2 Mayıs 2024 Perşembe / 24 Sevval 1445

Ulaştıkları mertebe en değerli hediye

Bugün hem bayram hem de Babalar Günü. Ancak şehit babaları için bugünün diğerlerinden farkı yok... Yıllarca gözlerinden sakındıkları, saçının bir teline dünyayı değişmeyecekleri oğullarını kendi elleriyle toprağa verdiler. Oğullarının şehitlik mertebesine yükselmesiyle hem acıyı hem gururu bir arada yaşayan babaların tek arzusu ise çocuklarının emaneti olan bu vatana sahip çıkılması.

FATMA ERSOY 17 Haziran 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Ulaştıkları mertebe en değerli hediye

15 Temmuz’un en küçük şehitlerinden 17 yaşındaki Mahir Ayabak’ın babası Zahir Ayabak:

İKİ-ÜÇ GÜNDE BİR RÜYAMA GİRİYOR

Babalar Günü’nde millet bir kez, o yüz sefer kutlardı. Ben nasıl ki ona düşkünsem o da bana düşkündü. Baba oğul gibi değil de arkadaş gibiydik. Dertleşirdik. İnanın 15 Temmuz’dan beri gündüzlerin, gecelerin nasıl geçtiğini bilmiyoruz. Nasıl yaşıyoruz, bugünlere geldik hâlâ inanamıyorum. Babalar Günü’nü bir kenara koyalım bayram onsuz öyle ağır oluyor ki, eve gidesim gelmiyor. Bazen acaba oğlum evde midir diye hayal ediyorum. Bayramlar gelip geçiyor ama biz farkında değiliz. Çünkü biz bayram yaşamıyoruz. Bu acıyı yaşamayan bilemez. İki üç güne bir muhakkak rüyama giriyor, “Allaha ısmarladık baba” diyor. Bizim Babalar Günü yaşamamız zor. Biz hâlâ aynı süreci yaşıyoruz. Mahkemelere gidip geliyoruz ve o hainleri görüyoruz. Karşı karşıya geldiğinde bir şey diyemiyorsun. Kendi beyinlerini satmışlar başka bir ülkeye, Allah bildiği gibi yapsın onları. O gece oğlumun vurulduğu ana kadar onunla telefonda konuşuyordum. “Baba bize ateş açıyorlar” deyince “Oğlum oradan uzaklaş” dedim. “Tamam baba, merak etme ben kendimi korurum” dedi ve telefon elinden düştü. O anda vuruluyor. Herhangi biri bana haber vermedi, kendim telefonun düşmesiyle anladım ki oğlum vuruldu. Tekrar aradığımda telefonu kapalıydı. Bir şehit babası olarak benim istediğim bu vatana sahip çıkın. Bir kişi daha benim bu yaşadığımı yaşamasın. Benim oğlum bu vatan için canını verdi. Bizler de bu emaneti elimizden geldiğince koruyalım. 

1996 yılında Diyarbakır Lice’de vatani görevini yaparken PKK ile çıkan çatışmada şehit olan 19 yaşındaki Sezer Yüksel’in babası, Şehit Aileleri Derneği Genel Başkan Yardımcısı Hasan Yüksel: 

TEK OĞLUM VARDI O DA VATANA FEDA OLSUN

Bir oğlum vardı, onu da vatan uğruna şehit verdim. Şu an benim soy ismimi taşıyacak başka kimsem yok. Ben Kurtköy’de oturuyorum. Her gün Edirnekapı Şehitliği’ndeki oğlumun mezarını ziyarete geliyorum. 1996’dan beri Edirnekapı Şehitliği’ni su yolu yaptım. Terhisine 85 gün kalmıştı. Ramazan’da izne gelmişti ‘Gitmeyeceğim baba’ dedi. ‘Gitmemezlik olur mu. Zaten ne kadar kaldı’ dedim. Gitmiyordu, zorla gönderdim. Döndükten bir hafta sonra saat sabah 05.00’da haber geldi. Oğlunuz yaralandı diye. Tabii biz anladık. Ondan sonra dünyamız yıkıldı işte. Bayram sabahı el öpmeye artık bizde kimse yok. Biz ihtiyar adam bulursak yolda onların ellerini öpüyoruz. Bu Babalar Günü’nde evladım olsaydı gelir elimi öperdi ama az ama çok sana babalar gününde şu gömleği aldım diyebilirdi. Bana şimdi bunu söyleyecek kimse yok. Allah’ım işte sabır veriyor bize. Kendimizi teselli ediyoruz. Şehit ailesi olup da hastalığı olmayan kimse yok. Biz devletten ne isteyelim ki. Devlet iyi kötü bakıyor bize. 

15 Temmuz gecesi şehidi Onur Ensar (27) ve gazi Oğuz’un (25) babası İhsan Ayanoğlu:

Bir oğlumu morgda diğerini ameliyathanede buldum 

Emekli olduktan sonra çocuklarıma çay bahçesi açmıştım. Günlük işlerle, hayatla mücadelemiz sürerken 15 Temmuz gecesi başımıza bu felaket geldi ülke olarak. Elhamdülillah 15 Temmuz gecesi ailecek sokaktaydık. Zaten o gece çocuklarım eve girmedi. Hele rahmetli oğlum, bir lafımın üzerine laf etmeyen çocuk o gece sanki bana isyan eder gibi veya benim lafımı dinlememe gibi bir moda girdi ve “Baba mahallede marketteyiz. Arkadaşlarla muhabbet ediyoruz” dedi. Ben de mahallede olduklarını duyunca rahatladım. Ancak 23.45’te rahmetli oğlum “Baba bizim şarjlarımız bitiyor. Kısıklı’dayız bize evden şarj cihazı getirir misin?” dedi. Eşimi de aldım Kısıklı’ya meydana çıktım ve gördüm ki ana baba günü. Orada oğluma şarj cihazını verdim. Bana ve annesine sarıldıktan sonra kalabalığın içine daldı. Canlı olarak en son orada gördüm. Küçük oğlum Oğuz’u ise hiç görmedim. Sonra köprüye doğru giderken ateş sesi duyduk. O zaman içime ateş düştü. Hemen rahmetli oğlumu aradım. Hatta telefonu meşguldeydi diğer tarafı bekletip açtı “Efendim baba” dedi. Nerede olduklarını sorunca “Gişelerin altındayız” dedi. Benim 150 metre kadar önümdelerdi. Hemen dedim ki “Oğlum bende sizin gerinizdeyim. Ateş açıyorlar biraz geri gelin, Allah muhafaza bir şey olur birbirimize yardım ederiz.” Aradan yedi-sekiz dakika geçtikten sonra bir kıyamet ateşi başladı; gişelerin önündekileri üçlü çapraz ateşe aldılar. Oğlumu tekrar aradığımda telefonu başkası açtı, “Amca, oğlun vuruldu. Hastaneye kaldırıldı” dedi. Diğer gazi olan oğlum Oğuz’u aradım ancak telefonunu açmadı. Hâlbuki iki oğlum da aynı anda vurulmuş, hatta küçük oğlum Oğuz, ağabeyi Onur’un vurulduğu anı görmüş. Hastaneye gittiğimde bir oğlumu morgda bir oğlumu ameliyathanede buldum. Şehit olduğu anda bile iyilik yaparken şehit oldu. Yerdeki yaralıyı almak için eğiliyor. Her Babalar Günü’nde hediyesini alır, sürprizini yapardı. 15 Temmuz’dan beri tüm duyguları bir arada yaşıyoruz. Hüznü, mutluluğu, gururu, acıyı hepsini aynı anda yaşamak zorunda kalıyorsun. Böyle anlatıyoruz ama içimiz kan ağlıyor. Bütün akrabalarımızın rüyasına giriyor, belki üzülürüz diye bir tek annesi ve benim rüyalarıma girmiyor. Umreye gittiğimde sabah namazında Kâbe’nin üst köşesinde siluetini gördüm. Rabbim düşmanımı dahi evlat acısıyla sınamasın. En azından biz şunu diyoruz; evlatlarımız kutlu dava yolunda, ezan, bayrak, namus, vatan uğrunda şehit oldular. Biz bu gururla ömrümüzü tamamlayacağız. Tek arzum ileriye doğru bu 15 Temmuz tekrardan yaşanmasın. Herkes çocuklarını yaşayan tarihimiz Çanakkale’deki şehitliğe götürsün, bu vatanın nasıl kanla yazıldığını öğretsinler.

15 Temmuz şehidi Tolga Ecebalın’ın (28) babası Tarkan Ecebalın:

15 Temmuz’dan sonra büyük bir aile olduk

15 Temmuz’da bir evlat verdik bu vatana, ondan sonra kiminle görüşsem, ‘Bizde Tolga’yız, senin evladınız’ diyor. 15 Temmuz’dan sonra büyük bir aile olduk. Şehitlik çok güzel bir makam. Allah bize şehit ailesi olmayı, oğluma da şehit olmayı nasip etti. Biliyoruz ki Hz. Hamza’nın (r.a.) yanı başındalar. Fakir semtin çocuklarıyız. Ona rağmen Tolga her sene Babalar Günü’nde muhakkak bir şeyler alırdı. Bir kazak, bir gömlek alırdı. “Niye aldın oğlum” dediğimde “Baba sen özelsin” derdi. Ama şimdi baktığımda aslında özel olan oymuş. Babalar Günü’nde şehit babası yaptı beni. Bundan büyük ödül var mı? Şehit babası olarak milletimden Afrin’deki, Saraçhane’deki, Köprü’deki, bu vatan için canlarını verenlere dua istiyoruz. Şehitlerimizin hiç birini unutmayın. İnşallah bu seçimlerde halkımız 15 Temmuz direnişini taçlandıracak.

Şehit Necaattin Güner’in oğlu ve Şehit Aileleri Derneği Genel Başkanı Mehmet Güner: 

Şehit vermeden bu ülke ayakta kalmaz 

Ben şehit asker çocuğuyum. Babam şehit olduğunda 2,5 yaşındaydım. 1964 yılında Ankara’da yol kontrolünde kaçakçılarla çıkan çatışmada şehit oldu. Benim de çocuklarım var, Babalar Günü’nü kutluyoruz ama ben babama bir kere dahi seslenemediğim için bugünü kutlamak istemiyorum. Dernek olarak Babalar Günü’nde etkinlikler düzenliyoruz ama ben kahroluyorum. Bu ülkemiz var olduğu müddetçe bu sıra herkese gelebilir. Çünkü ülkemizin üzerinde öyle kötü gözler var ki. Şehit vermeden bu ülke ayakta kalamaz. Yıl 1964’te şehit vardı yıl 2018 hâlâ şehit var.