27 Nisan 2024 Cumartesi / 19 Sevval 1445

Yüzyılın seçimi

Türkiye ilk defa, sandıktan çıkan milli iradeye ipotek koyan vesayet unsurlarını aradan çıkararak, ülkeyi doğrudan yönetecek olan millet iradesini belirlemek üzere sandığa gidiyor.

24 Haziran 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Yüzyılın seçimi

29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin’in ilanıyla hayata geçen milletin kendi kendini idaresi, 13’üncü Cumhurbaşkanı ve 27. Dönem TBMM üyelerinin belirleneceği bugünkü seçimle ilk kez tam anlamıyla Türkiye’de egemen olacak. 27 Mayıs darbesinden sonra neredeyse her 10 yılda yapılan darbelerle boğulan millet iradesi,  Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle 100 yıllık vesayet sistemi, tarihin karanlık çöplüğüne atacak. Türkiye, “Halkın kendi kendini yönettiği demokratik bir sistem” olarak sunulsa bile ancak 1950’de yapılabilen ‘özgür ilk seçimle’ belirlediği liderlerini, 27 Mayıs 1960 darbesiyle vesayet sistemine kurban vermenin acısını uzun yıllar çekti. Milletin oyuyla yönetime seçtiği isimler, bugüne kadar iktidar olabildi ancak muktedir olamadı. 2014’te halkın ilk kez Cumhurbaşkanı’nı doğrudan kendini seçmesiyle yenilen vesayet sisteminin tabutuna son çivi bugün çakılacak. 

MENDERES’İ KATLETTİLER  

Merhum Başbakan Adnan Menderes, 1950 yılında ‘Yeter Söz Milletin’ diyerek geldiği iktidardan 27 Mayıs 1960 darbesiyle iktidardan indirildi. Vesayet odayları, uydurma mahkeme kararıyla da Menderes’i idam ederek millete gözdağı verdi. Karanlık odaklar, millet iradesinin ‘muktedir’ olabileceği bir sisteme karşı da ‘güvenlik sübapları’ kurdular. İktidarı kullanma gücü böylece, Anayasa Mahkemesi’yle yargıya, Genelkurmay Başkanı ile orduya ve iş dünyası, üniversiteler, sendikalar, medya arasında paylaştırıldı.12 Mart 1970’de  TSK’nın verdiği muhtıra ile de seçilmiş hükümetin yerine vesayet odakların belirlediği ‘teknokrat hükümet’ aracığıyla karanlık odakların fiilen yönetmeye kalkıştı. Başbakan Süleyman Demirel’in ABD Başkanı Richard Nixon’un “Haşhaş ekimini yasaklayın” isteğine uymaması ve sanayi hamleleri için Rusya ile yakınlaşması, 12 Mart muhtırasının temel nedeni oldu. 27 Mayıs 1960 darbesiyle meclis fesih edilmiş, anayasa değiştirilmiş olmasına rağmen seçimle gelen hükümetlerin yine milli irade doğrultusunda hareket ettiği görülünce vesayet, her partiden seçtiği isimlerle ‘Partiler üstü reform hükümeti’ ve koalisyonlar dönemini başlattı. 

DEMOKRASİYE ŞAL

Vesayetin atadığı başbakanlar yıllarca ülkeyi yönetti. Onlardan biri olan Nihat Erim’in “Gerekirse demokrasinin üzerine bir şal örtmeli” sözü, vesayet tarafından uygulamaya geçirildi. Askeri vesayet 12 Eylül 1980’de bilerek tırmandırılan ‘anarşi ve terör’ gerekçesiyle yönetime yine el koydu. Darbeci general Kenan Evren, “Darbe için şartların olgunlaşmasını bekledik” sözüyle terörü azdırdıklarını adeta itiraf etti. Meclis feshedildi, siyasi partiler kapatıldı ve liderler yasaklı hale getirildi. 27 Mayıs darbesiyle getirilen vesayet kurumlarına ‘anayasal güvenceye alınan’ MGK ve YÖK eklendi. MGK, halkın seçtiği başbakan ve bakanlar kurulunun hangi kararları alacağına belirleyen gölge bir kabineye dönüştürüldü. 

VESAYET EVRİM GEÇİRDİ 

Vesayet odakları, 28 Şubat 1997’de  MGK’da, millet iradesini muktedir kılmaya başlayan Başbakan Necmeddin Erbakan’ı devirdi. Vesayetin tüm odaklarının saldırısıyla yürütme ve yargı devre dışı bırakıldı. Türkiye, ‘Silahsız Kuvvetler’ tabiriyle harekete geçirilen sendika, dernek, üniversite, yargı, bürokrasiler aracılığıyla vesayet sisteminin evrimine tanık oldu. 

Rektörlerin, profesörlerin, işçi ve işveren liderlerinin, medyanın müdahalesiyle milletin inanç ve değerlerine saldırıldı. Fazilet Partisi’nden milletvekili seçilen Merve Kavakçı, başörtülü olduğu gerekçesiyle TBMM’den zorla çıkarıldı, vekilliği düşürüldü. ‘İkna odaları’ zulmünün mucidi İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Nur Serter, CHP milletvekili olarak Meclis’e girdi. 

EKONOMİK KUMPASLAR 

Vesayet sistemi, devlet organları ve kamu kuruluşlarının yanı sıra özel sektörde de yapılandı. Kağıt üzerinde bir işadamı derneği olan TÜSİAD, ‘tüzüğünün 2. maddesine’ dayanarak 1979 yılında gazete ilanları ve halkın temel gıda ihtiyaçlarını piyasaya sürmeyerek, Ecevit hükümetini düşürdü. TÜSİAD, Ecevit hükümetinin düşmesine hemen arkasından da 12 Eylül darbesinin gelmesine zemin hazırlayan ‘Şartları olgunlaştırdı’. 

DÖRDÜNCÜ SÜVARİ MEDYA 

Mahşerin dört atlısı gibi adeta vesayetin diğer bir kolu olan medya, Türkiye’de hükümetler düşürüp yenilerini kurdu. ‘Başkanlık sistemini’ gündeme getiren Turgut Özal’ı ‘Diktatör’ ilan eden Aydın Doğan medyası, aynı şeyi Recep Tayyip Erdoğan için de denedi. 28 Şubat sürecinde teröristbaşı Fetullah Gülen’in ağzından hükümete “İstifa et” çağrısı yaptı, haberleriyle darbe sürecini hazırladı. Medya patronu Aydın Doğan, evinde ağırladığı ANAP lideri Mesut Yılmaz›la hükümette yer alacak bakanları bile belirledi. 

VESAYETİN PARTİSİ DERİN CHP 

Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal, esayet sorununun çözümü için başkanlık sistemini en çok savunan liderlerden biriydi. ‘Diktatör’ ilan edilen Özal, ülkeye ve demokrasiye bağlılığı için gerekenleri yapacağını belirtti. Özal, başkanlık sistemi istemine yönelik uyarıyı aşıp tehdite giren açıklamalar yapan SHP Genel Başkanı Erdal İnönü için “İsmet İnönü, Menderes’i, oğlu da beni tehdit etti” diyerek, vesayetin siyasi odağına dikkat çekti.

MİLLET İKTİDAR DA MUKTEDİR DE OLACAK

Yurtdışındaki karanlık odakların FETÖ ile kalkıştığı Türkiye’yi işgal girişimi, vesayetin 100 yıldır baskı altında tuttuğu milletin sabrını tüketmiş ve millet 15 Temmuz’da darbeyi bastırarak kendi seçtiği liderine sahip çıktı. Türkiye, bugün sandık başına giderek ‘iktidar olmanın yanı sıra tam muktedir de olacak’ ilk Cumhurbaşkanı’nı seçecek.

‘SANDIĞA GÖLGE DÜŞÜRME’ KOROSU İŞBAŞINDA

Seçimde istedikleri sonucun çıkmayacağını görenlerin sandığa gölge düşürme çabaları ortaya çıkıyor. AGİT gözlemcilerin yaptıkları görüşmeler deşifre edildi. ‘Şaibe korosu’nu yine kendileri yalanladı. 

24 Haziran seçimlerinden istedikleri sonucun çıkmayacağını gören bazı odakların, seçimleri tartışmalı hale getirmek için yürüttükleri çabalar tek tek deşifre oluyor. Seçim gözlemcisi olarak Türkiye’ye gelen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) heyetindeki bazı isimlerin istenen sonucun çıkmayacağı belli olan seçimlere karşı kaos toplantıları yaptığı belirlendi. 

Seçilemeyeceklerini gören bazı Cumhurbaşkanı ve milletvekili adaylarıyla partiler de daha seçimler yapılmadan ‘şaibe korosu’na katıldı.  Başta CHP adayı Muharrem İnce muharrem İnce olmak üzere bir çok isim vatandaşların kafalarını karıştırmak için ‘sandıklara sahip çıkın’ çağrıları yaptı. Türkiye’deki seçimleri gözlemci statüsü ile izlemeye gelen AGİT heyetinin bazı isimleri, ‘şaibeli seçim’ algısı oluşturmanın ötesine geçerek, adeta kalkışma organize etmeye çalıştığı tespit edildi. Farklı parti ve adayların yanı sıra STK  temsilcileriyle görüştükleri güvenlik güçlerince belirlenen AGİT üyelerinin “seçim sonuçları netleştikten sonra muhalif kesimleri sokağa çekmek üzere geniş çaplı protestolar düzenleyin” telkininde bulundukları kaydedildi. Bazı AGİT gözlemcilerinin de Türkiye’de yerleşik yabancı misyon yetkilileriyle yaptıkları görüşmelerde alınan kararlar kapsamında, ünlü isimler üzerinden “seçimlere şaibe karıştığı” iddiasını pekiştirecek algı oluşturma çalışmaları yapılmasını istedikleri vurgulandı.   

GÜVENLİĞİ PARTİLER SAĞLIYOR

Türkiye’de kullanılan seçim sistemi birçok güvenlik önlemini de içeriyor. Oylar sandık başında, seçime katılan siyasi parti müşahitlerinin nezaretinde fiziken sayılıp, gözlemciler huzurunda tutanaklara geçiriliyor. Her siyasi parti seçim tutanakları üzerinden oy sayılarını anında görebiliyor. Bu tutanaklar YSK tarafından saklanıyor. Her türlü yanlışlığı giderecek elektronik sistemin dışında evraklar arşivlerde saklanıyor. Şaibe korosunu ise yine kendi parti ve yandaşlarının kurduğu ‘Adil Seçim Platformu’ yalanladı. Millet İttifakı’ndaki partiler ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının sandık güvenliği için kurdüğü ‘Adil Seçim Platformu’ aldıkları tedbirlerle birlikte seçim güvenliğinin tam olduğu yönünde bilgi verdi. 

HİÇBİR ŞÜPHE VE ŞAİBEYE MAHAL YOK

Adil Seçim Platformu adına yapılan açıklamada, “Türkiye sathında kurulacak 181 bin 869 sandığın yüzde 99,6’sında, seçmenin yüzde 99,9’unun oyunun  güvenliğini garanti edecek şekilde yaklaşık 415 bin sandık kurulu üyesi ve bugün itibarıyla yaklaşık 195 bin müşahit görevlendirmesi yaptık” denildi. Açıklamada özetle şöyle denildi: “Sandık başındaki görevlilerimiz eliyle tüm sandıkların ıslak imzalı birleştirme tutanaklarını platform bileşeni siyasi partilerin seçim merkezlerine ulaştıracağız. Adil seçim uygulaması ve  tutanak karşılaştırma sistemiyle seçim sonuçlarının hızla, hiçbir şüphe ve şaibeye mahal vermeyecek şekilde gerçek zamanlı olarak görülecek ve kamuoyu ile paylaşılacak.”

SEÇSİS SALDIRILARA KARŞI GÜVENLİ

HAVELSAN tarafından geliştirilen ve Seçim Bilişim Sistemi’nin (SEÇSİS) her türlü siber saldırılara karşı test edildi ve güvenli olduğu CHP dahil tüm partiler ve kesimlerce kabul edildi. SEÇSİS, 12 seçimdir kullanılıyor ve hiçbir zaafiyeti tespit edilmedi. Türkiye’nin tarihi seçimlerini izlemek için uluslararası 8 ayrı kuruluştan 415 gözlemci 24 Haziran için geldi. YSK bu kişilerin akreditasyonunu sağladı. Seçimlerin adil, özgür ve şeffaf bir ortamda yürütülüp yürütülmediğini gözlemlemek için AGİT’ten 234, AGİT Parlamenter Asamblesi’nden 72, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nden (AKPM) 35, Akdeniz Parlamenter Asamblesi’nden (AKDENİZPA) 10, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi’nden (KEİPA) 5, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi’nden (TÜRKPA) 15, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nden (Türk Konseyi) 21 ve Şanghay İşbirliği Örgütü’nden (ŞİÖ) 23 olmak üzere 415 kişi süreci takip edecek.

BİR OY ÇALINMASINA BİLE İMKAN YOK

16 Nisan anayasa referandumunda yine oyların çalındığı yaygarasını koparan CHP’yi yine bir CHP’li yalanlamıştı. Referandumdan birkaç gün önce CHP Başkanvekili Özgür Özel, HAVELSAN’ın geliştiridği sistemi överek “SEÇSİS denen sistemde herhangi bir hırsızlığa imkan yok. Aynı sistemi kurduk karşılaştırıyor. En ufak bir uyumsuzlukta alarm veriyor. Bir tane oyu çaldırmayacak güçte kararlılıkta ve organizasyondayız” demişti.