26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

'O ne müthiş tipidir savrulur enkaz-ı beşer'

Birinci Dünya Savaşı'nın en kanlı cephelerinden olan Çanakkale'yi hep donuk tarih kitaplarından veya tozlu arşiv belgelerinden okuduk. 250 bini aşkın genç 'Hakkını helal et anam' diyerek geldikleri yarımadada şehit düştü. O zamanlarda da yazma adetimiz pek yoktu. Ancak az sayıda askerimizin yazdığı mektup veya günlükleri günümüze ulaşabildi. Bazı tarihçilerimiz bu mektup ve günlükleri yayınladı. Bu sayede Çanakkale Savaşı'nı bizzat cephede savaşanların ağzından öğrenme imkanımız oldu. O mektuplardan birkaçına yer verdik:

İBRAHİM SARP19 Mart 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
'O ne müthiş tipidir savrulur enkaz-ı beşer'

CEHENNEM HAYATI YAŞIYORUZ

Mustafa Kemal'in 2 Temmuz 1915'te Arıburnu’ndan Madam Corinne’ye yazdığı mektup:

Aziz Madam

Karargahımın katiplerinden Hulki Efendi’nin İstanbul’a seyahatinden faydalanarak size bu mektubu yazıyorum. Burada hayat o kadar sakin değil. Gece gündüz her gün çeşitli toplardan atılan şarapneller ve diğer mermiler başlarımızın üstünde patlamaktan hali kalmıyor. Kurşunlar vızıldıyor ve bomba gürültüleri toplarınkine karışıyor. Gerçekten bir cehennem hayatı yaşıyoruz. Çok şükür, askerlerim pek cesur ve düşmandan daha mukavemetlidirler. Bundan başka hususi inançları, çok defa ölüme sevk eden emirlerimi yerine getirmelerini çok kolaylaştırıyor. Filhakika onlara göre iki semavi netice mümkün, ya gazi veya şehit olmak.

Miralay Mustafa Kemal, Arıburnu Maydos

ÜSTEĞMEN ZAHİD’İN VASİYETİ

Gümüşhane’nin Şiran ilçesinden Üsteğmen Zahid, Aziziye ilçesinin Kılıç Mehmet Bey köyünden Ahmet Efendi’nin kızı eşi Hanife Hanım’a yazdığı ve vasiyetini bildirdiği mektubu:

“Bugünlerde her zamankinden daha önemli muharebelere gireceğiz. Bilirsin, her muharebeye giren ölmez. Fakat eğer ben ölürsem sakın gam yeme… Beni ve seni yaratan Allah bizi nasıl dünyada birbirimize nasip etti ise, benden şehitlik rütbesini esirgemediği taktirde, elbette, ruhlarımızı da birbirine kavuşturur. Vatan yolunda şehit olursam bana ne mutlu. Ancak, sana bir vasiyetim var:

Birincisi benim için kat’iyyen ağlama…

İkincisi, eşyamın listesi ilişikte. Bunları sat, ele geçecek paradan 'mihr-i muaccel' ve 'mihr-i müeccel'ini al, üst tarafı ile bana bir mevlüt okut. Eğer bunlar sana borcumu ödemezse hakkını helal et ve ilk gece aramızda geçen sözü unutma… Bu vasiyetimi aldığınız zaman yüksek sesle ağlamanıza razı değilim.”    Zahid , 9 Ocak 1916’da şehit olur.

KINALI KUZU

Yozgat’ın Sorgun kazasının Karayakup Köyü’nden cepheye gelen Murat, bölükteki tıbbiye öğrencilerinden Şükrü’ye bir mektup yazdırır:

“Anacığım kardeşlerimi askere gönderirken başına kına koyma… Zabit efendi bana sordu cevap veremedim. Kardeşlerim de cevap veremeyip mahcup olmasınlar.”

Bir müddet sonra Murat’ın anasından cevabi mektup yetişir:

“Ey oğlum, gözümün nuru Murat’ım! Zabit efendiye selam söyle… Biz kurbanlık koçları kınalar öyle kurban ederiz. Sen dört kardeşin arasında kurbansın. Sen İsmail’sin. Sen orada şehit olacaksın inşallah. Kurbanlık koçlar nasıl kınalanırsa, ben de onun için senin saçını kınalayıp gönderdim.”

Ve mektup Çanakkale’ye Murat’a ulaştığında, Murat’ın kınalı başı çoktan Allah’ına kurban gitmiştir…

ÖN YÜZBAŞI MEHMET TEVFİK'İN HELALLİĞİ

Sebebi hayatım, feyz-ü refikim, sevgili babacığım, valideciğim,

Arıburnu’nda ilk girdiğim müthiş muharebede sağ yanımdan ve pantolonumdan kurşun geçti, hamdolsun kurtuldum. Fakat bundan sonra gireceğim muharebelerden kurtulacağımdan ümidim olmadığından bir hatıra olmak üzere şu yazılarımı yazıyorum.

Hamdü senalar olsun Cenab-ı Hakka beni bu rütbeye kadar isal etti. Yine mukadderatı ilahiye olarak beni asker yaptı. Siz de ebeveynim olmak dolayısıyla beni vatan ve millete hizmet etmek için ne suretle yetiştirmek mümkün ise öylece yetiştirdiniz. Sebeb-i Feyz-ü refikim ve hayatım oldunuz. Cenab-ı Hakk’a ve sizlere çok teşekkürler ederim.

Şimdiye kadar milletin bana verdiği parayı hak etmek zamanıdır. Vazife-i mukaddese-i vataniyeyi ifaya cehdediyorum. Rütbe-i şahadete suud edersem Cenab-ı Hakk’ın en sevimli kulu olduğuma kanaat edeceğim. Asker olduğum için bu her zaman bana pek yakındır, sevgili babacığım ve valideciğim. Göz bebeğim olan zevcem Münevver ve oğlum Nezih’ciğimi evvela Cenab-ı Hakk’ın saniyen sizin himayenize tevdi ediyorum. Onlar hakkında ne mümkün ise lütfen yapınız.

Oğlumun talim ve terbiyesine siz de refikamla birlikte lütfen sayediniz. Servetimizin olmadığı malumdur. Mümkün olandan fazla bir şeyi isteyemem, istesem de pek beyhudedir. Refikama hitaben yazdığım matuf mektubu lütfen kendi eline veriniz. Fakat çok müteessir olacaktır, o teessürü izale edecek vechile veriniz. Ağlayacak üzülecek tabii teselli ediniz. Mukadderat-ı ilahiye böyleymiş. Malumat ve düyunatın hakkında refikam mektubunda laf ettiğim deftere ehemmiyet veriniz. Münevver’in hafızasında ve yahut kendi defterinde mukayyet düyunat da doğrudur. Münevver’e yazdığım mektubum daha mufassaldır. Kendisinden sorunuz.

Sevgili baba ve valideciğim ,

Belki bilmeyerek size karşı birçok kusurlarda bulunmuşumdur. Beni affediniz, hakkınızı helal ediniz, ruhumu şad ediniz, işlerimizi tavsiyesinde refikama muavenet ediniz ve muin olunuz.

Sevgili hemşirem Lütfiye’ciğim,

Bilirsiniz ki sizi çok severdim. Sizin için vesayemin yettiği nisbette ne yapmak lazımsa yapmak isterdim. Belki size karşı da kusur etmişimdir, beni affet, mukadderatı ilahiye böyle imiş hakkını helal et ruhumu şad et, yengeniz Münevver hanımla oğlum Nezih’e sen de yardım et, sizi de Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve himayesine tevdi ediyorum.

Ey akraba ve ehibba ve evda, cümlenize elveda, cümleniz hakkınızı helal ediniz. Benim tarafımdan cümlenize hakkım helal olsun. Elveda, elveda...

Cümlenizi Cenab-ı Hakk’a tevdi ve emanet ediyorum. Ebediyen Allah’a ısmarladım.

Oğlunuz Mehmet Tevfik

"Kolağası (Ön Yüzbaşı) Bölük Komutanı 1881 İstanbul doğumlu Mehmet TEVFİK, 2 Haziran 1915 günü yaralanmış ve Çanakkale Askeri Hastanesi’nde şehitlik rütbesine ulaşmıştır."