10 Mayıs 2024 Cuma / 3 Zilkade 1445

Müzik hayatımın süsü

Gündüz başhekim ve doktor gece rockçı bir müzisyen olan Tayfun Hancılar, “Doktorlukta yaşadığım duygular müziğe yansıyor. Müzikten aldığım zevk ve keyif de doktorluğa yansıyor. Mesleklerim insanlarla alakalı bu yüzden birbirini besliyor. Doktorluk asıl mesleğim ama müzik de benim hayatımın süsü ve rengi” diyor.

15 Temmuz 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Müzik hayatımın süsü

Doktorluk zor zanaat. İnsanlar hayatlarını onlara emanet ederken hep bir umut bekliyorlar. Doktorlar da hastaları ile birlikte kimi zaman hüznü kimi zaman da sevinci yaşıyor. Hastalarına çare olmaya çalışan doktorlardan biri de Tayfun Hancılar. Okan Üniversitesi Hastanesi’nde hem başhekim hem de Onkoloji bölümünde görevli. Onu diğer doktorlardan ayrı kılan özelliği ise aynı zamanda bir müzisyen olması. Gündüz hastanede hastalarına şifa dağıtan Hancılar, akşamları da sanatseverlerin kulağının pasını siliyor. Müziğe olan ilgisi ve tutkusu onu doktorluk mesleğinden alıkoymamış hatta hastalarına sesi ve şarkılarıyla da derman olmaya çalışıyor. Doktorluk sevdasını müzik aşkı ile buluşturan Hancılar eserlerini bestelerken hastalarından ilham alıyor. Eserleri ile kemoterapi ve radyoterapi gören kanser hastalarına umut olmaya çalışıyor. 

HER MESLEK ÖZEN İSTER

“Başhekimlik, doktorluk ve müzisyenlik hatta babalık görevini de sayarsan benim dört mesleğim var” diyen Tayfun Hancılar, her mesleğe ayrı özen göstermek gerektiğini vurguluyor. 30 yıllık meslek hayatında binlerce hastayı tedavi eden Hancılar, “Her hasta özeldir. Herkesin bir tane hayatı var. Onkolog olarak her hastaya aynı özeni göstermek zorundayım. Bu da bir mesai” diyor ve ekliyor “Müzik apayrı bir dünya ama o da hataları kabul etmiyor. Sizi dinlemeye gelen insanlara arzu ettikleri eğlenceyi sunmak zorundasınız.”

20’li yaşlarda Türk Halk Müziği ile müzisyenliğe başlayan ve bugün rock müzik tarzıyla yola devam eden Hancılar, müzik yolculuğunu şöyle anlatıyor: “Müziğe olan ilgim 20’li yaşlarda başladı. O dönemlerde dinlediğim Ruhi Su’nun insanın içine işleyen sesi ve türküleri beni etkiledi. Sonrasında Yavuz Toptan’dan bağlama dersleri almaya başladım. Bu dönemde elimde bağlama ile bir çok gençlik festivaline katıldım. Sonraki yıllarda Timur Selçuk’tan şan ve armoni dersleri almaya başladım. Bu dönemde Batı müziğine yöneldim. Aslında müzikle uğraşmaya başlamam ve doktorluk mesleğimi icra etmeye başlamam hemen hemen aynı döneme denk geliyor. 1988’de Seyir Defteri adlı doktorlardan oluşan bir müzik grubu kurdum. 1989 yılında bu grupla Yağmurlardan Sonra adında bir kaset çıkardık. 1990’da Tırışkadan Nağmeler’i yayınladık. Kasetlerdeki bir çok şarkının sözü, müziği bana aitti ve genelde İstanbul’u anlatan eserlerdi. Bir dönem doktorluk mesleğim ile alakalı Fransa’ya gittim. Oradan döndükten sonra 2005 yılına kadar müziğe ara verdim. 2008 yılında bireysel olarak Kilit adlı ilk albümü çıkardım, 2010 yılında ise Suat Suna ile Aldırma albümünü yaptık. Sonra mesleki işlerden dolayı müziğe tekrar ara verdim. Bu yılın başında çıkardığım single ile müziğe geri döndüm. Akabinde sözü ve müziği bana ait Engel Olamam adlı ikinci single ile müzik yolculuğuma devam ediyorum. 

Hastanede zorlu bir görevi olmasına rağmen müziğe vakit ayıran Hancılar, hayatını müzikten kazanmamasının bir avantaj olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Hastanedeki görevim büyük sorumluluk gerektiriyor. Özellikle Onkoloji bölümü ayrı bir yer. Hayatımı buradan kazanıyorum. Müzikten keyif alıyorum. Kendi istediğim, kendi seçtiğim yerlerde konserler verebiliyorum. Bu büyük bir avantaj. Hekimlik mesleğim olmasa sadece müzikle uğraşsaydım o zaman müzik hayatımda daha büyük bir yer ederdi. Müzik benim hayatımın bir süsü. 

ORTAK NOKTA: İNSAN

Çıkardığı albümlerdeki eserlerin çoğunun sözü ve müziği Hancılar’a ait. Doktorluk mesleği ile müzisyenliğin birbirini etkilediğini ve ilginç bir şekilde bir yerde birleştiklerini belirten Hancılar, “Her hasta farklı  bir öykü. Kimi zaman hüzünlü kimi zaman sevinçli. Geçtiğimiz günlerde kızını tedaviye getiren bir anneye hastalıkla ilgili çokta olumlu olmayan bir şeyden bahsettim ve annenin yüzündeki hüznü gördüm. Ondan sonra da beyninde tümör olan bir hastanın tamamen iyileştiği haberini verdiğimde eşi ile birlikte sarılmalarını, sevinçlerini izledim. Bunların her biri şarkı yazılabilecek duygular ve anılardı” diye konuşuyor. 

Hepsi birbirinden farklı gözükse de yöneticilik, doktorluk ve müzisyenliğin temelinde insan olduğunu belirten Hancılar, “Her üç meslekte de insanlara dokunuyorsunuz. Bir hasta ile konuşurken onun gözünün içine bakıp hayatıyla alakalı bir şeyler anlatırken hayatına dokunuyorum. Müziğimi icra ederken ya da bir eser bestelediğimde de yine insanların duygularına dokunuyorum” diyor. 

SAHNEDE BEYAZ ÖNLÜK

Tedavi sürecini bitirmiş hastalarından oluşan bir koro ile konser vermeyi planlayan Hancılar, bu fikrin yıllar önce Okmeydanı Hastanesi’nde sağlığına kavuşan bir hastasından çıktığını söylüyor. “İş yoğunluğundan dolayı bu zamana kadar  bu konseri yapamadık. Önümüzdeki aylarda Kanser Derneği aracılığıyla hastalardan oluşan bir koro ile konser vermek istediğini anlatan Hancılar, “Amacım, hastaları farklı bir dünyaya götürerek onlara her zaman bir ümit olduğu mesajını vermek” şeklinde konuşuyor ve ekliyor: “Kanser hastalarının tedavi esnasında ve sonrasında sanatla, müzikle uğraşmaları onlar için olumlu bir faktör.”

Hastalarından ve dinleyicilerinden meslekleri ile ilgili güzel tepkiler alan Hancılar, “Hastalarım müzikle uğraştığımı, konserlere gelen insanlar da sahnede bir doktor olduğunu biliyor. Hastalarım arasında konserlerime gelenler de oluyor” şeklinde konuşuyor. 

Doktorluğu da müzisyenliği de çok sevdiğini söyleyen Hancılar, konserde eğlenen insanları görmenin kendisini gerçekten mutlu ettiğini ancak tedavi sürecinde iyileşen bir hastanın sevincine ortak olmanın her şeye bedel olduğunu vurguluyor.

HASTALAR NOTALARLA RAHATLIYOR

Müziğin insan ruhu üstündeki olumlu etkileri kabul edilen bir gerçek. Psikiyatrik bozukluklarda müziğin tedavi amaçlı kullanıldığı ancak bedensel bir hastalıkta iyileştirici gücü olmadığına değinen Hancılar, müziğin direkt olarak kanser tedavisinde kullanılmadığını söylüyor. Kemoterapi ve radyoterapi tedavisi sırasında tedavi olunan yerin iç dizaynı huzur verici bir şekilde döşenirse ve tedavi sırasında hastalara müzik dinletilirse hastaların bu aşamaları daha kolay atlattığının bilimsel olarak kanıtlandığına dikkat çeken Hancılar, “Kemoterapi  ve radyoterapi gören hastalar bu aşamaları müzik ile daha kolay atlatabilirler. Bir çok Onkoloji Bölümü’nde müzik yayını vardır. Bizde farklı olan ise dinlenen müziğin hastanın doktoruna ait olması. Bu durumun onları daha çok rahatlattığını ve merak duygusu uyandırdığını gördük. Burada ilginç hikayelerde oluyor tabi. Bir gün tedavi sırasında Mucize adlı şarkım çalıyor ve bir hasta bu eseri çok beğeniyor. O hasta bu şarkıyı diğer bir hastaya söylüyor oda diyor ki ‘Bana hiç denk gelmedi bu parça’. Bunun üzerine belki de ilk defa bir hastanede istek yapılarak bir müzik çalındı” şeklinde konuşuyor. 

MÜZİSYEN DOKTORLAR

Müzik hayatımızın bir parçası. Eserlerini dinlediğimiz, konserlerine gittiğimiz, kimi zaman bizi eğlendiren kimi zaman da hüzünlendiren şarkıların sahibi müzisyenlerin asıl mesleklerini biliyor musunuz? Tıp Fakültesi okuyarak doktor olan ancak yola müzik ile devam eden ya da her iki mesleği birlikte yürüten bir çok sanatçımız var. Hekimlik mesleği deyince ilk aklımıza gelen isim Alâeddin Yavaşça oluyor. Türk musikisinin ulu çınarı Yavaşça, Türk Sanat Musikisi’ne birbirinden değerli besteler kazandırdı. 1951 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Prof. Alâeddin Yavaşça, Kadın Doğum Doktoru olarak mesleğini sürdürerek Türk Musikisi’ne de ciddi hizmetlerde bulundu.

Günümüzün sevilen sanatçılarından Ferhat Göçer de doktor olan müzisyenlerimiz arasında. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi ile Devlet Konservatuarı’nda eğitimini tamamlayan Göçer, bir dönem müzik ve doktorluk kariyerini beraber yürütmüş ancak daha sonra müziği tercih etmiş. 

Farklı  tarzı ve sesiyle günümüz Türk müziğinin sevilen sanatçılarından Mabel Matiz, 2008’de İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun olmuş. Çıkardığı albümlerle büyük beğeni toplayan sanatçı yoluna müzikle devam ediyor.

2013 yılında vefat eden hekim ve bestekar Ayhan Sökmen, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu. Eğitimi sırasında Türk Sanat Müziği’yle ilgilenmeye başlayan Sökmen, 1953 yılında doktor diplomasını almasının ardından, göz hastalıkları uzmanı olarak çalışmaya başladı. Bu dönemde aynı zamanda İstanbul Belediye Konservatuarı Türk Musikisi Nazariyatı Bölümü’nde eğitim alarak müzik hayatına devam etti ve eserler besteledi.