5 Mayıs 2024 Pazar / 27 Sevval 1445

Cumhurbaşkanı Erdoğan: PYD, Münbiç'ten çıkacak yoksa gereğini yaparız

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki 29. Muhtarlar Toplantısı'nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 'PYD, Münbiç'ten çıkacak yoksa gereğini yaparız' dedi.

AA26 Ekim 2016 Çarşamba 07:00 - Güncelleme:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde gerçekleştirilen "29. Muhtarlar Toplantısı"nda Adana, Ardahan, Balıkesir, Bilecik, Çorum, Erzurum, Kars, Kırklareli, Mersin, Rize, Siirt, Sinop, Tekirdağ ve Tokat'tan gelen muhtarlara hitap etti.

"Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne, milletin evine hoşgeldiniz" diyerek konuşmasına başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta da muhtarlarla bir araya geldiğini, hem muhtarlar gününü kutladıklarını hem de ülke ve bölgedeki gelişmelere ilişkin görüşlerini paylaştıklarını belirtti.

Muhtarlarla bir araya gelerek kritik meseleleri istişare edip görüşmesinden birilerinin rahatsız olduğunu anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çünkü onların gözünde muhtar ilmühaber belgesi vermenin dışında vasfı ve vazifesi olmayan kişidir, onlar öyle bakıyor. Halbuki biz muhtarlarımızı seçimle gelinen görevlerin ilk halkasını oluşturuyor olmaları sebebiyle demokrasinin temeli olarak görüyoruz, farkımız bu. Kendi aile efradı arasında seçime girse üç oyu bir araya getiremeyecek olanların muhtarlarımızı küçümsemeye çalışması hadlerine değildir." diye konuştu.

Muhtarlarla şehirlerin, ülkenin, bölgenin ve dünyanın meselelerini konuşmaktan, istişare etmekten duyduğu memnuniyeti ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Muhtarlarımızla aramızdaki münasebetin mahiyetini anlamayanların gözden kaçırdıkları husus şudur, kürsüden ülkemizle ve dünyayla ilgili meseleleri anlatırken burada, karşımda oturan daha sonra yemekte bir araya geleceğimiz muhtarlarımızın bir bakışları, bir baş veya el hareketleri, itirazları, isyanları, sükutları, tasdikleri bana çok şey anlatıyor. İşte bu iletişimden aldığım mesaj benim için çoğu zaman onlarca, yüzlerce kişiyle teker teker konuşarak elde ettiğim bilgiden çok daha önemlidir, çok daha isabetlidir, çok daha aydınlatıcıdır. Biz işte buna 'milletimizin irfanı' diyoruz.

 

 

 

 

Milletin irfanı çok farklı bir şeydir. İlim sahibi olursun ama irfan sahibi olamazsan bir hiçsin. İşte milletin irfan sahibi olması burada. Bu irfanı ne eğitimle ne makamla ne imkanla elde edemezsiniz, ölçemezsiniz. Zaman zaman özellikle yabancı medya mensupları bana siyasetteki başarımın, 14 yıldır Türkiye'yi nasıl yönetebildiğimin sırrını soruyorlar. Bu sır işte burada karşımda bulunuyor. Başarılarımı milletimle olan samimi muhabbetime, milletimin sahibi olduğu engin irfanı anlama ve ona tabi olma konusundaki isabetime borçuluyum."

- "Bu muhabbeti göremeyenin gönül gözü kapalı demektir"

Merhum Neşet Ertaş'ın "Dost elinden gel olmazsa varılmaz / Rızasız bahçenin gülü derilmez / Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez / Gönülden gönüle gider yar oy yol gizli, gizli" dizelerini okuyan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ülkemizin dört bir yanından gelen muhtarlarımızla Türkiye'nin tamamını temsil eden baş muhtar konumundaki cumhurbaşkanının arasındaki bu muhabbeti göremeyenin gönül gözü kapalı demektir. Gönül gözü kapalı olana da Rabbim şifa versin, bundan başka söyleyecek bir şey bulamıyorum." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Tüm siyasi hayatım boyunca şunu gördüm, biz milletimize hizmet için bir adım attıksa milletimiz bize üç adım, beş adım gelmiştir. Onun için millete efendi olmayacaksın, millete hizmetkar olacaksın. Bu sizin için de geçerli benim için de geçerli. Hiç millete afra tafra yapmaya gelinmez. Eğer millete afra tafra yaparsan bir seçimde getirir, öbür seçimde de gönderir, bu iş böyledir. Milletten bir adım kaçanlar hatta adeta koşarak, uzaklaşanlarsa kendilerine itibar etmediği için halka kızıyorlar. Halka niye kızıyorsun? Milletin değerleriyle, kültürüyle, tarihiyle kavga etmeyi bırakıp millete tabi olsalar mesele çözülecek. Öyle duvara 'Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir' demekle egemenlik milletin olmuyor. Milletin hakkına tabi olmakla egemenlik milletin oluyor, bunu iyi anlamamız lazım."

 

 

 

"Milletimizle aramızdaki kalpten kalbe giden o gizli yol var ya bizim gücümüzün de enerjimizin de motivasyonumuzun da kaynağı işte odur." diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Eğer bu yolun ne olduğunu, nasıl bir şey olduğunu merak edenler varsa, buyursunlar bir muhtarlar toplantımıza gelsinler şöyle aramızda oturup etrafı bir seyretsinler. Eminim ne demek istediğimi o zaman çok daha iyi anlayacaklardır."

Erdoğan, geçen haftaki Muhtarlar Toplantısı'nda Türkiye'nin yeni güvenlik anlayışı üzerinde durduklarını, artık tehditlerin kapıya dayanmasını beklemeyeceklerini, tehditleri kaynağında imha edeceklerini ifade ettiğini anımsattı.

Bu yeni güvenlik anlayışının Türkiye'nin, Suriye ve Irak'ta niçin bulunduğunun, daha etkin şekilde yer almak istediğinin en açık ifadesi olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık iş kapıya geldikten sonra müdahale döneminin bittiğini, şimdi ise bataklığı kurutma döneminin yaşandığı bir sürecin içinde bulunulduğunu kaydetti.

Erdoğan, demokrasiyle ilgili açılım süreci başlatıldığını, milli birlik denildiğini, çözüm süreci denildiğini ve netice alınmadığını vurgulayarak, bunların hepsinin birer adım olduğunu, Türkiye'nin anlaşılamadığını bildirdi.

Gaziantep'teki bir düğün töreninde, canlı bomba saldırısında 56 kişinin öldüğünü, 100 kişinin yaralandığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu olay artık bu işin bitiş noktası oldu." dedi.

 

 

 

Erdoğan, "Hemen 'Madem ki DEAŞ denilen bu terör örgütü burada böyle bir adım attı, şimdi biz, Suriye'ye yaptığımız ön hazırlıklardan sonra Cerablus'tan gireceğiz.' dedik ve Özgür Suriye Ordusu önde, arkasında lojistik destek bizde olmak üzere, Cerablus'a girildi. Cerablus'a, Cerablus halkı yerleşti." değerlendirmesinde bulundu.

Ardından Rai'ye girildiğini, Dabık'a doğru inildiğini ve DEAŞ'ın orada çok ciddi bir direnç gösterdiğini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dabık'ın da aşıldığını ve DEAŞ'ın orayı da terk etmek zorunda kaldığını vurguladı.

- "Halep'le ilgili sorunumuz yok ama itirazlarımız var"

Erdoğan, şimdi ise Dabık'tan El Bab'a doğru gidildiğine işaret ederek, konuşmasına şöyle devam etti: "Bu arada bir terör örgütü, PYD-YPG, ona karşı da gerekli mücadele nerede karşımıza çıkarsa o da veriliyor. Şimdi El Bab'tan Münbiç'e doğru... Bizim Halep'le ilgili şu anda bir sorunumuz yok ama itirazlarımız var. Bunu da muhataplarımıza söylüyoruz. Bunu Sayın Putin ile de görüştüm, 'Halep halkını artık huzura kavuşturalım.' dedim. Halep'te terör grupları... Bu terör gruplarına karşı müşterek mücadeleyi verelim ama Halep, Haleplilerindir. Bunu açıklamamız lazım. Halep'in üzerinde bir hesaba girmek doğru olmaz. Çünkü bizim Halep'le tarihi, kültürel, akrabalık bağlarımız var. Halep'te böyle bir işgal yapılacak olursa bu insanların gideceği tek yer var, Gaziantep, Kilis."

 

 

 

 

Türkiye'deki Suriyeli ve Iraklı sığınmacılara da işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kişilerin bakımını Türkiye'nin üstlendiğini, bunu birilerinin talimatıyla değil insani, vicdani, İslami bir görev olarak gördükleri için yaptıklarını aktardı.

Erdoğan, Batı'nın bu noktada bir destek vermediğine işaret ederek, "Başka yerlere veriyor ama Türkiye'ye verdikleri bir ciddi destek yok, söz verdikleri halde. Avrupa Birliği'nin verdiği söz var, ortada ciddi bir şey yok." dedi.

Şu anda Türkiye'nin harcadığı paranın faturalı olarak, 13-14 milyar doları bulduğuna dikkat çeken Erdoğan, bir o kadar da sivil toplum kuruluşları ve belediyelerin yaptığı harcamaların olduğunu bildirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Destek gelse de gelmese de biz bu bombaların altındaki kardeşlerimize kesinlikle bu desteği vereceğiz. Hatta şu anda çadır kentlerde, konteyner kentlerde bulunanlara vatandaşlık kapısını gerekirse açacağız dedik." ifadesini kullandı.

 

 

 

 

- "Her ne hikmetse meselenin üzerine gidilmemiş"

Türkiye'nin, 1984'ten beri Irak ve Suriye merkezli bölücü terör tehditleriyle başa çıkabilmenin yollarını arayan bir ülke olduğunu kaydeden Erdoğan, yakın tarihe kadar tedbirlerin hep eylemlerin ardından alınmaya çalışıldığını anlattı.

Asker ve polislerle mücadele yürütmeye gayret edildiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: "Halbuki terör örgütleri hem ülke içindeki hem de Irak ve Suriye gibi yerlerdeki üslerinde, serbestçe elemanlarına eğitim veriyor, lojistik yığınak yapıyor, hakimiyet alanları tesis ediyor. Bunlar ilk defa bizim tarafımızdan teşhis edilmiş, dile getirilmiş sorunlar değildir ama her ne hikmetse meselenin üzerine gidilmemiş, gereken önlemler alınmamıştır."

3 Kasım 2012 seçimlerinden bu yana ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenen kadronun başında bulunduğunu aktaran Erdoğan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak, ülkenin diğer meseleleri gibi güvenlik anlayışının değiştirilmesi konusunda da çok mücadele verdiğini anımsattı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, her seferinde karşılarına farklı engellerin çıkartıldığını, farklı mazeretlerin getirildiğini, bu arada 1 Mart 2003'te, Irak'ta başlayacak operasyona aktif şekilde katılınmasının önünü kapatan "Hükümet tezkeresinin reddi" gibi hataların yapıldığını belirtti.

"Çünkü ben özellikle oraya katılmamızın gereğine inanmıştım." diyen Erdoğan, o dönemde bunun çok büyük bir hata olduğunu ifade ettiğini aktardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında Meclis'te öyle bir irade ortaya çıktığı için Irak'taki gelişmelerin dışında kalındığını vurguladı.

Irak krizinin yaşandığı dönemde Türkiye'nin Irak'a girmesine Meclisten izin çıktığına işaret eden Erdoğan, daha sonrasında Irak vatandaşlarının Türkiye'nin buraya girmesini istemediğini, Türkiye'nin de bunun üzerine askerlerini çektiğini anlattı.

Erdoğan, Suriye krizi başladığında Türkiye'nin benzer şekilde aktif bir konumda yer almaya gayret ettiğine dikkati çekerek, "Ancak yıllarca bu sürecin de dışında tutulduk. Üstelik bir de ülkemize gelen milyonlarca sığınmacının yükünü tek başımıza üstlenmek zorunda kaldık. Sonunda baktık ki kimseden bize fayda yok, kendi projelerimizi kendimiz hayata geçirmeye karar verdik." diye konuştu.

Türkiye'nin bu kararı vermesine karşın önünde rahat bir hareket alanı olmadığına, dışarıdan olduğu kadar içeriden de kuşatılmaya çalışıldığına işaret eden Erdoğan, "Hükümetimizin ilk yıllarından beri attığımız her önemli adımda provokasyonlarla, bürokratik ve siyasi engellemelerle karşılaştık. 2005, 2006, 2007'li yıllarda gerek ordu ve yargı içinde yuvalanan birtakım kesimlerin gerekse siyasi muhalefetin yaralayıcı dilinin yol açtığı sorunları unutmadık, unutmayacağız." ifadesini kullandı.

- "Muhatabımız, terörle bağı olmayan bölge insanıdır"

Erdoğan, 2012'den itibaren Türkiye'yi bölgedeki hesapların dışında tutmak amacıyla köşeye sıkıştırmaya yönelik ne gibi hamleler yapıldığını çok iyi bildiklerini vurgulayarak, "Demokratik açılım olarak başlattığımız, 'Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi' ile bir adım öteye taşıdığımız, çözüm süreciyle de neticeye ulaşmayı hedeflediğimiz bölücü terör sorunundan kurtulma çabamızın nasıl sabote edildiğini hep birlikte gördük. Terör örgütünü süreçten geri çevirmek için uğraşanların derdi, ne bu ülkeydi ne de bu milletti. Onlar Türkiye'yi kendi içinde sıkıştırmanın derdindeydi." değerlendirmesinde bulundu.

Terör örgütü ve destekçilerinin de huzuru ve kardeşliği daimi kılmak için sunulan fırsatı, yeni terör eylemlerine hazırlık için kullanarak gerçek yüzlerini ortaya koyduğunu belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "İşte 53 Kürt kardeşimizin şehit edilmesinin ardında da 'sokağa çıkın' çağrısı yatmaktadır. Ölenler, Kürt kardeşlerimizdi. Öldüren? Onlar da Kürt'tü. Hani bunlar Kürtlerin temsilcisiydi? Nasıl temsilci bunlar? Bunları hep yaşadık, hep gördük.

Devlet ve millet olarak o tarihten beri örgütü de, güdümündeki siyasi kurumları da muhatap almıyoruz. Hiçbir zaman almadım,almam, almayacağım da. Benim insanıma, benim vatandaşıma saygı duymayana benim saygım yoktur, olmayacaktır. Bunun böyle bilinmesini istiyorum. Çünkü bizim muhatabımız artık doğrudan terörle ve terör örgütü ile bağı olmayan bölge insanıdır, onları temsil edenlerdir. Buna böyle bakacağız. İnanıyorum ki, bütün muhtar kardeşlerim de buna böyle bakmalıdır. Eğer böyle bakmazsanız, kusura bakmayın."

- "Yeşili bu kadar seven bir kişiyi kimse 'ağaç düşmanı' ilan edemez"

Gezi olaylarının bir grup tarafından birkaç gün içerisinde hükümeti devirmeye yönelik bir fırsata dönüştürülmeye çalışıldığına dikkati çeken Erdoğan, "Biz daha o günlerde bu sinsi oyunu gördük ve tavrımızı da ona göre belirledik. Mesele 'ağaç' veya 'yeşil' meselesi değildi." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, belediye başkanlığı döneminde sadece İstanbul'a 2,5 milyon fidan ve ağaç dikildiğini aktararak, "Yeşile bu kadar hasta olan, yeşili bu kadar seven bir kişiyi, bunun gayretini ortaya koyan bir kişiyi kimse ağaç düşmanı olarak ilan edemez. İktidarlarımız döneminde de hamdolsun Türkiye genelinde yeşillendirmeyle verdiğimiz mücadele dünyada örnektir." ifadesini kullandı.

"Bazı gafiller farkında olmasa da, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere çeşitli şehirlerimizde sokakları, meydanları işgale yeltenenler bunu bilinçli olarak yapıyorlardı." diyen Erdoğan, milletin de bunların karşısında durmasını bildiğini, net tavır koyulması ile birlikte de bu "sinsi planın" neticeye ulaşamadan bozulduğunu bildirdi.

Erdoğan, bu sürecin hemen ardından 17-25 Aralık emniyet-yargı darbe girişiminin geldiğini belirterek, "İkisi birlikte bunu yapmak istediler. Gezi'yi 'ağaç', 'yeşil' meselesi olarak pazarlamaya kalkanlar, bu darbe girişimini de 'hukuk,adalet' ambalajıyla millete yutturmaya çalıştılar. Hamdolsun milletimiz buna da itibar etmedi. Biz de arkadaşlarımızla birlikte hemen gerekli tedbirleri alıp, emniyet ve yargı içindeki örgüt mensuplarını süratle tasfiye ederek bu darbe girişimini sonuçsuz bıraktık." diye konuştu.

- "Bölgede yaşanan her hadisenin bizimle doğrudan ilişkisi vardır"

2014'teki mahalli seçimlerde milletin bu oyunu bozmasının tescilini gördüklerini aktaran Erdoğan, bu seçimlerde 2004'te yüzde 40, 2009'da yüzde 39 oy alan AK Parti'nin yüzde 46 oy ile rekor kırdığına dikkati çekti.

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise yüzde 52 ile bir kez daha Türk milleti tarafından ibra edildiklerini vurgulayarak, şu görüşlere yer verdi: "Milletimizle el ele vererek her defasında bu oyunları bozduk ama aynı zamanda bölgedeki gelişmelerde etkinlik kurma projelerimizi de sürekli ertelemek zorunda kaldık. Bunlar bize zaman kaybettiriyordu. Gerek Suriye'de gerekse Irak'ta hatta buna Mısır ve Libya, Filistin'i ilave etmek mümkün. Yaşanan gelişmelerin sonuçları bizim geleceğimizle doğrudan ilgilidir.

Kimse bu hadiselere 'o ülkelerin içişleridir' diye bakarak kendisini avutmasın, kandırmasın. Bölgemizde yaşanan her hadisenin bizimle doğrudan ilişkisi vardır. Geçmişte Bulgaristan'daki, Yunanistan'daki, Makedonya'daki soydaşlarımız, Bosna'daki, Arnavutluk'taki, Kosova'daki kardeşlerimiz sıkıntıya düştüğünde oralara 'Kendi iç işleridir' deyip sırtımızı döndük mü? Dönebilir miyiz? "

Erdoğan, Ukrayna'da olaylar başladığında Kırım'daki vatandaşların sıkıntılarını "Ukrayna ile Rusya'nın meselesidir" diyerek görmezden gelmediklerini, Gürcistan'da çatışmalar yaşandığında da "Kendi içişleridir, bizi ilgilendirmez." demediklerini aktardı.

Azerbaycan'da, Karabağ'da insanlar göz yaşı dökerken Türkiye'nin rahatına bakmadığına dikkati çeken Erdoğan Gana Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşmeyi hatırlatarak, "Aynı durum çok daha fazlasıyla, derinliğiyle Suriye, Irak için tüm Kuzey Afrika için hatta aşağıya doğru tüm Afrika için geçerlidir. Dün devlet başkanı eşiyle misafirimdi. Kendileriyle oturduk, öğle yemeği yedik ve biraz dertleştik. Türkiye'ye bakışları tabii ki çok farklı ama beklentileri de farklı. Öyleyse yükümüz ağır. Bu işi bir kenara bırakamayız." dedi.

Avrupa ülkelerinde yabancı düşmanlığının yükseldiğini ve buna ilk ve en sert tepkiyi kendilerinin verdiğini belirten Erdoğan, "Niçin; çünkü oralarda 5 milyonu aşkın Türkiye kökenli veya ülkemiz vatandaşı insanımız yaşıyor. Hatta buna Türkistan, Afganistan, Orta Asya gibi uzak coğrafyalardan gelerek, Avrupa'ya yerleşmiş kardeşlerimizi de ilave etmemiz gerekir. Onların da haklarını, hukuklarını gözetmek, sıkıntılarına çözüm bulmak bizim vicdani görevimizdir. Üstelik, Irak ve Suriye meselesini konuşurken vicdani duruşumuz yanında, tarihi ve hukuki haklarımızı da dikkate almak mecburiyetindeyiz." dedi.

Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Şimdi biz 'tarihi ve hukuki haklar' deyince, 'Lozan' deyince birileri çıkıyor, hemen 'Sizin Irak ve Suriye topraklarında gözünüz mü var?' diyor. Bugün bazı gazeteler baktım şunu söylüyor; 'Erdoğan, bir Misakımilli dedi, ortalığı karıştırdı.' Ben demedim, tarih bunu böyle kaydetti. Tarihin kaydına girmiş olan böyle bir gerçeği, biz unutacak mıyız? Bunları konuşmayacak mıyız? Bizim hiç bir ülkenin topraklarında gözümüz yok. Tam tersine biz bu ülkelerin topraklarında gözü olanlara, bu ülkelerde yaşayan kardeşlerimizi etnik ve mezhep esaslı ayrıştırmalarla yeni çatışmalara sürüklemek isteyenlere karşıyız. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz.

Her zaman söylediğim gibi, bizim fiziki sınırlarımız başkadır ama gönül sınırlarımız bambaşkadır. Avrupa'dan Afrika'nın derinliklerine, Akdeniz'den Orta Asya'nın uçsuz bucaksız bozkırlarına kadar tüm coğrafyalardaki kardeşlerimiz gönül sınırlarımız içerisindedir. Bizim için Balkanlar yüreğimizin bir yanı, Kafkaslar öte yanıdır. Hal böyleyken ısrarla bizim Irak ve Suriye'deki gelişmelerin dışında kalmamızı isteyenlerin iyi niyette olabilmesi mümkün müdür? Binlerce, on binlerce kilometre uzaklıktan geleceksin müdahale edeceksin, 'hakkım var' diyeceksin. Neymiş; 'oradaki merkezi yönetim davet etti, çağırdı onun için geldik.' Tamam da benim bir tarafta 911 kilometre sınırım var, öbür tarafta 350 kilometre sınırım var ve sınırlarım tehdit altında, yüzlerce insanım bu arada şehit oldu, öldü ama ben diyeceğim ki 'Elinizi kolunuzu sallaya sallaya girebilirsiniz.' Böyle bir şey olabilir mi? Ben Halep'i Gaziantep'den, Haseki'yi Mardin'den, Musul'u Van'dan nasıl ayrı görebilirim? Böyle bir çarpık bakışın hesabını ne ecdadımıza ne de torunlarımıza veremeyiz bunu böyle bilesiniz."

- Türkiye yer alacak

"Buradan bir kez daha ifade ediyorum, Türkiye, Irak ve Suriye'de yaşanan her gelişmenin içerisinde mutlaka yer alacaktır." diyen Erdoğan, "Terör örgütlerine karşı verdikleri mücadelede gerekiyorsa diplomatik ve askeri gücümüzle de oralardaki kardeşlerimizin yanlarında bulunmakta kararlıyız." dedi.

Erdoğan şunlara işaret etti: "İşte Suriye'de varız. Özgür Suriye Ordusu mensupları ile birlikte Cerablus'tan başladık, Rai'den Dabık'a kadar indik şimdi sırada El-Bab var. Birileri ısrarla Özgür Suriye Ordusu ve Türkiye'yi El-Bab'tan uzak tutmak istiyor. Tabii biz bu ısrarın gerisindeki niyeti biliyoruz. Biz, DEAŞ terör örgütü ile PYD/YPG terör örgütleri ile bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Bu çabanın gerisinde sınırlarımız boyunca oluşturulamayan terör koridorunu biraz aşağıdan da olsa tesis etme amacı var. Biz buna rıza göstermeyeceğiz. Hatta en kısa sürede Mümbiç'i PYD terör örgütünden temizlemekte kararlıyız. Ya çıkacaklar, terk edecekler Fırat'ın ötesine doğuya gidecekler, gitmedikleri takdirde gereğini biz yapacağız.

Biz Amerikalı dostlarımıza söylüyoruz, 'DEAŞ ile mücadele mi? Gelin beraber yapalım. Bizim ne PYD'ye ne de YPG'ye ihtiyacımız yok. Bunu beraber yapabiliriz.' Terör örgütünü neden yanımıza alıyoruz? Terör örgütünün iyisi kötüsü olur mu? Eğer DEAŞ'a 'düşman' diyorsanız, El-Nusra DEAŞ'a karşı savaşıyor ama siz El-Nusra'yı da o zaman terör örgütü ilan ediyorsunuz. Bu nasıl bir iş? Bize göre hepsi terör örgütü, iyisi kötüsü olur mu? Benim teröristim iyi, seninki kötü, böyle bir anlayış olamaz."

- "Mezhep savaşına izin vermeyeceğiz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sınır güvenliğinin sağlanacağının ayrıca Irak'ta bir mezhep savaşına izin vermeyeceklerinin altını çizerek şöyle devam etti: "Kilis'ten Kırıkhan'a doğru uzanan bölgeden ülkemize yönelik tehditleri bertaraf etmek için gerekirse orayı terör örgütlerinden temizlemeyi gündemimize aldık, alıyoruz. O bölgeden gelen teröristlerin ülkemizde eylem yapıp geri geriye Suriye'ye kaçmasına göz mü yumacağız? Unutulmasın ki bu mesele bizim için bir beka meselesidir. Artık terör örgütlerini güvenlik görevlilerimizin ve vatandaşlarımızın kanı, canı pahasına kendi sınırlarımız içerisinde kesinlikle karşılamayacağız. Ya ne yapacağız? Sorunu kaynağında çözeceğiz. Şu anda Suriye'de oluşturulmaya çalışılan her terör bölgesi, bize yönelik doğrudan bir tehdittir. Bunu adı ister DEAŞ olsun, ister PYD olsun, ister PKK olsun hangi isim olursa olsun fark etmez Türkiye'nin gözünde hepsi de bir an önce kafaları ezilmesi gereken terör örgütleridir. Diğer yandan Irak'ta da varız. Daha etkin şekilde var olmayı sürdüreceğiz, Musul'daki, Kerkük'teki kardeşlerimizi yalnız bırakamayız. Bizim tarihi, kültürel birlikteliğimiz var, akrabalık bağlarımız var. Irak'ın göz göre göre bir mezhep savaşına itilmesine rıza göstermeyeceğiz.

DEAŞ, İslam'ın Sünnilik yorumunu istismar ederek Müslümanları katletmişti, şimdi Irak'ta İslam'ın bu noktada Şiilik yorumunun istismarı üzerinden yine Müslümanları katledecek başka terör örgütleri sahaya sürülmeye çalışılıyor. Biz işte bu oyunu bozmak için mücadele ediyoruz. DEAŞ bahanesi ile bölgede 10 yılı aşkın bir süredir Müslüman kanı dökenlerin, şimdi aynı işi başka örgütler eli ile yürütülmesini istemiyoruz."

Türkiye'nin hem Suriye hem de Irak'ta etkin bir şekilde var olmak için geçerli her türlü gerekçeye sahip olduğunun altını çizen Erdoğan, buna rağmen sürekli ithamlara maruz kalındığını ve engellenmeye çalışıldığına işaret etti. Erdoğan, "Peki soruyorum; DEAŞ operasyonunda yer alan diğer ülkelere, bize çıkarılan engeller niçin çıkartılmıyor? Bunun cevabını versinler." ifadesini kullandı.

Erdoğan, "Bu tezgah eski Türkiye'de işleyebilirdi ama bugünkü Türkiye'nin böyle bir durumu kabul edebilmesi mümkün değildir." dedi.