25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Eski eşyalardan bir dönemin yansıması

Yerleştirme sanatıyla ilgilenen Eda Soylu, yeni sergisi Anneannemin Evinden Kalanlar ile yeniden sanatseverlerle buluştu. Geçen sene gerçekleşen Evi Yeniden Kurmak adlı sergisinin devamı niteliğinde olan Anneannemin Evinden Kalanlar, sanatçının anneannesinin evindeki eşyalarla bir döneme tanıklık ediyor.

GİZEM TÜMBAY KOÇAK 11 Mart 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Eski eşyalardan bir dönemin yansıması

Çoğu zaman sadece bir meta olarak gördüğümüz eşyalar, aslında muazzam bir tarihe ve yaşanmışlığa tanıklık ediyor. Hayatın her anında yanımızda olan en değerli varlıklar… Üstelik onların hikayesi bizim ömrümüzle de sınırlı değil. Yaşantımıza tanıklık eden eşyalar bizden sonra da yolculuklarına devam ediyorlar. Yerleştirme sanatçısı Eda Soylu için de eşyanın önemi büyük. Sanatçı geçen yıl kaybettiği anneannesinin eşyalarıyla bir sergi oluşturdu. Yerde olması gerekirken tavanda olan halıdan formunu kaybetmiş koltuğa, tek bacağı olmayan müzikli zigon sehpadan, yırtık tüllere kadar, anneannesini hatırlatan 14 parça eser, Anneannemin Evinden Kalanlar adlı sergi ile görücüye çıktı. Anlamı ve vasfı kaybolmuş objelerin kendi aralarında yeni bir anlam edindiği sergi, 14 Nisan’a kadar Galeri Mixer’de ziyaret edilebilir.

Çocukluğunun büyük bir kısmını Moda’da komşu oldukları anneannesinin evinde geçiren Eda Soylu, hikayesini şu sözlerle anlatıyor: 2016 yılının Kasım ayında anneannem hastalandı, yoğum bakıma kaldırıldı. Ardından eve aldık ve üç ay kadar hastalığı devam etti. Biz o üç ay, anneannemin evinde zaman geçirdik. O süreçte de salonundaki erimiş perdeleri fark ettim. Tipik bir anneanne eviydi. Ceviz masalar, oyma koltuklar, dantelli tüller… Evde muazzam bir bütünlük vardı. O evden herhangi bir şeyi çıkarsam, sanki bir şeyler eksik kalacak gibi hissederdim. Bir süre sonra fark ettim ki, anneannemle eş zamanlı olarak aslında ev de hastalanmaya çoktan başlamış. Eriyen sadece perdeler değil, giden de anneannem değildi. Evler içinde yaşayanlara, içinde yaşayanlar da evlerine benziyor. O ölümü bekleme süreci çok zordu. Ve mütemadiyen eşyalarla muhatap oluyorsunuz. Eşyaların eşyalığını daha çok algılayıp, o eşyalardaki sihrini görmeye başladım.

Hayatta hepimizin başına gelebilecek bir olayı yansıttığına değinen sanatçı “Anneannemin aracı olduğu bu durum ve eşyalar bana ait ama genel olarak hepimizin başına gelen bir şey. Herkes hayatında bir kayıp yaşıyor. Ama bunun anneanne olmasının en özel yanı bu insanların bir dönemi yaşaması. Türkiye’de her şeyin çok rahat bulunmadığı, birçok şeyin Avrupa’dan ya da Amerika’dan geldiği bir dönem. Aslında ben bu sergiyi, o yılların bir yansıması olarak da görüyorum” diyor.

Serginin adını bulduğunda anneannesinin henüz hayatta olduğunu söyleyen Soylu, kendini bu sergiyi yapmak zorunda hissetmiş: Öleceğini biliyordum ve kendimi böyle bir işi yapmak yükümlülüğünde hissettim. Galeri Mixer bana ulaştığında da bana biraz zaman vermelerini istedim. Nasıl’ını bilmiyordum ama ne yapacağımı biliyordum. İyi ki de böyle olmuş. Bu sergiye sindire sindire hazırlandım. Anneannemin vefatından sonra onun evine taşındım. O evin nefes alışıyla bu sergi de nefes aldı. Burada neyi nereye yerleştireceğimi, o evde yaşayarak buldum. 

Modern zamandan sıkılıp geçmişe olan özlemin bu eserler sayesinde daha da ortaya çıktığına değinen Soylu “Her ne kadar bunlar bireysel objeler olsa da, aslında bu durum bir toplumu yansıtıyor. Toplumda gerçekleşen ufak diye nitelendirdiğimiz bir şey, evimizin içine girebilecek ya da giremeyecek kadar büyük bir etkiye sahip. Bu gibi sergileri yaparken, genelin özeli etkilediğini görüyorum. O yüzden bugün yaşadığımız herhangi bir şeyin, yarın dönüşeceğimiz insanda çok etkisi var” diye düşünüyor. 

HERKES HAYATINDA BİR KAYIP YAŞIYOR. AMA BUNUN ANNEANNE OLMASININ EN ÖZEL YANI BU İNSANLARIN BİR DÖNEMİ YAŞAMIŞ OLMASI.

BU SERGİNİN KÜRATÖRÜ YOK 

14 eserden oluşan sergideki eşyaların anlamını sorduğumuz Soylu “Bu objelerin çoğu, ya evdeyken ya da ev boşaltılırken kırılganlıklarını keşfettiğim eşyalar. Mesela, artık üzerinde yemek yenmeyen yemek masasının çerçevesi. Vitrin pervazı, serginin kapı çerçevesi oldu. Vitrinin kapakları, koltuk, müzik kutulu zigon sehpa, yırtılmış tüller, varaklı ayna, yerde olması gerekirken tavanı süsleyen halılar, perdeli dolap kapakları… Anlamı ve vasfı kaybolmuş objeler, burada kendi aralarında bir anlam edindiler” diyor ve ekliyor: Bu serginin küratörü yok. Kimse ufak tefek şeyler dışında bana yol göstermedi. Ben bu sergiyi kurarken fark ettim ki, aslında birden çok küratörü varmış. Bu sergini küratörü, ölüm, boşluk, sızı, kaybın ardındaki hüzün, sonsuzluk gibi konularla ilgili düşünen, yazan, çizen, oynayan insanlar… Bu insanlar eserleri yerleştirmemde düşünceleri ve duygularıyla bana yol gösterdi.

EŞYALARIN TESELLİSİ

Tüm bu eşyaların, muazzam bir tarihe ve yaşanmışlığa tanıklık ettiğini dile getiren Soylu, sözlerine şöyle devam ediyor: Eşyaların sihri çok garip bir şey. Bu ev, hayatı boyunca mutlu bir ev oldu. Ama anneannemin arada bir ortaya çıkan hüznüne ve yalnızlığına da tanıklık etti. Anneannem gittikten sonra, tüm eşyaları arkalı önlü araştırmam icap etti. Çünkü her şeyde bir not vardı. Bu serginin benim için en zor yanı, nelerde karar kılacağım oldu. O kadar çok şey var ki… Ben o satır aralarında çok fazla o yalnızlığı okudum. Anneannemin bu kadar hüzün yaşadığını bilmiyordum. Ama bu eşyalar biliyor. O hastalık zamanında tüm bu duygular eşyalara sinmiş, yansımış. Mutfaktaki yerinden çıkmış duvar kâğıtları, erimiş perde, girişte duran aslan başlı berjer… Mesela bu berjerin aslanlarından biri yokmuş. Yeni fark ettim. O bütünlüğün arasında kaybolmuş. Ben hep eşyaların sihrine inanan bir insan oldum. Onların aralarında konuştuğuna, bir enerjisi olduğuna inanıyorum. Bu bir nevi eşyaların tesellisi.

YERLEŞTİRME SANATÇISI EDA SOYLU, “EVLER İÇİNDE YAŞAYANLARA, İÇİNDE YAŞAYANLAR DA EVLERE BENZİYOR” DİYEREK MEKANIN BİZİ NASIL ŞEKİLLENDİRDİĞİNE DİKKAT ÇEKİYOR.