11 Mayıs 2024 Cumartesi / 4 Zilkade 1445

Nilgün Yerli: Ruhum göçebe sevginin olduğu yer vatanım

30 yıldır Hollanda’da yaşayan ve ‘Kraliyet Tiyatro Oyuncusu’ ünvanlı tiyatrocu ve yazar Nilgün Yerli, ‘Yerli Yersiz’ oyunu ile doğduğu topraklarda yeniden turneye çıktı.

Bahar ERDOĞAN27 Kasım 2016 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Nilgün Yerli: Ruhum göçebe sevginin olduğu yer vatanım

Hollanda Kraliyet Tiyatrosu’nda  2 bin kişiye kapalı gişe oyunlar oynayan Nilgün Yerli’nin adını önümüzdeki dönemde daha sık duyacağa benziyoruz. Çünkü Türk tiyatrocu 30 yıl yaşadığı Hollanda’dan Türkiye’ye sanat aşkıyla döndü. Yerli, “Türkiye’yi terk etmeyi düşünenler gün gelecek, dünyayı da terk etmek zorunda kalacaklar. Bir yerlerden gitmek özgürlük değildir, kalmayı öğrenemedikten sonra” dedi ve bakın daha neler neler anlattı.

Türkiye’ye nasıl yerleşme kararı aldınız?

Ülke olarak çok şiddetli ve sert bir iklimin etkisi altındayız. Hepimizin ruhu açık yaralarla dolu. Pansuman yapmak şart! Ortak vicdan ve ortak akılla bu topraklarda yaşamanın bir formülünü bulmalıyız. Geçen sene eylülde, yakın çevremin tüm uyarılarına ve ikazlarına rağmen Diyarbakır’a gösterimi sunmaya gittim. Şehrin havasındaki korku ve mermi kokusu yok olmamıştı henüz. Sahneye çıktığımda seyircinin gözündeki umut pırıltısı hala bir şeyleri değiştirmek için geç olmadığının teminatıydı. Dünya benim vatanım. Hayat hikayemi biraz okuyan, şablonlarla, kimliklerle ve sınırlarla meşgul olmadığımı anlar. Bu toprakların özünde hala safiyet var. Bu topraklardaki ruh zenginliğini hatırlamamız lazım. Türkiye’yi terk etmeyi düşünenler gün gelecek, dünyayı da terk etmek zorunda kalacak. Bir yerlerden gitmek özgürlük değildir, kalmayı öğrenemedikten sonra.

30 yıl sonra zor değil mi?

Tüm başlangıçlar zor değil midir zaten? Ben hem yerli hem yabancı hem yerli hem yersiz oldum hep. Düşündüğümü söylediğim, söylediğimi uyguladığım için de insanlar beni çoğu zaman yerli yersiz bulurlar. Çocukluğum imam bir dedeyle, ergenlik dönemim rahibelerle geçti. Hayatın farklı alanlarına, dokusuna ve hikayesine nüfuz ettim. Bu yolda, valizimde üç beş kıymetli anı, bilgi ve tecrübe biriktirdiğime inanıyorum. Bu valizi bir de Türkiye’de açmak istedim. Ortama duruma bakmadan, kimseyi yargılamadan, kafaya takmadan, açık açık konuşup, duygularımızı, düşüncelerimizi paylaşmak istedim tiyatrom ile. Nasıl bir hayat kurmak istediğimle alakalı da sandığınız kadar net söylemlerim yok. Ruhum göçebe. Sevgi ekilen her toprakta kendime yeni bir yaşam alanı kurabilirim.

Gittiğiniz ülkelere uyarladığınız hikâyeleriniz var mı?

Hikaye anlatmak daha doğrusu anlamak başlı başına deniz gibi. Bazen dalgalı bazen sütliman bazen yüzeyde bazen ise derin... Kıyıya ulaşmak her zaman şart değil. Bazen seyircinin derin sularda açılması gerekiyor. Seyirci sahnedeki kişi ve oyun ile kendini özdeşleştirebilirse daha dokunaklı ve keyifli oluyor izlediği oyun. Bu nedenle her ülkenin kendi politik ve kültürel davranışlarını gösterimde hep yansıtmaya çalışıyorum.

Hollanda’da Kraliyet Tiyatro Oyuncusu unvanı almış biri olarak, Türkiye’de değerinizin bilindiğini düşünüyor musunuz?

Sanırım değer kelimesine yüklediğin beklentiye bağlı bu sorunun cevabı... Günde bir kişinin bile olsun kalbine dokunabilmek, yüzünde tebessüm yaratabilmek en büyük hedefim. Bazen bir kişinin size verdiği değer bin kişiye bedel oluyor. Benim bunu tartabilecek bir mekanizmam ne yazık ki yok.

Yeni bir projeniz var mı?

Ben doğduğum ama büyüyemediğim ülkemde daha fazla üretmek istiyorum. Heyecanlandığım projelerim elbette var. Hollanda’da yayınlanmış olan ‘Karides Ayıklayan Kadın’ isimli kitabımın Mart 2017’de Türkçesi çıkacak. Bu kitap film olacak. Çağan Irmak’la ön konuşmalar başladı bile. Aynı zamanda ‘Yerli Yersiz’ adında, Hollanda ve Türkiye prodüksiyonu olan bir TV programı da hazırlıyorum.

Şiir ve kitap yazıyorsunuz, albümleriniz var. Ama sahnede alkış almak başka herhalde...

Yazmak Çok güzel bir şey, ruhunun kelimelerle, düşüncelerle ve hislerle dans etmesi müthiş. Fakat büyüleyici olduğu kadar da yalnız bir meslek. Bu yüzden, sahnede olmak büyük bir keyif, yalnız değilsin, seyircilerinle anında düşüncelerini paylaşıyorsun. Tepkiyi orada, o an alıyorsun. Bu inanılmaz bir şey.

Valizimde üç beş kıymetli anı, bilgi ve tecrübe biriktirdiğime inanıyorum. Bu valizi Türkiye’de açmak istedim.

Türk seyircisi ağlıyor, gülüyor haykırıyor...

Tüm dünyada oyun oynayan biri olarak Türk seyirciyle yabancı seyirciyi kıyaslayabilir misiniz?

Türk seyircisi çok şeffaf... Neyse o! Ağlıyor, gülüyor, haykırıyor... Seviyorsa içinden sevdiğini haykırıyor, sevmiyorsa da öyle. Benim için çok değerli ve özel bir seyirci kitlesi. Gösterimin ana konusu ve benim hayat sloganım: “Birbirimizi farkımızla sevelim. Ön yargılarımızı yenelim. Ben bir anlatıcıyım, ileticiyim. Ortaya bir konu sunarım ama seyirci ne anlar, ne hisseder, neyi görür o kendi hayat perdesine bağlı.”  Sanatın güzelliği de bu değil mi zaten? Seyredenin ve dinleyenin, anlatılanı kendi hürriyetiyle algılaması. Dediğim gibi, sanatı algılamak herkesin kendi hayat perdesine bağlı. Bunun yargısı, ölçümü, analizi olamaz. İstanbul’dan Ankara’ya, Mardin’den İzmir’e, Türkiye’nin dört bir yanında güzel karşılandım. Seyirci bana anlaşıldığımı hissettirdi. Derdi sadece anlatmak olan biri için bu kadarı kafi.