5 Mayıs 2024 Pazar / 27 Sevval 1445

Yusuf Özhan: Teröre karşı milli sosyal medya

Son dönemde sosyal medya Türkiye’ye iç ve dış kaynaklı terör saldırılarının planlanıp organize edildiği, provokasyonların gerçekleştiği mecra haline geldi. Esmedya Dijital Yayınlar Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Özhan, kirli oyunun işleyişini anlattı ve ‘yerli milli sosyal medyamızın kurulmasının önemine dikkat çekti.

SERPİL ÇEVİK GÖRGÜLÜ 8 Ocak 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Yusuf Özhan: Teröre karşı milli sosyal medya

Gezi olayları, 15 Temmuz, Beşiktaş ve Reina saldırıları gibi olaylarda sosyal medya tetikleyici bir faktör olarak karşımıza çıktı. Tehlikeyi öngörmede refleksimiz neden zayıf?

Bu işin miladı 2010’da akıllı telefonların hayatımıza girmesiyle başladı. İletişim parmağımızın ucuna geldi, yeni bir sosyalleşme türü doğdu. Facebook ve Twitter, içeriği kullanıcıların, teknolojisi platform kurucularının oluşturduğu yerler. Facebook orta alt sınıf, Twitter orta üst sınıfın mekanı. Facebook yankı odası, Twitter ise daha eleştirel, agresif ve yırtıcı bir alan. Twitter’daki kavgalar, Facebook’ta duyuluyor. Dolayısıyla provokasyon ve terörize olma açısından risk var. 2010 ve 2013 arası bu zeka gelişti. Önce okul arkadaşını bul gibi masumane çıkışla başladı, sonra vahşileşti. Eminim bunu yapanlar da böyle olacağını öngörmemişti. Örneğin, ABD’den uzak bir ülkede bir terör örgütünün orayı bir iletişim aracı yapacağını düşünmemiştirler. Ne zaman toplumsal hadiseler ön plana çıktı, o zaman sosyal medyadaki tablo başka tür sonuçlar doğurmaya başladı.

Bu alanları hepimizin kullanma amacı farklı, temel bir yanlıştan bahsedebilir miyiz? 

Hakikat! Doğru bilgiye ulaşmak ve sorgulamamız gerekiyordu. Romanı okuduğumuz ya da filmi izlediğimiz zaman bunun kurgu olduğunu biliyoruz. Ama dijitali bir kurgu gibi görmüyoruz. İşe gerçek insanlarla başladık, sonrasında bilmediğimiz  insanlarla bir araya geldik. Gerçek hayatta evimiz var, çok güzel, ailemizle yaşıyoruz. Sosyal medya bize bir ev tahsis etti. Burada onbinlerle birlikte yaşıyoruz. Bariyerlerimiz, güvenliğimiz yok. Herkes ‘ev benim’ diyor. Bu teknolojinin moderasyonu bizde değil. Gerçek ortamda devletin güvencesi altında kurallar kaidelerle yaşıyoruz. Sosyal medyada bunların hiçbirinin olmadığı bir küreselleşme fenomeniyle karşı karşıyayız.

Çocuklarımızı da koruyamadık.

Hatamız, demokratikleşerek bayağılaşan ve saldırılara daha açık hale gelen teknoloji ile iç benliğimiz arasında mesafe koyamamaktı. Biz içselleştiremediğimiz için yeni kuşakları da o yönde ikna edemiyoruz. Dezenformasyon ve manipülasyon inandırıcı. Bir kişinin 1.5 dakikalık görüntüsünden parçalarla oluşturulan kötü bilgi erişimle tırmandığında her şey bitiyor. Yazılı, görsel, analiz, türevselleştirme, hayal ürünü bir dökümantassyon ortaya çıkıyor. Buna baktığınızda inanıyorsunuz.

Sosyal medya kullanıcılarını kategorize edebilir miyiz?

Üç grup var. İlki kesin ve doğru bilgiyi arayanlar. İkincisi genel geçer bilgilerin üzerine inşa edilmiş algının peşinde. Bu kalabalığın içinde radikalleşen, uç yöntemlere başvuran, gerçeği çarpıtan kesimler üçüncü grubu oluşturuyor. Provokasyon, dezanformasyon, gerçeği saptırmaya çalışan, rayından çıkarıp işin içinden çıkılmaz bir yumak gibi gösterip insanların gerçek arayışını zehirleyecek nispette faaliyetler içine girenler. Bunlar kötü niyetliler de olabilir, ulus devletlerin güvenlik aparatlarıyla birlikte hareket eden sivil görünümlü kişiler ya da birebir anonim hesaplar üretip kendi devletlerinin çıkarları doğrultusunda bu coğrafyada etkin ve müdahil olmak isteyenler de olabilir. Dediğim gibi bu teknolojiyi geliştirenler bu tehlikeyi öngörmemiş olabilir ama sonuçları bu.

Arap Baharı ve Suriye’yi düşününce fazlaca iyimser bir yaklaşım olmadı mı?

Bundan 2-3 sene önce bir güvenlik şirketinin siber saldırılarla ilgili hazırladığı dosyada, Suriye iç savaşında muhaliflere karşı yürütülen rejim, Hizbullah ve İran kaynaklı örtülü operasyonlara ilişkin bir rapor var. 10 maddelik yöntemler listesinde muhalifmiş gibi görünüp muhalif ittifak içerisindeki oyukları sivriltenleri, DAEŞ’li gibi davranıp muhalif kanalları provokate edenleri ve rejim yandaşı gibi davranıp radikalleri ön safta tutanları görüyoruz. Baktığınızda sağır bir denklem var.

Sosyal medyada hata ihtimali neden yüksek?

Yüz yüze iletişimde karşınızdakinin beden diline, kullandığı sözlerine bakarsınız, referansını araştırırsınız. Bunların hiçbirinin olmadığı bir ortamdan bahsediyoruz. Bu mecrada hatalar zincirleme büyüyebilir. Bir metni filtreden geçirmeden çoğaltma yoluna gidersem siz bana güvendiğiniz için o yanlış bilgiyi o yapmışsa doğrudur diyerek paylaşırsınız. Buradaki tuzak da bu. 

Çin gibi kendi sosyal medyamızı mı oluşturmalıyız?

Gidişat o yönde. Çünkü bu sosyal medyanın yönetilebilir olacağına inanmıyorum. Ulusal şirketler kendi çıkarlarını gözetecek. Suriye gibi bazı krizlerde tavizler verilmemesi sebebiyle kaos büyüyorsa sosyal medyamızın da millileşmemiz gerekiyor. Yerli milli, arama motoru ve sosyal medya önemli. Çünkü devlet şu anda krizi yönetmeye çalışıyor. Türkiye terörle mücadele ederken Avrupa teröristi vermek yerine terör yasalarınızı değiştirin baskısı yapmaya çalışıyor. Rusya’nın Yandex’i o konuda gelişti ama Türkiye’de, Fransa ve Almanya’da da yok. İşte bu yüzden dijitali içselleştirmeliyiz. Burasını evimiz sanıyoruz ama buranın sahibi değiliz. Evsahibi yabancı. Ben bilgi gördüm acaba doğru mu sorusuna cevap düşünmemiz lazım. Kötü bilgi kendiliğinden yok olmaz, ispatlamanız gerekiyor. Gerçek ayakkabılarını bağlayana kadar yalan dünyayı 2 tur atar derler ya. İnternette yalan dünyayı birkaç saniyede 4 tur atabilecek hıza erişiyor.

Tehlikeye karşı sadece sosyal medyamızı değil arama motorumuzu da geliştirmeliyiz. Rusya Yandex’i geliştirdi.

Burası gizli ajanlar için de cazibe merkezi

Türkiye’deki sosyal medya provokatörlerinin arkasında hangi güçler var? 

Birçok şey, örgüt ve grup olabilir. Türkiyede normal bir olayı kriz haline dönüştürmeyi isteyen gizli servisler mutlaka var. Kitleleri ilgilendiren ve açık kaynak olduğu için tüm dünyadaki gizli servisler kamuoyunu böylesine sevk ve istekte idare edebilme kabiliyetine sahip.

Devlet sosyal medyadaki terör tehdidine karşı ne kadar etkin?

Türkiye’de sosyal medya paylaşımlarını kullanan PKK, DAEŞ, FETÖ, DHKPC gibi örgütler varken devletin de kendi aygıtlarıyla buna müdahale etmeye çalıştığını görüyoruz. Yavaş olan sosyal medya şirketlerini yönetimi.

Bu konuda da çifte standart var. Terör tehdidi ABD ve İngiltere’ye geldiğinde hükümetlerle işbirliğine gidiliyor.

Teknoloji şirketleri yeni yeni olumlu adımlar atıyor. Ancak PKK sempatizanları ya da teröristlerin YouTube, Facebook ve Twitter’da açıkça iletişim kuruyor. Örgütlerin de resmi yasal hak sahipleri muamelesi görerek paylaştıkları içeriklerden gelir elde ettiklerini biliyoruz. Bugün ABD, İngiltere gibi ülkelerde siz gizli bir profil oluşturun. DAEŞ Londra’yı bugün havaya uçuracak yazın. Yarım saat sonra hakkınızda işlem başlar, Twitter sizin IP bilginizi verir, suçlu yurt dışındaysa elçilik vasıtasıyla irtibatlar kurulur. Bu çifte standart. Algoritmik bir dünya olmadığı gerçeğinin en güçlü kanıtı. Bu teknoloji şirketlerinin ideolojisi var. Şu an kaybetmekte olan liberal, küresel siyasetin bir aparatı.

Kirli kanallarından nasıl korunacağız?

Sadece doğru bilginin peşinden giderek. Yazılı ve görsel basının yanlış bilgiyi doğrulamak için dijitale oranla bir gün fazladan zamanı var. Kamuoyu ve kurumlar dikkatli olacak. Çocuklar dijital nesil oldukları için bizden daha avantajlı. Biz bir mesaj okurken çocuk 20 mesaj okuyor. Onların geliştirdiği güvenlik yöntemlerinin bizden daha güçlü. Sadece Facebook değil Snapchat’i Insagram’ı ve nicesini kullanırken profesyoneller. Yoğun bir şekilde bombardımana tabii oldukları için mukayase kabiliyetleri gelişmiş. İdeolojileri daha esnek ve gelişken. Dolayısıyla bizim hayatta olmaz deyip savuşturduğumuz saçmalığı çocuğun mukayese şansı fazla. Dijitali kurgudan ayrıt edebilmeden daha şanslılar Bu neslin dijital kabiliyetlerinin artması bu açıdan da çok önemli. Sadece bilinçli şekilde tarif etmemiz gerekiyor, o kadar. Bunun dışında terör sempatizanı ya da provokasyonları devletin yetkili mercilerine bildirip birlikte mücadele edebiliriz.

Yeni kuşak yani ‘dijital nesil’, sosyal medya kullanımında bizden daha avantajlı. Biz bir mesajı bitirmeden onlar 20 mesajı okuyor. Mukayese yetenekleri gelişmiş.

MISIR’I FACEBOOK MU KARIŞTIRDI

2011’de Mısır’da Mübarek’in gidişiyle ilgili bir hadise gerçekleşti. Arap Baharı olarak bildiğimiz süreçte "teknolojinin harikalar yaratttığı" dönem deniliyordu. Gençlik örgütleri, sendikalar, muhalif kesimler, elit içerisinde, eski elite muhalif olan gruplar, medya eliti içerisinde güç mücadelesine girenlerin cepheleşmesiyle birlikte bir devrim gerçekleşti. Oraya ilişkin bir tespit var. Sosyal medya doğru örgütlendiğinde sonuç veren bir mecra. Bilinçli bir kitleyle doğru örgütlenirseniz hiçbir şeye geçit vermezsiniz. Binlerce kişinin beslendiği bir alan. Bunun sağladığı güçle uluslararası ülkelerin de bu işe karşı çıkmamasıyla Mübarek gitti. Mübarek’i yıkan bu fenomen Mursi’nin de devleti ayağa kaldırmasının önündeki en büyük engel oldu. Örgütlenme o kadar güçlendi ve büyüdü ki, inşa etmeyi değil yıkmayı görev bildi. “Mursi kendisini yönetime getiren bu araçları kontrol edebilseydi iktidardaydı” yorumları yapılıyor. 

BİZİ NELER BEKLİYOR

Liberal demokrat küresel perspektifin teknoloji ve iletişim şirketlerinin atfettiği göreve baktığımızda şöyle bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz: Özellikle George Bush ve 2008’de Obama’nın göreve geldiği dönemi hatırlayalım. Obama bir medya fenomeniyle geldi: Yes We Can/ Evet Yapabiliriz! Twitter dediler, Facebook dediler. Birçok insan bu kanallardan halkın kapısını çaldı ve Obama’ya ‘Dijital dünyanın başkanı’ dediler. Bush döneminde en büyük 10 şirketlerinden yedisi sanayi sektöründe Obama döneminde ise hepsi Google, Twitter, Facebook, Apple gibi teknoloji şirketleri. Biz bir fenomenin içinde yaşıyoruz. Karşı karşıya kaldığımız şeyler yaşayarak tehlikelerini, avantajlarını, dezavantajlarını görmemiz gereken şeyler. Buna karşı bilinçlenmemiz gerekiyor.

EN TEHLİKELİ ALANI YÖNETENLER

Sosyal medyada gizli ve yurt dışında yaşayan bir kısım var ki, işte en tehlikeli alan burası. Gizli servis diyemezsiniz çünkü delil yok. "Üst aklın" yönettiği yer. Gizli bilgi belgelere sahip olan kişiler bu bilgiler üzerinden her türlü dezanformasyonu yapıp, yayıyor. Bu alanda bir şey yapmanız mümkün değil. Bu alandaki tehdid gören birçok devlet kendi dijital mecralarını kurmaya yöneldi.