26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Avustralya Büyükelçisi Larsen: ‘Türk ruhu’nu Çanakkale’de anladık

Avustralya Büyükelçisi Larsen: “Çanakkale’den dönen Anzak atalarımızın anlattıkları ve Atatürk’ün sözleri bize Türk ruhunu, Türklerin aslında ne kadar insancıl ve cömert olduğunu aktardı.”

MUSTAFA KARTOĞLU20 Mart 2017 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Avustralya Büyükelçisi Larsen: ‘Türk ruhu’nu Çanakkale’de anladık

Aradan 102 yıl geçti ama Çanakkale Zaferi’nin hatırası, kıymeti, derinliği ve değeri azalmadı Türkiye için. Hatta bugünlerde ‘ruhu’ daha fazla hissediliyor, yeniden güçleniyor.

Çanakkale Savaşları, sadece vatanını korumuş bizler için değil, ‘vatan savunması’nın ne demek olduğunu ve bir vatana sahip olmanın ne demek olduğunu anlamış olan ‘düşman’lar için de hala aynı değere ve canlılığa sahip.

Çanakkale saldırgan müttefikler için ‘geçilmesi gereken boğaz’, Osmanlı için ‘vatan’dı.

Ama üçüncü bir grup daha vardı; saldırı için hiçbir gerekçesi olmayan; ‘Australia-New Zealand Army Corps/Avustralya-Yeni Zelanda Kolordusu’, kısaltılmış adıyla ANZAC, Türkçe söylenişiyle Anzak…

11 bin 430 Anzak askeri, kendileri için nedeni olmayan bir savaşta Çanakkale’de can verdi.

Diğer savaşlardan farklı olarak, ‘nedensiz’ ölümlerini, Türkleri tanıyarak ve kendi ülkelerini ‘vatanlaştırarak’ anlamlandırdılar.

Bu anlam halen Avusturalya ve Yeni Zelanda’da yaşatılıyor.

Her yıl 25 Mart’ta bu ülkelerden gelen binlerce kişi Anzak atalarını anıyor.

Ve karşılarındaki Türklerin ‘kahramanlığını’ anlatan dedelerinin ne demek istediğini, Mustafa Kemal Atatürk’ün mermere kazınan sözlerinden daha iyi anlıyorlar: "Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Avustralya’nın Ankara Büyükelçisi James Larsen’i ağırlarken bunları hatırlattım.

Dünyanın en kanlı savaşlarından birinde karşı karşıya geldikten sonra, böylesi bir barış duygusu yaşayan iki ülke yok sanırım?

Bence de. Çanakkale’den sonra Türkiye-Avustralya halkları arasında çok ilginç ve derin bir saygıya dayalı ilişki kuruldu. Bu sıradışı bir durum. Atatürk’ün sözleri Avustralyalılar üzerinde çok büyük bir etki yarattı. Anladılar ki Türk halkı, korkunç savaşa rağmen ileriye bakmak, barış içerisinde yola devam etmek istiyor. Savaştan gelenlerin anıları ve bu duygular bir araya geldiğinde, bize Türklerin aslında ne kadar insancıl ve cömert olduğunu, Türk ruhunu bize aktardı. Bu saygı, hepsinin toplamıydı.

Anzak tarafından bakıldığında Çanakkale’nin ve Türkler’in anlamı nedir?

Avustralya için özellikle önemli; çünkü o zaman Avustralya çok küçük bir ülkeydi ve oransal olarak çok fazla Avustralyalı Çanakkale Savaşları’ndan etkilendi. Daha sonra Avustralya’da öne çıkan kişilere bakarsanız, pek çoğunun Çanakkale ile ilgili olduklarını görürsünüz.

Avustralyalı ve Türk askerler birbirleriyle düşmanlığı olduğu için savaşmıyorlardı. Uluslararası durumun ortaya çıkardığı bir durum yüzünden savaşıyorlardı. Bütün o kayıp yaşamlar bir hiç yüzündendi. Ve Türk askerleri şerefleriyle, büyük bir başarıyla kendi ülkelerini, vatanlarını savundular.

Ve savaşın acı yüzünün arkasında birbirlerini tanıdılar…

Avustralyalı askerlerin siperleri ile Türk siperleri birkaç metre yakındı. Birbirlerini duyabiliyor, birbirlerine yiyecek atabiliyorlarmış. Avustralyalı askerler hücum edecekleri zaman Türk askerleri ‘Gelmeyin, çıkmayın siperlerinizden. Öleceksiniz!’ diye bağırıyorlarmış. Çanakkale’deki Avustralyalılar arasında daha önce Osmanlı ordusunda Plevne ve Türk-Rus savaşında bulunmuş bir subay vardı, cerrah doktor Charles Ryan. Biz ona ‘Plevne Ryan’ deriz. Osmanlı madalyalarını ne Çanakkale’de ne de ölümüne kadar üniformasından çıkarmadı. Biz Avustralyalılar, Çanakkale’deki  savaş alanlarını neredeyse kutsal bir yer gibi değerlendiririz. Avustralya’ya geldiğinizde iki toplum arasındaki bu saygı bağını hissedersiniz.

Bu yıl Gelibolu’da yapılacak ‘Anzak Günü’ne nasıl bir katılım bekliyorsunuz?

2015’te Çanakkale Savaşları’nın 100. Yılı’ydı ve 8 bin 500 Avustralyalı geldi. Diğer yıllarda 2-3 bin arasındadır. 2016 özellikle çok zor bir yıldı ve Anzak Günü’ne katılımı etkiledi. Ancak bir süredir herhangi bir güvenlik tehlikesi yok. Umuyorum bu şekilde devam edecek ve insanların bakış açısı da değişecek. Ayrıca, 2016-18 yılları, Anzaklar’ın Batı Cephesi’nde, Fransa’da savaştığı yıllar ve katılım oralara yoğunlaşacak. O yüzden bir-iki yıl Türkiye’ye gelenler az olabilir. Ama genç Avustralyalılar için Çanakkale’ye gelmek bir yaşam tecrübesidir; gelecek yıllarda ziyaretler normal rakamlara ulaşır.

 

AVUSTRALYA’YA TÜRK ÖĞRENCİ BEKLİYORUZ

Türkiye-Avustralya arasındaki ilişkiler nasıl?

Benim için, bir büyükelçi olarak en önemli şey, bu tarihten gelen güçlü ve pozitif ilişkiyi günümüze taşımak. Askeri alanda ilişkilerimiz çok iyi, ekonomide daha fazla işbirliği yapabileceğimiz alanlar var. Ama özellikle Türk öğrencilerin Avustralya’ya gitmesini ve Avustralyalı öğrencilerin Türkiye’ye gelmesini teşvik etmek istiyorum. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ile de görüştüm, kesinlikle yapabileceğimiz daha çok şey var. Daha fazla Türk öğrenci görmeyi çok isteriz Avustralya’da.

‘O MADALYALARI ÇALMADIM, BENİM ADIM PLEVNE RYAN!’

Cerrah Charles Snodgrass Ryan (1853-1926)

Melbourne’da doğdu. Londra’da tıp eğitimi görürken, London Times gazetesinde, Osmanlı’nın 20 askeri cerrah alımı için yayınladığı ilanı görerek elçiliğe başvurdu. Plevne savunması ve Osmanlı-Rus-Türk savaşında görev aldı. Mecidiye nişanıyla ödüllendirildi. Avustralya’da ‘Plevne Ryan’ olarak tanınır. Yıllar sonra Çanakkale’ye gelen Anzak birliğinde doktordu. Ancak yaralı Türk askerlerini de tedavi etti. Anılarını yazdığı Kızıl Hilal Altında (Londra, 1897) kitabı, 2005’te İş Bankası Yayınları’ndan Plevne’de bir Avustralyalı adıyla yayınlandı. Ryan hakkındaki ikinci kitap ise BahçeşehirÜniversitesi Yayınları’ndan çıkan ‘Anzaklar Arasında Eski Bir Osmanlı Subayı.’

Dr. Ryan’ı araştırırken, TRT Okul kanalında bir kısa belgesele rastladım:

24 Mayıs sabah 9 saatlik ateşkes başlar. Taraflar siperlerinden çıkar, yaralılar ortaya getirilir. Bir Anzak doktor Türk yaralılara da bakmaktadır. Bir Türk subayı, Anzak doktorun göğsünde Osmanlı madalyasını görünce öfkeyle; “Şuna bakın” der, “Kim bilir hangi subayımızın cesedinden çalmış bu madalyayı.”

Bunu duyan Anzak doktor, bozuk bir Türkçeyle, “Zabit, zabit; ben bunu kimseden çalmadım. Bunu bana Plevne savaşında Osmanlı padişahı verdi. Benim adım Dr. Charles Ryan, ülkemde bana ‘Plevne Ryan’ derler. Siz de öyle deyin” der.

Bakış değişir, sohbet başlar. Ve ‘Plevne Ryan’ yaralı Türk askerlerini tedaviye devam eder…

‘TÜRK ASKERİNİN O YÜKSEK ŞEREF VE NAMUSUNU GÖRMESEM SAVAŞA DAYANAMAZDIM’

Dr. Ryan’ın anılarından:

“Türk askerlerinin sabır ve tahammülüne, yiğitliğine, vatanseverliğine yakından tanık ve hayran olmasaydım, benim çektiklerime kimse dayanamazdı…”

“Hiçbir uyuşturucu kullanmadan ameliyatını yapmak zorunda kaldığım bir Türk askeri, ben kesik bacağının derilerini sökerken, o bir taraftan yaralıların isimlerini, birliklerini yazmak üzere gelen yüzbaşının sorularına matanetle cevap vermekteydi. Bir süre sonra bu askerin Rus süngülerinin üzerine nasıl yiğitçe atıldığına da şahitlik ettim.”

 “Türkiye üzerine çöreklenmiş olan kara bulutlar arasında hala parlamakta olan yıldızları seçmekteyim. Çünkü silah arkadaşlığı yaptığım bu insanların sahip bulundukları yüksek şeref ve namus duygularıyla, eşsiz yiğitlik ve sadakatleriyle, üstün vatanseverlikleriyle gönlümde gururla muhafaza ettiğim üstün hasletlerine güvenim sonsuzdur.”