27 Nisan 2024 Cumartesi / 19 Sevval 1445

Zeytin Dağı'ndan selam getirdik

“Davalarını davamız, mücadelelerini mücadelemiz, direnişlerini direnişimiz bildiğimiz Filistinli kardeşlerimize sonuna kadar yanlarında olduğumuzun mesajını, müjdesini iletmek istiyorum” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan Zeytin Dağı’ndan zeytin dalı uzattı.

ZEYNEP TÜRKOĞLU13 Mayıs 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Zeytin Dağı'ndan selam getirdik

Cumhurbaşkanlığı himayesinde Kudüs Platformu tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesi işbirliğiyle ilki verilen Uluslararası Zeytin Dağı Barış Ödülleri Töreni’nin yapıldığı salonda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konuşmasına başlarken kürsüden aldığı bir zeytin dalını eşi Emine Erdoğan Hanımefendi’ye uzattı. Cumhurbaşkanı’nın bu jesti salondan büyük alkış alırken hanımefendi de bu jeste karşılık eşinin elini sıktı. Ardından topluluğa hitap etmek üzere kürsüye yürüyen Cumhurbaşkanı’nın elindeki zeytin dalının nereden geldiği ilk dakikadan itibaren önce salonda töreni takip edenleri, sonrasında ise gazetecileri meraklandıran bir muammaya dönüştü.

Hikâyenin aslı ise burada. Bunun için 28 Aralık 2017’ye dönmek gerekiyor. Kudüs Platformu üyesi bendeniz, yine bir Kudüs gezisi için arkadaşlarımla beraber yoldayım. Bir kez daha, yükseltilen işgalci İsrail duvarlarının ardında sesi saklanmaya çalışılan Kudüs’ün, Kudüslünün sesini duymak ve duyurmak için bu yolculuklar. Buradayız, sizinleyiz, demek için. Sabaha karşı varılan Kudüs’te, Kıble Mescidi’nde sabah namazı kılınıyor. Grupta ilk kez şehre gelenlerin şaşkın ve hayran bakışları hâkim. Henüz gün ağarmadığından Kudüs çevresinin nasıl kuşatıldığı tam olarak görülemiyor. Ancak Mescid-i Aksa’ya girişte İsrail askerleri tarafından yapılan aramalar ziyaretçilerin kalbine sokulan ilk hançer oluyor. Kudüslülere bırakılmayan Kudüs, Müslümanların ancak İsrail askerlerinin kontrolünden sonra girebildiği bir Mescid! Nasıl olabilir? Gerçekle ilk yüzleşme, bilginin toslanan bir duvara dönüşmesi… Namaz sonrası etrafın aydınlanmasıyla şehir turu başlıyor. Peygamberler yatağı ve durağı Kudüs’e hâkim bir tepeden, Zeytin Dağı’ndan bakmak gerek. Ziyaretçiler Kudüs’ü teneffüs etmeye çalışırken, ev sahipliği yine Kudüslü Müslümanlara düşüyor. Orta yaşlı bir kadın ve yanında küçük bir çocuk var. Çocuğun elinde bir parça kekik ve bir zeytin dalı. Elinde verip verebileceği yegâne hediye bu. Gövdesinden yeni ayrılmış bu taze dal elden ele dolaşıyor. Sevgiliden bir hatıra gibi koklanıp göğüslerin üzerine bastırılıyor ve çantalara özenle yerleştiriliyor. 

İstanbul’a dönüşte açılan çantalardan geldiği yeri gösteren bir hatıradır artık bu zeytin dalı. “Unutma, ihmal etme, sen görmeyince zulüm bitmiş olmuyor!” diyen bir zeytin dalı parçası masanızın üstüne yerleşmiş, gözünüzün içine bakmaktadır…

Uluslararası Zeytin Dağı Barış Ödülleri Töreni arefesinde hazırlıklar son aşamadayken de aynı sessiz ama derin bakışla kendini yeniden hatırlatan bu dal, emanetçisinin çantasında girdi salona. Güç ve cesaret vermesi için. Bendenizin elinde çıktı salondaki misafirlerin huzuruna. Ve Zeytin Dağı’ndan getirilen selamın, Kudüs’ün, Filistin’in bir nişanesi oldu. Onun vakar ve umut taşıyan varlığıyla selamı ilettik. Ve kürsüye bıraktık. Demek o selamın da ulaşacağı el, eller varmış…

İNSANLIĞIN ORTAK DİLİ VİCDAN...

Kudüs Platformu tarafından Cumhurbaşkanlığı himayelerinde düzenlenen  “Uluslararası Zeytin Dağı Barış Ödülleri” ilk sahiplerini buldu. Barışın ve insanlığın kanayan kalbi Kudüs için adına, kutsiyetine dönsün diye dünyanın dört bir yanından davet edilen sembol isimlere verilen ödüllerin ikisi artık aramızda değil; Londra’da Mossad tarafından şehit edilen sürgün Filistinli Naci el-Ali ve 23 yaşında İsraillilerce öldürülen Amerikalı aktivist Rachel Corrie. Onlar adına ödülü aileleri ve dostları aldı. Diğer iki isim ise hayatlarını Filistinlilerin sesini dünyaya duyurmaya adamış iki kişi. Endonezyalı Mavi Marmara yolcusu Noor Fıtri ve ülkesi İsveç’ten Kudüs’e beş bin kilometrelik yolu yürüyerek varmaya çalışan Benjamin Ladraa… Ödül töreninden sonra kıymetlilerimizle bir araya geliyorum, hepsinin hikâyesi Kudüs’ün ortak hikayesi... 

İnsanlığın cesur kızı Rachel CorrIe

16 Mart 2003’te Filistinlilerin evlerinin yıkılmasını engellemek için kendini buldozerin önüne atan Rachel Corrie, ABD’li bir aktivistti. 10 Nisan 1979 tarihinde Washington’da dünyaya geldi. Küçük yaşlardan itibaren yardım faaliyetlerine katılan Corrie, Uluslararası Dayanışma Hareketi’ne (International Solidarity Movement) katılarak üç yıl gönüllü olarak akıl hastalarıyla ilgilendi. Refah-Olympia Kardeş Şehir Projesi kapsamında okulunu temsilen Gazze’ye gitti. Rachel, İkinci İntifada sürecinde Gazze’de şahit olduğu İsrail zulmünden derinden etkilendi ve geri dönmedi. Filistin’in bağımsızlığı için çalışmalar yapan aktivistlerle tanışarak onlara katıldı. Gazze’de yaklaşık iki ay kalan Corrie, 16 Mart 2003’de bir İsrail buldozeri tarafından ezilerek can verdi. Öldürüldüğünde henüz 24 yaşında olan Rachel Corrie’nin adı tarihe “Zulüm bizdense, ben bizden değilim” sözleriyle geçti. O da Zeytin Dağı Barış Ödülleri’nin ödül alacak temsili isimlerinden biriydi. Ödülü kızları adına Cindy ve Graig çifti aldı. Gerek ödül törenindeki konuşmaları, gerek İstanbul’daki misafirlikleri boyunca, sanki insanlığın tamamının haysiyeti kurtulsun diye tek başına ortaya çıkmış bu genç kıza duyulan minnet, sessizleştirdi insanları. Büyük bir saygı ve hassasiyetle bakıldı Corrie çiftine. Onlar ise yüzlerinin tebessüme açık yumuşaklığı ve gözlerinin parlak ışığıyla konuştular. Varsa endişeleri, kendileri değil, insan ve insanlık içindi. Mesela bu ziyaretlerinde de en çok umursadıkları asla kendileri değil, törenin şeref konuğu olarak İstanbul’da bulunan Muhammed Hudayr’ın anne ve babası Suha ve Hüseyin üzerine idi. Onların rahat edip etmedikleri, kalplerinin kırık olup olmadığı ilgilendiriyordu bu Amerikalı çift. Çünkü onlar daha on yaşında iken “insanları umursuyorum” diyen bir kız çocuğu yetiştirmişlerdi. Anne Cindy kızının ölümünden sonra Gazze’ye gittiğini ve dünyanın her yerinden gelen desteğin kendileri için taşıdığı önemi anlatıyor. Baba Graig ise Rachel’in meselesinin kişisel olmadığını, Filistinliler için mücadele ettiğini söylüyor. 

Corrie’nin on yaşında iken yaptığı konuşması…

“Diğer çocuklar için buradayım. Buradayım çünkü umursuyorum. Buradayım çünkü dünyanın dört bir yanında çocuklar acı çekiyor ve her gün 40 bin kişi açlık nedeniyle hayatını kaybediyor. Buradayım çünkü bu ölen insanların çoğu çocuk! Yoksulların hemen yanımızda olduğunun farkına varmalıyız, onları görmezden geldiğimizin... Bu ölümlerin önlenebilir olduğunu anlamalıyız. Üçüncü dünya ülkelerindeki insanların da tıpkı bizim gibi düşündüğünü, güldüğünü ve ağladığını anlamalıyız. Onların bizim rüyalarımızı, bizim onların rüyalarını gördüğümüzü, onların biz, bizim onlar olduğumuzu... Benim hayalim 2000 yılında açlığı sona erdirmek! Benim hayalim yoksullara bir şans vermek! Benim hayalim her gün 40.000 kişinin hayatını kaybetmesini engellemek! Geleceğe bakar ve orada parlayan ışığı görürsek benim hayalim gerçek olacak. Açlığı görmezden gelirsek bu ışık sönecek. Hepimiz birlikte çalışır ve destek verirsek bu ışık büyüyecek ve yarınlar için umut olacak.” 

Belkıs İbrahimhakkıoğlu  Kudüs Platformu Başkanı

“Nekbe, yani büyük felaket gününün 100. yıldönümü yaklaşıyor. 24 saat içerisinde Filistin’in haritasının değiştirildiği, yüz binlerce Filistinlinin evsiz, topraksız, vatansız ve kimliksiz bırakıldığı felaketin 100. yılı... Biz buradan bir çağrı yapmak istiyoruz. İnsanlık onurunu taşıyanlara bir çağrı... Dünyanın neresinden, hangi dinden, milletten, görüş ve düşünceden olursa olsun, vicdanı temiz ve aklıselim sahibi bütün insanlara çağrımızdır. Çünkü kalbin ve vicdanın dili evrenseldir. Hakikat değişmez, eğilmez, bükülmez, kılıflar altında saklanmaz. Neyse odur. İşte Kudüs, hakikatin dilidir, insan olabilme hakikatinin sırrını taşır. Bunu tecrübe etmek isterseniz, Kudüs’ü bir kere ziyaret etmeniz kâfidir.”

Hanzala’nın babası Naci el Ali ve yakın dostu Hani Muthir

Dünyaca ünlü karikatür sanatçısı Naci Selim Hüseyin el-Ali, 1936 yılında Filistin’de doğdu. 1948 Arap-İsrail Savaşı sırasında ailesiyle birlikte Filistin’den sürülerek Lübnan’daki Aynü’l-Hilva Mülteci Kampı’na yerleşti. Bir süre de Beyrut’taki Şatila Kampı’nda kaldı. Katliamlara şahit oldu. 1959’da Lübnan’daki Sanat Akademisi’ne girdi, fakat zorlu mültecilik şartları sebebiyle eğitimini tamamlayamadı. 1961’de Çığlık adında bir dergi çıkardı. Çeşitli dergi ve gazetelerde çalıştı. 1979’da Arap Karikatüristler Birliği Başkanı seçildi. 22 Temmuz 1987’de Londra’da İsrailli ajanlar tarafından vurulduktan bir süre sonra şehit oldu. Bir Japon gazetesi Naci el-Ali’yi dünyanın en önemli 10 karikatüristinden biri olarak seçti. Ölümünden bir yıl sonra Paris’teki Dünya Gazete Yayıncıları Birliği, Naci el-Ali’ye 18. yüzyıldan günümüze dünyanın en büyük karikatüristi unvanını vererek, ‘Altın Kalem Özgürlük Ödülü’ne layık gördü. Binlerle ifade edilen çalışmaları içinde Naci el-Ali’yi hafızalara kazıyan eseri şüphesiz ‘Hanzala’ karakteridir. Bize sırtı dönük duran 10 yaşındaki küçük Hanzala, insani haklardan mahrum bırakılan Filistinlilerin mağduriyetini anlatır. Hanzala karakteri öyle sevilir ki, zamanla Filistin direnişinin sembolü haline gelir. Ressam-çizer Hani Muthır Naci el-Ali’ye verilen ödülü almak üzere İstanbul’a gelen Iraklı bir sanatçı. Ancak o da Londra’da yaşıyor. Ali ile arkadaşmışsınız, öyle mi diye soranlara, iki elini birleştirerek, vurgulu ve derin bir sesle “Arkadaş değil, yakın arkadaştık…” diyor ve devam ediyor…  

“Onun yaptığı on iki bin civarı karikatür var. Yaklaşık iki bin tanesi kayıp. Kuveyt’ten ayrıldığında bunlardan dört bin kadarını bana bırakmıştı. Hepsini tek tek hatırlıyorum. Yaptığı karikatür albümü kitapların İtalyanca, İngilizce baskıları var. Hala çeşitli dillerde basılması için talepler geliyor, mesela Korece de basılması için. O yüzden onlar yaşıyor gibi hissediyorum. Naci ve onun gibiler hayata anlam verdiler. Rachael de öyle. Yoksa biz ne için yaşıyoruz.” 

Hanzala yüzünü acaba bir gün Hani Muthır’ın kalemiyle, fırçasıyla dönebilir mi?

Tanıştığımızda Naci stilini değiştirmişti.  Ben onun eserlerine bırakın müdahale etmeyi dokunamıyorum bile. Ancak gazetelerde basılanları taratabiliyorum. Hanzala Naci’nin çocuğudur. Asla dokunamam, değiştiremem. Hanzala onun bize emaneti. Ona dokunamayız. Ancak olduğu gibi koruyabiliriz. 

Evini ve derdini sırtında taşıyan adam; Benjamin Ladraa

Filistin halkının yaşadığı zulmü gündeme taşımak amacıyla yollara düşen İsveçli aktivist Benjamin Ladraa, Yahudi asıllı göçmen bir aileye mensup. 15 Ağustos 2017 tarihinde İsveç’in Göteborg şehrinden yola çıkan 25 yaşındaki genç aktivist yürüyerek Almanya, Avusturya, Slovenya, Hırvatistan ve Yunanistan gibi 11 ülkeyi geçti ve Mart ayında Türkiye’ye ulaştı. Yol boyunca Filistin bayrağını yanından ayırmayan Ladraa’nın bundan sonraki hedefi KKTC’ye gitmek ve oradan da gemiyle Filistin’e geçmek. Eyleminin amacını anlatırken “Atılan her adım önemlidir” diyen Ladraa, İsrail ordusunun Filistin’i işgaline, Filistinlilere uyguladığı zulme ve işlenen insan hakları ihlallerine dikkati çekmeyi amaçlıyor.  “Adalete inanıyorum. İnsan onurunun önemine inanıyorum. Bir işgal varken, çocuklar hapsedilirken, insanlar barışçıl gösterilerde vurulurken biz nasıl aktivist olmayalım? Filistin’de gördüklerimden sonra ülkeme döndüğümde bir süre ağlamaya devam ettim ve ne yapabileceğim konusunda düşünmeye başladım.”

SUHA-HÜSEYİN HUDAYR 

(Yakılarak öldürülen genç Muhammed’in ailesi)

2014’ün Temmuz ayında bir sabah evinden sabah namazına gitmek için çıkan 17 yaşında bir gençti Muhammed Ebu Hudayr. İşgalci üç İsrailli tarafından kaçırıldı. İşkence edildi. Benzin içirildi. Diri diri yakılarak öldürüldü. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu “Ordumuz ve biz tek bir masumun bile zarar görmesine izin vermeyiz” diye açıklamada bulunduktan kısa bir süre sonra Gazze’ye bomba yağdırdı. Bu arada Muhammed’in katillerinden biri sorumlu, ikisi suçlu bulundu ve 21 yıl ceza aldılar. Ancak ailesi kararı üst mahkemeye taşıma yoluna gitti. Zeytin Dağı Barış Ödülleri’nin onur konuğu olan aile Filistin’in sembolleşen isimlerinden. Aldıkları destek, kendilerine gösterilen ilgi içten. Yükleri sadece evlat acısı değil aynı zamanda bir insanlık meselesi. Onlar da bunun için dünyaya seslenmeye devam ediyorlar…

Noor Fitri Moeslim Taher 

Endonezyalı bir öğretmen ve yazar olan Noor Fitri Moeslim Taher, 1976 Endonezya doğumlu bir aktivist. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra 2008’de Tıbbi Acil Kurtarma Komitesi adını taşıyan bir STK ile Gazze’ye gitmiş. 2009’da bir hastane yapımına katkı sağlamak ve Gazze ablukasını protesto etmek amacıyla düzenlenen Özgürlük Filosu eylemine katılmış. İsrail saldırısı sırasında Mavi Marmara’da kadınlara ayrılmış bölümde yer alan Noor Fitri, korku dolu anlarda yaralılara yardım eden bir doktora asistanlık da yapmış. Endonezyalı insani yardım gönüllüsü o anları “Mavi Marmara’da Peygamberimizin ve ashabının yaşadıklarını bizzat tecrübe ettik” sözleriyle anlatıyor. Ülkesine döndükten sonra kadın ve çocuklara yardım amacıyla Adara Relief International örgütünü kuran Noor Fitri; savaş, çatışma, doğal afet gibi sebeplerle mağdur olanlara hizmet amacıyla çalışmalar yürütüyor. Fıtri’nin belki bütün bu çabalarının yanında bilinmesi gereken ilginç bir özelliği daha var. Anadili dışında çoğunlukla İngilizce konuşarak anlaşan Noor Fıtri, karşısındaki insan hangi dilde konuşursa konuşsun, bir müddet yüzüne bakıp konuşmasını dinledikten sonra konuşulanı net biçimde anlıyor. Bunu nasıl başardığı sorulduğunda biraz şakaya vursa da şu cevabı veriyor; kalbin dili tek…