25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Musul-Kerkük-Halep bizimdir

Türkiye, Musul, Kerkük ve Halep’in gerçek sahibidir. Bu bölgeyi yeniden huzura kavuşturmak için geçerli bir sorumluluğu var. Yakın tarihten, 1926 Ankara Antlaşması’yla elimizde tuttuğumuz garantör devlet hakkımızdan filan bahsetmiyorum. Lafım bugün içindir ve asla eyyamcılık da değildir.

İBRAHİM SARP9 Nisan 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Musul-Kerkük-Halep bizimdir

Gazi’nin ‘Meskun vatan parçası’ diye tanımladığı bölgede mazlum insanları öldürme yarışına giren sözümona süper güçler, yani İngiltere, ABD, Rusya ve NATO def olup gitmedikçe ne DEAŞ biter ne PKK ne de Haşdi Şabi... Mezhepçiliğin bitmesi için de gerekli olan şey, bu kan emicilerin buradan kovulmasıdır.

Şii de bizimdir, Sünni de bizimdir, Kürt de Türkmen de...

Suriye’nin ve Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması safsatasını da artık terk etmenin zamanı çoktan geldi. Çünkü ortada zaten korunacak bir bütünlük kalmadı. Rahmetli Aydın Menderes’in yıllar önce özel bir sohbetimizde söylediği gibi, buraların tamamının tek sahibi Türkiye’dir.

Elimizden alındığında Anadolu nüfusu 10 milyondu. Şimdi sekiz kat fazlası. Batı ise yerinde sayıyor.

Bugün bu topraklarda savaşacak asker bulamadıkları için yine bizim insanlarımızdan devşirdikleri terör örgütleri eliyle kan döküyorlar. Yani gerçek bir savaş için muharip asker çıkaracak durumda değiller. Böyle bir şeye halklarını ikna da edemezler.

İşte cuma sabahı gördük; Akdeniz’deki ABD gemilerinden 59 füze atıldı. Hedef Suriye’deki bir askeri üs. Tanesi 1 milyon 600 bin küsur dolar. Hem de 36 tanesi karavana. 23’ü isabet etmiş.

İşte bütün güçleri bu kadar.

Böyle kaç füze daha atabilirler?

Kaçı isabet eder?

Bu ekonomik yükü kaç ay kaldırabilirler?

Piyadenin girmediği yerde savaş biter mi?

Ha laf buraya gelmişken, ABD’nin bu saldırısını İdlip’te kimyasal silah kullanıldığı için gerçekleştirdiği safdilliğine de düşmemek lazım. Zira müdahalenin, son bir ayda Musul ve Halep’te 300’den fazla sivili katletmesini unutturmaya yönelik olduğu çok açık. 

Bizimle değil de terör örgütleriyle birlikte hareket eden sözde müttefiklerimiz NATO, ABD ve İngiltere’yi buralardan kovmadıkça; İran, Türkiye, Suudi Arabistan, Pakistan, Somali ve diğer İslam ülkeleri birlik olmadıkça daha çok ölürüz. Kurbanlık koyunlar gibi kesilme sıramızı bekleriz.

Önce Afganistan, sonra Irak, Suriye vs...

Peki sırada kim var; İran mı yoksa Türkiye mi? Belki de Suudi Arabistan...

Yani mesele Suriye, Irak, Kerkük, Halep, Musul değil. Mesele Ankara, Diyarbakır, Ağrı, Trabzon, İstanbul, Tahran, İsfahan, Mekke, Medine...

Yani mesele sadece Misak-ı Milli’nin güney sınırlarını yeniden ele geçirme sevdası değil. Mesele elimizde kalan son topraklarımızı, İslam’ın son medeniyetini koruma meselesidir.

Kendi çocuklarımızın huzur içinde, sıcak ana kucağında büyüyebilmeleri ancak İdlip’te, Musul’da, Halep’teki çocukların gaz bombaları, şarapnel parçaları ile ölmelerinin önüne geçmekle olur. Hatta belki de o çocuklar için ölümü göze almakla.

Kendimizi korumak için hiçbir batılı sahtekar müttefiğe ihtiyacımız yok. Biz bize yeteriz çünkü. 2013’ten beri Türkiye başta olmak üzere bütün İslam coğrafyasında yürütülen çökertme operasyonlarına bir tek Türkiye’nin dayanması tesadüf olmasa gerek.

Bizdeki devlet geleneği ve millet bilinci hem bu saldırıları bertaraf etmemizi mümkün kıldı hem de daha da güçlü olma yolunda bilinç oluşturdu. Mesela FETÖ belasını def ettik, sürekli ayak bağımız olan vesayet anlayışına karşı safları tahkim ettik. İnşallah 16 Nisan anayasa referandumuyla da parlamenter hükümet ucubesinden kurtulacağız.

Bugün Irak’ta ve Suriye’de biz olmazsak sonrasında biz diye bir şey kalmaz.

Yazıyı bir İslam büyüğünün, ‘’Mazlumiyetle ölmek, zalimiyetle yaşamaktan daha hayırlıdır’’ sözünü hatırlatarak bitirelim...