19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Adnan Tanrıverdi: FETÖ’nün güçlenmesi 28 Şubat’ın vebalidir

TANRIVERDİ: 28 Şubat FETÖ’ye prim yaptırdı. İHL’liler engellenip kızlar okuldan atılınca insanlar saf düşüncelerle bunlara yaklaştı. Bu, 28 Şubat’ın vebalidir. 28 Şubat zihniyeti olmasaydı bu yapı bu denli örgütlenemezdi.

FADİME ÖZKAN26 Şubat 2018 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Adnan Tanrıverdi: FETÖ’nün güçlenmesi 28 Şubat’ın vebalidir

28 Şubat darbesi diğerlerinden farklı olarak toplumun sadece bir kesimine, dindarlara yönelik bir darbeydi. Dindar muhafazakar kesimi ezme, engelleme, darbeleme amaçlandı. Devlet görevlerinden atıldılar, okullardan atıldılar, İHL’li öğrencilerinin yolu kesildi, sermayeleri, siyasetçileri, medyası biçildi. Darbecilerin gerekçesi şu idi: “Gizli bir ajandaları var, devleti ele geçirecekler”. Bu FETÖ’nün hedefidir. Acaba FETÖ’nün bu hedefi ve varlığı fark edildi ve engellenmek istenirken bir el tarafından manipüle edilerek FETÖ yerine tüm dindarlara mı yöneltildi? Böyle bir şüpheniz değerlendirmeniz var mı?

1960 darbesinden itibaren, Cumhuriyet döneminin darbelerini incelediğimizde, her darbeden sonra müteakip darbenin hazırlığı için bir cunta oluşturulmuş. 60 darbesi bitip de darbeciler iktidarı sivile teslim ederken daha sonra tekrar dönüp de darbecileri yargılamasın ve sivil iradenin kontrolü devam etsin diye tekrar Silahlı Kuvvetlerin içerisinde darbeci cuntayı oluşturmuşlar. 1984’te Genelkurmay Özel Harp Dairesine tayin olmuştum. Tayinimden bir iki ay sonra PKK’nın örgütsel ve silahlı eylemleri başladı, Şemdinli saldırısı oldu. Bizim de Özel Harp Dairesi olarak özel kuvvetlerle ve asimetrik harekatla mücadele teknikleri uyguladığımız bir dönem. Ben kurmay yarbay rütbesindeyim, İsmail Hakkı Karadayı da Kara Kuvvetleri Personel Başkanı, tümgeneral. Bir iki ay geçmedi, onun mahiyetinden devre arkadaşım bir kurmay albay ziyaretime geldi ve dedi ki “darbeci bir cunta kuruyorlar, seni de istiyorlar”.

28 ŞUBAT’IN CUNTASI 1984’TE KURULDU

Ne demek bu?

28 Şubat’ın cuntası 1984’te kuruldu. ANAP 83 sonunda iktidara geldi. Kendi kurguladıkları siyasi parti kazanmadığı, ANAP seçimi kazandığı için, Turgut Özal İslami ağırlıklı veya mütedeyyin bir insan olması hasebiyle, hemen cunta hazırlandı.

Sizi niye davet ettiler?

Kendimden bahsetmek istemem ama sicilim önde, erken terfim var. Kritik yerlerde iradem dışında atamalarım olmuş, Özel Harp Dairesi’ndeyim. Özel Harp Dairesi seferberlik tetkik kurumları vs. gibi çok gizemli faaliyetleri yürüten birimlerin bulunduğu bir yer. Harp akademisinde öğretim üyeliği yapmışım. Özelliklerim nedeniyle ben de bulunursam cuntaya faydalı olabileceğim düşünülmüş olmalı. Olsaydım ben o cuntanın içerisinde, darbe sırasında tüm veya tuğ general olacaktım.

28 ŞUBAT CUNTASINA DAVET EDİLDİM

Evet, ama siz dindar birisiniz, sanıyorum TSK’da iken de öyleydiniz. Bu onları rahatsız etmiyor muydu?

Harp okuluna ben sivilden geldim, fen fakültesinde okurken girdim. Mülakatta babamın mesleğini sordular, imam dedim. Namaz kılar mısın dediler, evet dedim. O zaman böyle bir düşünce vardı, belki iktidarın yapısı itibariyle ya da herhangi bir cemaat bağlantımız olmadığı için. Ben normal mütedeyyin bir insanım, belki bir aşırılığım falan da olmamıştır. Ama neticede bir tehdit olarak görmediler beni.

İRTİCACI LİSTESİNİ ÖNÜMÜZE KOYDULAR

28 Şubat döneminde ne yaşadınız, neye tanık oldunuz?

28 Şubat’ta bir kısım uygulamalara karşı tavırlar aldım. 1995 Şubat’ıydı. Ben tuğgeneral rütbesinde tugay komutanıydım, Maltepe İstanbul’da. İzmit’teki kolorduya bağlıyız. Benden başka iki tugay daha var. Kolordu komutanımız merkeze çağırdı gittik, üçümüze de birer belge verdi. Bana verilen belge bir sayfa, başlığı yok, altında imza bloku yok, şöyle yazıyor: “Birliğinizdeki aşağıda ismi yazılı subay ve astsubaylar irticai faaliyette bulunmaktadırlar, bunlar ikaz edilecek. İkaza uymayanlar hakkında TSK’dan ihraç işlemi yapılacak. Bunlar hakkında işlem yapmayan amirler hakkında da işlem yapılacak”. Altında da 14 astsubay ile 4 subayın ismi vardı. Tugayı üç yıldır komuta ediyorum ve ben bu arkadaşların dindar yönlerini o zaman fark ettim.

FETÖCÜ OLMAYANLAR TSK’DAN ATILDI

Şaşırdınız yani…

Gerçekten şaşırdım. Özelliklerine baktığımız zaman, vatanına milletine sahip çıkan, takip kontrolsüz iş yapan kişiler. 1994’ün Aralık Şurasında alınmış karar, 95’in Şubat’ında bizlere izah ediliyor. İşte o zaman FETÖ elebaşı bir açıklama yaptı ve dedi ki “Başörtüsü teferruattır”. Ardından FETÖ’cülerin hanımları başlarını açtılar, ibadeti bıraktılar. Ramazan’da özellikle toplantılarda oruç tutmadığını belirten ifadelerde bulundular, yediler içtiler, dindar olmadıklarını ve ikaza uyduklarını gösterdiler. En azından ikaza uyanlar ve uymayanlar diye ayrım çıktı ortaya. Normal mütedeyyin ve bu örgütle bağlantısı olmayanların yaşantılarında bir değişiklik olmadı. Ve TSK’dan tasfiye edildiler.

ÇÖPLERİ KARIŞTIRAN, İNTİHAR EDEN OLDU

Size ismi verilen askerlerin kaçı ihraç edildi, kaçı kaldı?

95’te ben bu arkadaşlar hakkında müspet sicil doldurdum. Bunlar hakkındaki menfi kanaat değiştirilsin diye hepsi hakkında kanaatler doldurarak üst makamlara gönderdik. Başka olaylarda da benzer tutumlar aldık. Bu tabii bizim açımızdan da bir handikap oldu.

Nasıl bir handikap olarak geri döndü bu size?

Kara Kuvvetleri Sağlık Daire Başkanlığına tayin edildim. Branşım olmamasına rağmen bir sene sonra kadrosuzluktan emekli oldum. 1996’nın Ağustos’unda. Ben emekli olduktan sonra 95 Aralık Şurasında zannederim 44 kişi ihraç edildi. 20’si benim tugayımdandı. Onları tanıyorum, bu insanların hiç bir şekilde devlete zararlı herhangi bir şeyi yoktu.

Buna rağmen ihraç edildiler. Kazanılmış haklarını kaybettiler. Büyük mağduriyetler yaşadılar. İntihar edenler oldu, çöpleri karıştıranlar oldu. O yüzden emekli olduktan sonra diğer ihraç edilenlerin haklarının aranmasında kendimi hep vazifeli hissettim.  

FETÖCÜLER TAKİYYE YAPIP GİZLENDİLER 

FETÖ’cü askerlerin Fetulah Gülen’den gelen talimatla gizlenmeye, takiye yapmaya başladığı bu süreçte dindar ve masum insanların elendiğini gördünüz. İşte bunda bir kasıt olduğunu düşünüyor musunuz?

Bunu biz sonradan yorumladığımızda bu sonuca gidiyoruz. Yani o zamanlar dindar insanlara hangi cemaatten, hangi meşrepten diye bakılmaz, art niyeti aranmadan tamamen inançlarından dolayı, denirdi. Fakat 1995’te FETÖ’cüler dindar görüntülerini terk edince bir ayrım oldu ama yine çok fark edilmedi. Bir darbe geliyor, bunlar da tedbir olarak bunu uyguluyorlar gibi. Yani dıştan kumandalı uluslararası bir örgüt olarak görülmedi dindar insanlar tarafından. İnsanlara dini düşüncelerle, duygularla yaklaşıp “hizmet” adıyla dini eğitim ya da dini yaşantıyı koruma adı altında, esas dindarların tasfiyesi için bu yapının tezgah olarak kullanıldığı ve aynı zamanda TSK’yı ve bir kısım bürokrasiyi ele geçirmek amacında olduğunu 2000’li yıllardan sonra anlamaya başladık. Elebaşının Amerika’ya gitmesinden sonra dedik ki “böyle bir örgüt eğer dünyanın 160 ülkesinde etkili ise, okullar vs. açıyorsa, Türkiye’de bu kadar etkiliyse ve dünya hakimiyeti için mücadele veren bir ülkede bulunuyorsa bunun kullanılmaması mümkün değil, kullanılıyorsa da kendisinin bilmemesi mümkün değil”.

80’LERDE ASKERİ LİSELERE SIZDILAR

Bu yapı 70’lerin sonunda Komünizmle Mücadele gerekçesiyle ortaya çıksa da asıl aktif olduğu ve semirdiği yıllar darbe dönemleri. 80’lerde, 28 Şubat’ta ve 27 Nisan e-muhtırasıyla. Terörist başı Gülen’in musallat olduğu öğrencileri ısrarla askeri okullara yönlendirdiği dönemlere siz içeride nasıl tanık oldunuz? Gizli ajandaya sahip olduklarına dair bir emare ya da şüphe sezdiniz mi mesela?  

Aşağı yukarı 1986-87’den itibaren yoğun şekilde başlamış askeri liselere giriş. Bir şüphe oluşmadı ama. Belki gençler arasında olmuştur. Bu örgütün TSK içerisinde etkin olmaya başladığı sürelerde, belki rütbem, belki yaptığım görev bakımından böyle bir şeyin farkında değildim. Sonraki yıllarda tugay komutanıyken Kuleli Askeri Lisesi’nin bir diploma törenine davet edildiğimde -94-95 gibiydi galiba- şuna şaşırmıştım. Diploma törenine gelen ailelerden yüzde 80’i kapalıydı, ilk kez bu kadar tesettürlü insan olmasına şaşırmıştım. Fakat kim bilir 28 Şubat baskısına rağmen cemaat vs. demeden mütedeyyin insanlar buralara girebilmiş diye belki hoşumuza da gitmiş olabilir. O zamanlar belki de istihbarat kaynakları bunu tespit etmiş olabilir ama ben şahsen etmedim, duymadım da.

FETÖ’NÜN GÜÇLENMESİ 28 ŞUBAT’IN VEBALİDİR

FETÖ’nün 1980 darbesinden sonra askeri okullar üzerinden TSK’ya sızmaya başladığını ve nihayetinde 15 Temmuz 2016’da darbe yapmaya yeltenecek kadar üst kademelere çıktığını biliyoruz. Darbe girişimi sonrasında muvazzaf generallerin yarısı FETÖ’cü olduğu için ordudan atıldı. Böyle bir coğrafyada, böyle bir dönemde NATO’nun ikinci büyük ordusunun komuta kademesinin bir terör örgütü tarafından ele geçirilmiş olması FETÖ açısından bir tür başarı aslında. Soru şu: Türkiye’de darbe yaptıran güçle FETÖ’yü yerleştirenler arasındaki bağı gösterir bir işaret midir 28 Şubat?

Dindar insanlar irtica diye yaftalandığında ve bundan vazgeçecekler dendiğinde vazgeçecekleri şey neydi? Başlarını açmaları ve açıkta namaz kılmamaları. Peki, bu dindarlıklarına zarar verir mi, vermez. Demek ki böyle devam etsinler anlamına geldi o durum. 28 Şubat’tan 2007-2008’e kadarki sürede ailelerinde dahi dindarlık işareti olmayan talebelere yöneldiler. 95-96’dan itibaren askeri liselere de, harp okullarına da alınanlardan toplu aile resmi ve birinci derece yakınlarının ayrıca bireysel resmini istiyorlardı. Son 3 ayda çektirilmiş olması gereken. Annenin örtüsüne, babanın sakal bıyığına bakıyorlardı. Böyle olanları almıyorlardı. 28 Şubat’tan 27 Nisan muhtırasına böyle gitti. Bu baskı aslında yine FETÖ’ye prim yaptırdı. Bir taraftan toplum bu insanların farklı bir yöntemle de olsa silahlı kuvvetlerin içerisine girmelerini belki tasvip de etti. Bu durum, belki bunların toplumda prim yapmalarını sağladı. Dindar insanlar belki, çocuklarını hem üniversite okusun, hem dinini bilsin diye buraya yöneldiler.

DİNDAR İNSANLARI FETÖ YANILTTI

Yanıltıldılar yani?

İmam Hatiplerin önünün kesildiği, üniversitelerde kapalı genç kızlarımızın horlandığı bir dönemde bunlar prim yaptılar. Örgüt diye değil, dindar insan yetiştiriyorlar diye saf dini düşüncelerle yaklaşınca insanlar, yanıltılmış oldular. Bu, 28 Şubat’ın vebalidir. 28 Şubat zihniyeti olmasaydı, herkes inandığı gibi yaşayabilir bu yapı bu denli örgütlenemezdi. Bu denli talebe bulamaz, küçük yaştan itibaren onları şartlandırıp kendilerine uygun hale sokamazlardı.

YERLİ SAVUNMA SANAYİ AK PARTİ İLE BAŞLADI

Bugün Zeytin Dalı Harekatında kullanılan silah ve mühimmatın yüzde 80’ler oranında yerli üretim olması bağımsızlaşmaya başladığımızın mühim bir göstergesi. Savunma sanayiinde yerlileşme sürecimiz ne zaman nasıl başlıyor?

Kıbrıs Barış Harekatından itibaren kendimize yetecek bir kısım yatırımları yapmaya başladık ama esas itibariyle AK Parti iktidarıyla başladığını açık net görüyoruz. Savunma sanayi icra komitesinin üyeleri Başbakanın başkanlığındaydı. Son değişikliklerle beraber savunma sanayi müsteşarlığı Cumhurbaşkanımızın başkanlığında şimdi. Milli savunma sanayisinde bağımlılık varsa o ülkenin bağımsız olması mümkün değildir.

Türkiye kendi ihtiyacını ana muharebe vasıtası ve mühimmat olarak söylüyorum, kendi üretimiyle karşılanması için büyük gayret sarf etti. Mesela ağır sanayide bile, savunma ve havacılık kümelenmeleri oldu. Normal savunma sanayi üretimi kontrol edildi. 5201 ve 3202 sayılı kanunlar var. Bunlardan 5201 sayılı kanun her yıl bu icra komitesinde silah olarak nitelendirilebilecek savunma sanayi ürünü olacakları listeler. Bu listeyi üretenler kontrol edilir. Aynı zamanda üretilenleri de, satışı ve yurt dışına çıkış seyri de kontrol altındadır. Savunma sanayimizi hem kendimiz kontrol ederiz hem uluslararası savunma sanayi üreticileri de yaparlar.

Nasıl bir kontrol bu?

Kontrol mekanizması BM konseyinin kararlarına göredir. Silahsızlanma Sözleşmesi, Cenevre Sözleşmelerinin hükümleri ve ülkelerin kendi ikili anlaşmaları içinde olur. Diyelim ki herhangi bir ülke ile savunma sanayi ürünü üretmek konusunda işbirliği yapacağız. O ülke bunun kritik malzemelerini bize verecek durumdaysa bunun dağıtımını, nasıl kullanılacağını, satımını ihracatını vs kendi haberi olmadan olmamasını ister. Ambargo koyan ülkeler vardır veya üreten ülkelerden kendilerinin ambargo koydukları vardır. O bakımdan savunma sanayi kontrollüdür. Kontrollü olunca ülkeler ambargo koyabilirler, dolayısıyla müstakil, milli bir harekat yapacağımız zaman bunun üretici ülkeleri bizim o harekatımızı engelleyebilir. O halde bunu kendimiz üretmemiz lazım düşüncesi ile ana muharebe vasıtalarında ve mühimmatta yerli üretim gelişti.

ERDOĞAN BAŞARAMASIN DİYE SABOTE ETTİLER

ASELSAN, HAVELSAN gibi teknoloji üretim alanlarında peş peşe intihar süsü verilmiş cinayetler işlenmişti. Savunma sanayisinin millileşme sürecinde FETÖ o alanda neler yaptı? FETÖ temizliği için nasıl bir mücadele yürüdü?

Orada sadece FETÖ yoktu. Şahit olduğumuz olaylar var. İdeolojik olarak Cumhurbaşkanımızın siyasi partisini veya görüşünü benimsemeyip orada makam, mevki sahibi olmuş insanlar içinden “bu projeyi bir sene önce bitireyim de Erdoğan’a mı yarasın” deyip işi engelleyen zihniyetten insanlar da var. Diyelim ki proje hızlandırılmaya çalışılıyor, takvim öne alınmaya çalışılıyor ama bazı kişiler Tayyip Erdoğan başarılı olmasın diye ülkenin geleceğini de riske sokuyor. FETÖ’nün bağlı olduğu ABD’nin gücü bu alanda nasıl tecelli ediyorsa ona göre bu yapıyı da mutlaka kullandı. Ayağımızdaki bu bağlar artık çözüldü. Silah yapıyorsunuz, fazla mesai yapıp takvimleri öne alabilirsiniz. Böyle olunca hem projeler geliştiriliyor, AR-GE sistemi birleştiriliyor. Savunma sanayinde AR-GE ayrı ayrı değil artık. Bunlar birleştiğinde projelerin daha hızlı gerçekleşme imkanı oluyor. Böylece inşallah biz belli bir sürede ana muharebe vasıtalarında uçak, gemi, helikopter, tank vs. de yapacağız.

HER ŞEYİ YAPACAK TEKNOLOJİMİZ VAR

Cumhurbaşkanı Erdoğan İHA’ların Afrin’deki, sahadaki başarısını övdükten sonra dedi ki “insansız tank da yağacağız” dedi. Şu an neler yapabiliyoruz tamamen yerli üretim?

Aslında teknolojimiz hepsini yapmaya muktedir. Motor konusunda bazı sıkıntılarımız var, o da bazı yerlerde bağımlı olduğumuz için. Bir de tabii yarın tank muharebe silahı olacak mı bunu da tahayyül etmek lazım.

Savaş yöntemleri değiştiği için mi?

Teknoloji savaşıyor. Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi insansız hava aracı nasıl varsa, insansız kara aracı da olabilir. Bu ideal bir hedef ama o hedefe ulaşıncaya kadar mutlaka bir zaman olacaktır. O zaman içinde de klasik silahlar kullanılacaktır. Dolayısıyla da bunları da üretmemiz lazım. Bunları ürettiğimizde belki teknolojik olarak o safhaya ulaşabiliriz, elektronik, siber savunma ya da siber taarruz olabilir. İnsansız kara araçlarımız, deniz araçlarımız olabilir. Cep denizaltıları var mesela, iki kişi ile kullanılıyor. Bunlar gelişirken klasiği bırakmamak lazım. Mesela bugün elektronik, akıllı mühimmatımız var. Akıllı mühimmatta sıkıntı çektiğimiz yerde klasik mühimmat stoklarımız dolu. Bir mermiyle yapacağınız işi 10 mermi atarak da yaparsınız.

Silah, mühimmat toplamının yüzde kaçı yerli?

İhtiyacımızı karşıladıktan sonra bütününe baktığımız zaman, yüzde 70 yerli diyebiliriz.

İSRAİL VE FETÖ HEDEF SEÇTİ

Ekranlarda çok sayıda emekli asker var. Siz farklısınız onlardan. Sivil alandaki bazı oluşumlara ön ayak olduğunuz için mi farklı göründünüz? Diğer emekli askerler hep önde ve her dediği kesin doğru olarak görülürken siz biraz da şüpheli şahıs gibi lanse edildiniz. Nasıl oldu bu? Yahut size nasıl görünüyor durum?

İdeolojik bakış var, her şeyden önce. İkincisi de insan üzülüyor gerçekten, çok temiz duygularla girdiğimiz bazı şeyler var. Küresel güçlerin yaptığı bir kısım faaliyetleri Türkiye için de yapmak için. Türkiye bölgesel bir güçtür, küresel güç olma yolundadır. O bakımdan kendi askeri birikimini, buna ihtiyaç duyan ilgi ve tesir alanındaki ülkelere vermek suretiyle ittifaklar oluşturabilir, düşüncesiyle hareket ettik. Ama bizim bu gayretimizi hedef alan okyanus ötesi ya da İsrail. Oradan başlayan hücum, maalesef ideolojik bakımdan farklı olmamız hasebiyle bir kısım muhalif medya tarafından aynen onların diliyle, biraz daha abartılarak bir tehdit algısı olarak kamuoyuna sunuluyor.

ABD SADAT BENZERİ ŞİRKETLERLE YÖNETİYOR

Gayesini anlattınız. Peki ne iş yapar SADAT?

SADAT misyon şirketidir her şeyden önce. Özel bir şirkettir, hissedarları olan, anonim bir şirket. 64 civarında hissedarı var.Esas projesi 1996’dan itibaren başladı. Bosna savaşı yeni bitmiş, Dayton anlaşması imzalanmıştı. 96’da emekli olmadan bir ay önce bir heyetle görevli olarak oraya gittik. Genelkurmay’dan bir grup olarak, başımızda Çetin Doğan vardı. Yolda bir olay anlattı, dedi ki “bize bir ABD’li savunma danışmanlık şirketi geldi”. Şirket lafını o zaman duydum, ki general rütbesindeyim. Meğer bu işler 1990’larda dünyada yayılmaya başlamış. O şirketin bir temsilcisi genelkurmaya gelip bize TSK’dan muvazzaf asker verin, diye teklifte bulunmuş. Öğrendik ki, bu şirket rahmetli İzzetbegoviç’e gidip demiş ki “Bosna ordusunu biz kuralım, eğitelim, donatalım size teslim edelim”. O da demiş ki, “Türkiye kabul ederse olur”. Bunun üzerine gelmişler bize. Bosna’ya gittik baktık ki engebeli ormanlık bir arazisi var. Ama zırhlı birlik kurmuşlar. Yanlış. Yine kendilerine bağlı olacak şekilde bir yapı kurulmuş. ABD şirketleriyle böyle bağımlılık üzerine bir düzenek kurulmuş her yerde. Danışmanlık yaparken, ordusunu kurarken, silahlandırırken, tehdit gösterip tehdide karşı size silah satalım, destek olalım derken. Komşuları birbirine tehdit gösterip silahlandırırken, o ülkelerde terör örgütleri üretirken. Halbuki müşterek tehdit var. Biz, bütünü düşünelim, İslam dünyasının ortak tehdidini bulup bu ülkelere danışmanlığı biz yapalım, komşularıyla ortak savunma sistemi oluşturacak tarzda ihtiyaç duydukları savunma sanayi ürünlerini ortak üreterek kendi kendilerine yetecek hale getirecek bir sistemin oluşturalım dedik. Bunu yaptık.

Hukuki statüsü nedir SADAT’ın?

Hukukçularımıza sorduk, dernek mi, vakıf mı olalım, şirket mi diye? Onlar dediler ki hizmet alacağız, hizmet satacağız, şirket olması lazım. Anonim şirket olarak kurduk, tabii kurarken de çok zorluk çektik. Hala zorluk var.

Bir benzeriniz var mı Türkiye de?

Misyon olarak yok. Ama benzer olarak kurulmaya çalışılan bir şirket oldu. Ne halde bilmiyorum ama nefes ister bu iş. Yaptığınız faaliyette müşteriniz hazır değil. Savunma sanayinde talimnamelerimiz, kitaplarımız vs. için evvela alt yapımızı oluşturduk, sonra ülkelere güven vermeniz lazım. Güven ortamı oluştu bugün. Ülkelerin ihtiyaç duyduğu bir kısım eğitim ve malzeme konusunda danışmanlık yapacak şekilde faaliyetleri oluyor.

BİR KAÇ İSLAM ÜLKESİNE HİZMET VERİYORUZ

Kaç ülkeye hizmet veriyorsunuz?

Bir kaç ülke var. İslam ülkelerinden hizmet verdiğimiz ülkeler var.  

Türkiye içinde herhangi bir faaliyetiniz var mı?

Hayır. Türkiye’de hem ferdi, hem de kurumsal herhangi bir şekilde hizmet alanımız yok. Ayrıca savunma sanayinin kontrol yasasını, savunma hizmet sektörü oluşturduk. Üretim sektörü değil, bir de hizmet sektörü oluşsun, silahı yapıyorsunuz, bu silahın yapılması gizli, peki bu silahın bilgileri askerlerin kafasında var, bunu başka tarafa verirse, kontrolü olsun diye AK Parti üzerinden kanun teklifi verilmesine katkı verdik. Mecliste şimdi.

CUMHURBAŞKANIMIZA BİLGİ NOTU HAZIRLIYORUZ

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olarak Cumhurbaşkanımıza nasıl bir hizmetiniz var?

Birikimimizi güncel, ileriye dönük olarak proje veya bilgi notu şeklinde sunuyoruz. Şunu unutmamak gerek. Devletin yetkili ve sorumlu organları var. Danışmanlıkta sorumluluk yok. Bir askeri harekatın, herhangi bir idari hizmetin yapılmasında Milli Savunma Bakanlığı var, Genelkurmay Başkanlığı var, Bakanlıklar var, Cumhurbaşkanımız var. Kararlar onlara ait, biz sadece Cumhurbaşkanımıza bilgi geçiyoruz. Herhangi bir mevzu üzerinde zaten geniş bilgi alıyor, bu arada biz de arz ediyoruz.

Başka asker başdanışman var mı?

Yok, ben tekim. Ama güvenlik politikaları başdanışmanı olarak Gülnur Aybet var.