkiye’nin jeopolitik pozisyonunun kendisine yüklediği sorumluluğa destek vermeye istekli olmaktır.”

“İstanbul ümmete son sahip çıkıldığı topraklardır. Abdülhamid, Filistin’i satın almak isteyen siyonistleri geri çevirmedi mi? Türkiye’nin hem kendisi hem ümmet hem de Beytül Makdis için güçlü olmaktan başka ihtimali yoktur.”