26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Öz’ün tercümanı söz

Konuşma ve söz, insanoğlunun en temel iletişim aracıdır.

İSTANBUL MÜFTÜSÜ PROF. DR. HASAN KAMİL YILMAZ26 Mayıs 2019 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Öz’ün tercümanı söz

İnsan gerek hem cinslerine karşı duygu ve düşüncelerini, gerekse yaratanına karşı dua ve niyazlarını sözle ifade ede gelmiştir. Bu yüzden insanlık tarihinde sözün ayrı bir yeri vardır. Sözün olduğu yerde bir söyleyen, bir de dinleyen vardır. Söyleyenin ifade gücü söze kuvvet verdiği gibi, dinleyenin idrak kabiliyeti de sözün değerini yükseltir. Hz. Mûsâ’nın sözünün gücünü arttırmak için dilindeki düğümlerin çözülmesini istemesi ve ardından Harun’la teyit edilmeyi talep etmesi çok anlamlıdır: “Dilimin bağını çöz, Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar, Ailemden de bana bir vezir-yardımcı kıl, Kardeşim Harun’u, Onunla arkamı kuvvetlendirip (bana destek çık)” 

Kişi, bir mânâ beyân etmek, bir hususu anlatmak, bir problem ve teori ortaya koymak isterse önce derdini anlatacak bir söz, ardından ise söylediklerini anlayacak akıllı ve seviyeli bir insan arar. Çünkü sözün değerini arttıran, sözü doğru anlayacak muhataptır. Bu yüzdendir ki bütün peygamberler ve fikir önderleri sözü doğru ifade edebilmek kadar doğru anlayacak insan hasreti içinde olmuşlardır. Sözün değeri, mânâsında ve söyleyenin gönül dünyasındaki derinliğinde saklıdır. Çünkü söz, kalbin tercümanı olan dilin terennümüdür. Duygunun kaynağı olan kalb ve onun tercümanı konumundaki dil, sözün değerini belirler. 

Söz, anlamayana değil, anlayana söylenir. Hatta “sözün uzunu ahmağa söylenir” derler. Sözü kısa söylemek istiyorsanız, anlayan bulacaksınız. Zira leb demeden leblebiyi anlayan için uzun söze hâcet yoktur. Ârife işaret kâfîdir; ârif olana beden dili, yüz ifadesi, göz ve kaş hareketi bile yeterlidir. Sözü anlamayan ya da yanlış anlayan insanın işi zordur. Çünkü “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” demişler. Bütün mesele sözü doğru söyleyecek ve söyleneni doğru anlayacak insan bulmaktadır. Bu, insanlığın hasretidir. Sözü anlayabilmek için göz ve kulaktan çok kalb ve gönül lâzım. Hz. Ali’ye (r.a.) isnâd edilen şöyle bir söz vardır: “Kalbden çıkan söz kalbe ulaşır. Ağızdan çıkan söz kulak duvarını aşamaz.” Bir söz gönülden çıkıyorsa mutlaka adresine, kalbe ulaşır. Sözün tesirli olabilmesi sâhibinin hem karakter ve şahsiyeti ile hem söz ve özünün bir olmasıyla yakından ilgilidir. Bir söz ağızdan çıkıyor ise kulak duvarını aşamaz. Söyleyen de önemli, dinleyen de. Söyleyenin gönülden ve samimiyetle söylemesi, dinleyenin de gönülden kulak vermesi son derece mühim. Nitekim Eşrefoğlu Rûmî der ki: Dil dudak deprenmeden sözden anlayan gelsin. Yumuşak söz söylemenin, hüsn-i muâmelenin beşerî münasebetlerde büyük etkisi vardır. Gönüller için, yumuşak söz kadar tesirli ve kurtarıcı başka bir şey yoktur. En öfkeli insana hilm ile yaklaştığınız zaman yumuşadığını görürsünüz. Onun için Allah Teâlâ Musâ ve Harun’a ‘Firavun’a gidin, doğrusu o azmıştır. Ona yumuşak söz söyleyin’ buyurmaktadır. Her söz herkese söylenmez. Çünkü söz ok gibidir, ağızdan çıktıktan sonra bir daha geri dönmez. Kişi, sözü söylemeden önce ona hâkimken, söyledikten sonra mahkûm olur. İmam Ali der ki: Söz senin esîrindir. Söyledikten sonra sen onun esîri olursun. Söylenecek sözün yerini ve mahallini bilmek de önemlidir. Sözü yerinde kullanmanın adı belâgat, güzel söylemenin adı ise fesâhattir. Konuşmanın hem beliğ hem de fasih olması için lafız ve mânâsının düzgün olduğu kadar yerinde olması gerekir. Yerinde söylenen söz çok ciddî tesirler icrâ eder. Bu mânâda sözün güç ve etkisini Yûnusumuz ne güzel dillendirir: 

Söz ola kese savaşı / Söz ola kestire başı 

Söz ola âğulu aşı / Yağ ile bal ede bir söz. 

Sözün yükselmesi için hem konuşanın, hem de dinleyenlerin seviyesinin yükselmesi lâzım. Seviye ne kadar yükselirse konuşulacak kelimeler, söylenecek sözler de o kadar artar. Kelime sayısının artması kültür seviyesini ve gelişmişliği; azalması da fakirlik ve kısırlığı gösterir. Dolayısıyla sözü ve dili geliştirmek, kültür ve birikimi geliştirmek demektir. Kişinin kalite ve özü, dil ve sözünün altında saklıdır. Konuşma ve sözü edebli olanın gönül dünyası da edeblidir. Kur’an’a muhatap olan insanın, Kur’an ahlâkıyla ve Hz. Peygamber’in hayatıyla şekillenmesi, sözünü de, özünü de değerli kılar. Öz değerlendikçe, söz de kıymet bulur. Çünkü söz, özün tercümanıdır.