26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

AK Parti Grup Başkanvekili, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan: Kılıçdaroğlu’nun belge sicili FETÖ’den

Turan: CHP, Kılıçdaroğlu’nun genel başkan yapıldığı günden beri normal bir parti değil. Atatürk’ün antiemperyalist partisi hiç değil. Türkiye karşıtı operasyon partisi. Kılıçdaroğlu’nun “belge” sicili tamamen FETÖ’ye dayalı.

FADİME ÖZKAN4 Aralık 2017 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
AK Parti Grup Başkanvekili, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan: Kılıçdaroğlu’nun belge sicili FETÖ’den

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 21 Kasım’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik ilk iddiayı ortaya attı. İddia, Erdoğan ve ailesinin yurt dışına para çıkarttığıydı. Bir hafta boyu ispata yönelmedi, 28 Kasım’da ise bazı belgeler gösterdi. Kılıçdaroğlu ne yapmaya çalışıyor.

Aslında bu olay, Kılıçdaroğlu’nun bize karşı yapmış olduğu ilk manevrası değil. Göreve geldiği ilk günden beri zaman zaman benzer iddialarla ortaya çıktıp altında kaldı ve maalesef hiçbir mahcubiyet yaşamaksızın yeni iddialarla ortaya çıkıyor. Hatırlarsınız, Bilal Erdoğan ile ilgili fotoğraftan bahsetmişti, dediler ki IŞİD liderleriyle fotoğrafları var. Sonra İstanbul’da bildiğimiz kebapçı çıktı fotoğraftakiler. Sayın Cumhurbaşkanımızın İsviçre’de banka hesabı var diye konuştu, hiç bir belge ortaya konmadı. Bunun gibi sayısız örnek var. Bugün de “belge” diye birtakım kağıt parçalarını elinde salladı. Bu iddiasının da yalan olduğu ilk andan itibaren ortaya çıktı.

 

Ben size karşı bir yalan atsam bir daha yüzünüze bakamam, mahcup olurum, kızarırım, yanınıza gelemem bile. Adamın öyle bir tarzı var ki yalanı ortaya koyuyor, bir gün değil bir dakika sonra yalan ortaya çıkıyor ve bir daha arkasına bakmadan hayatına devam edebiliyor. Özür dileyerek söylüyorum, bu kadar arsız olmak, bu kadar utanmadan hayatına devam etmek bizim siyaset kültürümüzde yok. Makamlar bugün var, yarın yok, hayat gelip geçiyor ve bunlar siyaset tarihimizde bir anı olarak kalıyor. Kılıçdaroğlu nasıl bir liderdi, nasıl bir adamdı diye dönüp arkaya bakıldığında arkasında milyon tane yalanın olduğu bir siyasi hayat bıraktı denecek. Kendi ailesine akrabalarına, siyasi hayatına en büyük haksızlık budur diye düşünüyorum.

KILIÇDAROĞLU YÜZDE 25’İ 26 YAPAMADI

Siyaset halkın önünde yapılan bir şey ve halk bu tür sahtekarlıkları aslında çok da affetmez. 2010’dan beri böyle bir kariyeri ya da sicili var ama genel başkan koltuğunda oturmaya devam ediyor. Siyaset bunu nasıl taşıyor?

Kılıçdaroğlu’nun göreve geldiği ya da getirildiği günden bu güne yedi seçim veya referandum oldu, tamamını kaybetti. Daha vahimi, kim olursa olsun bir lider değiştikten sonra toplumda bir beklenti olur. Kılıçdaroğlu geldiğinde CHP yüzde 25’ti, hala yüzde 25. Partisinin oyunu yüzde 26’ya çıkaramadı. Bir gram artmadı oyu. Oy verenlerin büyük çoğunluğu da anketlerde gördüğümüz gibi kerhen oy veriyorlar. İktidara kızıp oy veriyor, Atatürk’ün, İnönü’nün hatırası var diyerek oy veriyor. Aslında orada Kılıçdaroğlu’nun aldığı bir oy yok. CHP’nin kapısını kilitleseniz, hatırası var diye oy verecek bir grup insan var zaten. 25’i 26 yapamamak büyük problem aslında. Dolayısıyla yüzde 25 Kılıçdaroğlu’nun oyu değil. O olmasa da bu 25 alınacak. Başka bir kişi de genel başkan olsa o oyu CHP’liler verir. CHP’nin hatırası için, altı ok için verirler. Ama Kılıçdaroğlu oyunu yüzde 26 yapamadı ve yapamaz da! Bu milletin irfanı, izanı buna izin vermez!

GÜÇLÜ SİYASETÇİLER CHP’DEN KOVULDU

O zaman neden ısrar ediliyor onda? Neden bir değişim iradesi yok? 

Kılıçdaroğlu’ndan sonra partide bir yönetim tarzı değişikliği oldu. Kılıçdaroğlu’na kadar öyle ya da böyle milli duruşu olan, ulusal hassasiyeti olan, milliyetçi refleksi olan bir CHP vardı. Sayın Deniz Baykal’ın genel başkanlığı döneminde de öyle bir parti grubu vardı. Fakat Kılıçdaroğlu’nun operasyonla, kasetle genel başkan yapılmasından kısa süre sonra farklı bir yapı ortaya çıktı. Sorsam üç tane, beş tane genel başkan yardımcısı sayın, sayamazsınız. Bilinen yok doğru düzgün. O güçlü CHP’li siyasetçiler adeta kovuldu. Marjinal hareketlerden beslenen bir grubu genel merkeze getirdiler. Vekiller de değişti. Baykal döneminde  gördüğümüz ulusalcı CHP gitti, bambaşka alanlara hizmet eden bir CHP geldi. CHP adeta bir kliğin partisi haline dönüştü. Kılıçdaroğlu, parti içinde tüm sesleri susturdu. Bütün bunlar Kılıçdaroğlu’nun bir proje olduğunu ortaya koyuyor.

KEMAL BEYİN DİYET BORCU VAR

Ne olmadığını söylediniz ama bugünün CHP’sinin ne olduğunu da tanımlar mısınız?

AK Parti kurulduktan sonra bilindik manevralarla durdurulmak istendi. Genel Başkanının milletvekili adayı olması engellendi. Değişik kurumların vesayetiyle siyasete ayar verilmeye çalışıldı. AK Parti bunu kabul etmedi. Milletle beraber yol yürüdü. Seçimleri kazandı, tekrar iktidara geldi. Askeri vesayet, kapatma davası gibi yollarla AK Parti’yi dizayn edemediler. Bu ihtimal ortadan kalkınca muhtelemen derin akıl diye düşündüğümüz yapı CHP’ye bir operasyon yaptı. Dışarıya karşı “Yes, Sir” diyen bir AK Parti’nin olmaması, millet iktidarını hakim kılmaya çalışan bir AK Parti’nin olması derin akılın CHP üzerinden bir operasyona girişmesine sebep oldu. CHP’nin başındaki zatı bir kaset operasyonuyla değiştirdiler ve kendilerine diyet borcu olmasını sağladılar.

BUGÜNKÜ CHP ATATÜRK’ÜN ANTİEMPERYALİST PARTİSİ DEĞİL

Kılıçdaroğlu diyet borcunu ödemek için mi yapıyor bu siyaset dışı hamleleri?

Evet, bunun için yapıyor. Yoksa yaptıkları akıl alır gibi değil. Bu hamlelerinin hiçbir hesaba, hiçbir ahlâki kritere dayanmaması bundan kaynaklanıyor. Kılıçdaroğlu, bütün imkânlarını borçlu olduğu odakların talimatlarını yerine getirmek için harcıyor. Bakın CHP bizim bildiğimiz antiemperyalist Mustafa Kemal’in partisi değil artık. İnönü’nün Johnson’un mektubuna karşı verdiği tepkiyi hepimiz biliyoruz. Ecevit, haşhaş krizi döneminde ABD’nin karşısında egemenliğimizden asla taviz vermiyor. Bu isimler bir devlet adamının vermesi gereken tepkileri vermişler. Fakat yeni CHP yönetiminde böyle bir devlet adamlığı yok. CHP altı ok ilkelerine sahip, antiemperyalist bir parti falan değil. Belli amaçlar için dizayn edilmiş genel başkanından parti yönetimine kadar sadece marjinal gruplarla ilişkide olan bir parti. Kimi zaman DHKP-C’ye yakınlığıyla bilinenlerin, kimi zaman FETÖ’ye yakınlığıyla bilinenlerin, kimi zaman da küresel odaklara yakınlığıyla bilinenlerin gönüllü temsilciliğini üstleniyor. Daha bir kaç gün önce bir CHP vekili “Trump kazanıyor. Suudi Arabistan’da değişim başladı. Tayyip Erdoğan ve siyasal kadrosu da bundan nasibini alacak ve gidecek. Başka alternatif yok” diye konuşma yaptı. Düşünebiliyor musunuz, antiemperyalist olduğunu iddia eden CHP’nin yetkilisi bunu diyor?! Umudu, iddiası ABD operasyonu ile Erdoğan’ı göndermek. Bir insan bu kadar alçalabilir mi? Şunu diyebilirsin; “Seçime gidip kazanacağım ve Erdoğan’ı yeneceğim.” Ama “ABD’de şu adam kazanıyor, Erdoğan’ı gönderecek” demek hazin bir durum. CHP için utanç verici bir hadise. Ama bu sorun büyük oranda CHP seçmeninin sorunu.

DÜN TERÖRÜ KULLANANLAR BUGÜN CHP’Yİ KULLANIYOR

Ama bir şeyin de işareti herhalde?

Bakınız küresel sistemde ülkeleri dizayn etmeye çalışan yapılar, lobiler, aileler vardır. Bunlar kimi zaman FETÖ gibi yapıları, kimi zaman da DHKP-C gibi örgütleri kullanırlar. Gün geldi PKK’yı kullandılar. Üzülerek söylüyorum bugün kullanılan yapı CHP’nin bizzat kendisidir.

CHP bugün hemen yanı başımızda Sincan’da görülen FETÖ davalarına gidip, o davaları takip edebilecekken, gidip yurt dışındaki kumpas davalarda başrol oyuncusu oluyorlar. Vekilleri bu işin aktif savunuculuğunu yapıyor. Oradan polemikler üretip Türkiye’nin gündemine oturtmaya çalışıyorlar. Ortaya çıkan bu CHP fotoğrafı, farklı bir CHP’yle karşı karşıya kaldığımızı gösteriyor. Bizim yakın çevremizde akrabalarımızda da CHP’liler var. Bu insanların hiçbirinin derdi kumpas davalar değil. Onlar, Atatürk’ün partisine sahip çıkıyorlar. O CHP, bu CHP değil.

Düşünün ki, CHP “kontrollü darbe” söylemini Alman istihbaratı ve FETÖ ile aynı dönemde devreye soktu. Başlı başına bu durum bile, CHP’nin nasıl bir operasyona alet olduğunu ortaya koyuyor. AK Parti’siz, Tayyip Erdoğan’sız bir Türkiye oluşturmak isteyenlerle birlikte çalışıyorlar. Dertleri iktidar olmak değil. Küresel odakların hizmetinde Tayyip Erdoğan’ı yıpratmak. Hiçbir ahlaki değeri kalmayan, sadece iftira atan bir CHP var.

İDDİASIYLA DEKONTLAR ÖRTÜŞMÜYOR

Kılıçdaroğlu kürsüden bir tomar kağıt salladıktan hemen sonra ilk açıklamalardan birini siz yaptınız. Cumhurbaşkanı’nın avukatı belge sahte dedi, siz de meşru bir ticari belge. Sanki bir tenakuz varmış gibi oldu. O bilgiyi nasıl elde ettiniz ve nedir belgenin içeriği?

Bakınız ben o gün Cumhurbaşkanımızın avukatıyla ve ismi geçen şahısların önemli bir kısmı ile görüşerek ne olduğunu anlamaya çalıştım. Ortaya çıkan bir şey var, o iddiaya konu olan insanlar diyor ki, “biz dışarıya bir gram para göndermedik.” Biz bunu söyledik. Kılıçdaroğlu ise ısrarla para gönderildiğini söyledi. Aynı günün akşamında kendi vekilleri de zaten bizi doğruladı. CHP İstanbul Milletvekili Ali Şeker, Kılıçdaroğlu’nun elindeki kağıt parçalarından çektiği fotoğraflardan birini sosyal medya hesabına koydu. Bir Türk bankasından başka bir Türk bankasına yurt içine para transferi var. Yani Kılıçdaroğlu’nun elindeki dekontlarla iddiası asla örtüşmüyor. Avukat sonra sahte diye açıklama yaptı. Haklı çünkü iddia ile belge arasında ilgi yok. O yüzden sahte diyor. Örneğin nüfus cüzdanımı elime alıp size göstersem ‘ey Fadime Hanım bana borcunuz var, bu da senedi” dersem resmi belge göstermiş olurum ama bunun konu ile alakası olmaz. Kılıçdaroğlu’nun salladığı kağıt parçalarının da iddiasıyla hiçbir alakası yok. Belge gerçek mi, değil mi mahkeme inceleyip karar verecek. Ama net olan şey, gösterdiği kağıt parçalarının iddiasıyla bir ilgisinin bulunmadığıdır.

İKİ TÜRK BANKASI ARASINDA RESMİ İŞLEM

Sizin ilk gün söylediğiniz de buydu?

Açıklama yaptığımız ilk gün kimi basın organları, “Bak resmi belge itirafında bulundu” diye haber yaptılar. Hayır, dediğim şey şu, elindeki kağıt parçası bir makbuz ya da resmi bir dekont olabilir. Ama bu dekont ya da makbuz iddiasını desteklemiyorsa, bir anlamı yoktur. Kaldı ki belge dediğiniz kağıt parçalarını dağıtın inceleyelim dedik. “Dağıtıyoruz, dağıtacağız” diye diye Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma açtığı günden bir gün sonrasına kadar beklediler. Kaldı ki bahsi geçen şirketin avukatı da kendilerine böyle bir para gelmediğini ifade ettiler.

KASETLE GELEN DEKONTLA GİDEBİLİR

Neden böyle yaptılar?

Siyasi gündemi boğmaya, ortamı bulandırmaya çalışıyorlar. “Belge” etrafında kendilerince bir gizem yaratmak için uğraştılar. Meclis’in sadece bu konu etrafında çalışması için Meclis Araştırması açılmasını istediler. “Araştırma Komisyonu kurulsun belgeleri o zaman açıklayacağız” diyerek Meclis’i bile tehdit ettiler.

Dekontlar dağıtıldıktan sonra inceledik ve gördük ki, ilk gün bahsettiğimiz gibi yurt dışına bir para transferi yok. Türk bankaları arasında yurt içine bir para transferi var. Elindeki dekontu bile doğru düzgün okuyamayan bir siyasi akılla karşı karşıyayız. Aklıma şu geliyor, acaba CHP’de kavga var ve bir klik Kılıçdaroğlu’nu kandırıp, ona hata yaptırtıp saf dışı mı bırakmak istiyor. Çünkü bu kadar temel bir hatayı Kılıçdaroğlu bile yapamaz.

Kaset operasyonuyla gelen genel başkanın bir dekontla gitmesi gibi bir durum mu bu?

Aklıma gelmiyor değil. Çünkü belge diye gösterdiği evrakın bahsettiği konuyla bir alakası yok. Hatta tam zıttı. Acaba sonrasında “bizi mahcup ediyorsun, yanlış yapıyorsun, partiyi zayıflatıyorsun” diye parti içinden bir itiraz sesi mi yükselecek? Bunu merakla bekliyorum.

PKK-FETÖ NEDEN YAPTI İSE CHP DE…

Kılıçdaroğlu grup toplantısında dedi ki, “ben swift nedir bilmem, arkadaşlarıma sordum öğrendim”. Soru şu: CHP’nin akli unsurları bu kadar büyük bir iddiada bulunmadan önce masa başına oturup, bu belge nedir, kaynağı nedir, gerçek midir, ne amaçla kullanılmaktadır, acaba biz burada piyon olarak mı kullanılıyoruz, bunu getirenler bizi mi kullanıyor diye çalışıp tartışmaz mı? Bunun siyasi, ahlaki ve hukuki müzakeresini kendi içinde yapmaz mı?

Siz çok iyi niyetlisiniz. Hala CHP’yi bir parti olarak düşünüyorsunuz. Az önce anlatmaya çalıştığım gibi CHP şu an bir parti falan değil. İktidara gelmek isteyen, hükümet kurmak isteyen, Türk ekonomisini, siyasetini, demokrasisini büyütmek isteyen bir parti falan değil. Türkiye’nin uluslararası alanda itibarını bozmaya çalışan, hükümet gitsin de ne olursa olsun, Türkiye’de her türlü sıkıntı olsun diyen bir partiden bahsediyoruz. Böyle bir partinin oturup da sağduyulu bir şekilde, bu belge doğru mudur, değil midir iddiasını tartışması mümkün değil. Böyle bir rasyonaliteleri yok. Şunu sorabiliyor musunuz? FETÖ bunu neden yaptı? Ya da DHKP-C bunu neden yaptı diyebiliyor musunuz? Önü arkası hesap edilmeyen adımlar var. FETÖ’de de, DHKPC’de de, diğerlerinde de aynısı var. Şu an CHP’nin geldiği yer de burasıdır. “Neden yaptı” sorusu CHP için artık çok anlamlı değil.

CHP SİYASETEN İNTİHAR ETTİ

İntihar eylemi mi bu?

Bir siyasi intihar eylemi. Kamikaze.

CHP’nin kurumsal olarak sahip çıktığı dekontları Kılıçdaroğlu’na kim vermiş olabilir?

Bakınız ticari kurallar çerçevesinde bankacılık kanunu var. Ticaret kanunu var. Bir defa ticari sır kavramı var. Bu sırrı bozmak hem banka açısından hem de yapanlar açısından önemli suçlar. Bunların cezası var. İkincisi, “bankadan istedim onlar da verdi” ya da “vatansever bürokratlar verdi” tarzında cevap verilecek belgeler değil bunlar. Kaldı ki “vatansever bürokratlar” neden 6 yıl beklemişler? Anlıyoruz ki, FETÖ’nün bir dönem sık kullandığı, sahte delil, adam dinleme, delilleri bekleyip zamanı gelince birileri aracılığıyla kullanma metodlarını son dönemde CHP kullanmaya başladı. Can Dündar’ın savunmasını hatırlayın. Bir CHP’li bir vekili işaret etmişti. Peki o vekile görüntüleri kim vermişti? Bunun bir FETÖ kumpası olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla o gün görüntüleri veren kimse bugün dekontları veren de odur. CHP’nin bir parti olmaktan çıkıp, uluslararası güçlerin uzantısı haline gelmesi iddiasının delili de aslında budur. Kılıçdaroğlu’nun “belge” sicili hep FETÖ’ye dayandı. Bugün de farklı olduğunu düşünmüyorum. 90 yıllık CHP’nin geldiği yer bu olmamalıydı

“YES SİR” DİYECEK ADAY ARIYORLAR

Bu 2019 cumhurbaşkanlığı seçimini etkilemek için yapılan bir operasyon mu?

Aynen öyle düşünüyorum. Sözüm ona Tayyip Erdoğan aday olamayacak. Onun yerine de uzlaşmacı (!), dengeci “Yes, Sir” diyen birilerini aday yapmaya çalışacaklar. Niçin? Uluslararası arenada “Yes sir” diyen bir Türkiye’ye ihtiyaç duyduklarından ötürü. “Yes sir”, “Hiçbir işe burnunu sokma, dediklerimizi harfiyen uygula, bölge politikalarına sesini çıkarma” politikasıdır.

‘Yes Sir’ü diyecek aday kim, henüz bilinmiyor ama yeri hazırlanmaya, daha doğrusu boşaltılmaya çalışıldığı anlaşılıyor. O aday CHP içinden mi çıkacak, AK Parti içinden mi?

Halkın güya kabul edeceği, halkın kendi dinamiklerine daha uygun olduğunu düşündükleri birini bulmak isteyecekler. Tabii ki AK Parti’li birinin olması toplumsal taban açısından daha kıymetli onlar için. Zaman zaman birçok dedikodu çıkarıyorlar. Kimi zaman AK Parti içinden birilerine parti kurduruyorlar, zaman zaman AK Parti’ye yakın isimleri başka partilerin yanında konumlandırıyorlar. Ama daha önceki deneyimlerden de biliyoruz ki hiçbir girişimden sonuç alamadılar. Yine benzer operasyonlar yapacakları kanaatindeyim. CHP’nin mevcut yapısının Türkiye’yi temsil etmesi oldukça güç. İster istemez Türkiye toplumunu bilen, toplumsal uzlayışı yakalayabilen insanlar bulmaya çalışacaklar. Ama siyaset hesapla, kitapla, senaryoyla olan bir iş değil. Siyaset meydanda yapılan bir iş, halkla yapılan bir iş. Şimdiye kadar dedikleri tutsaydı 40 tane başbakan değişecekti, 40 tane cumhurbaşkanı değişecekti. Böyle bir şey yok. O yüzden bunlar 2019’da Tayyip Erdoğan aday olmasın diye güya yolsuzluk, otoriterlik, sertlik gibi iddialarla operasyon yapmaya çalışacaklar.

OPERASYONEL ODAK CHP OLDU

Kılıçdaroğlu’na bu belgeyi veren kaynak, ki daha önce başka benzeri belgelerde üretti ve Türkiye’yi bununla sıkıştırmak istedi. Demek ki devamı da gelecek çünkü CHP de devamı gelecek diyor. Onun yerine ne gelecek?

Onun yerine ne geleceğini bilmiyoruz. Eskiden FETÖ’nün medya organlarının yaptığı işleri CHP kürsülerden yapmaya başladı. Operasyonel odak CHP oldu. Bugün Türkiye’ye karşı böylesine küresel operasyonlar yapılmaktayken CHP’nin de bu şekilde davranması elbette bir iyi niyet göstergesi değil. ABD’de Halkbank davası sürerken CHP’nin bu şekilde davranması CHP’nin geldiği yeri gösteriyor. Reza Zarrab’a ABD’deki dava sürecinde ne rol verildiyse, Kılıçdaroğlu’na da içeride o rol verildi.

Türkiye’de Gezi ile, 17/25 Aralık yargı darbesi ile, MİT TIR’ları kumpası ile, hendek terörü ile, 15 Temmuz hain darbe girişimi ile sonuç alamayan malum örgütler, devletler, küresel odaklar, Türkiye’de adeta taşeron kullanmayı bırakıp kendileri işe koyulmaya başladılar. Taşeronlarla iş yapmak sonuç vermeyince kendileri dümenin başına geçtiler. Ama kimseden korkumuz yok. Liderimizin öncülüğünde milletimizle beraber yol yürümeye devam edeceğiz.

Bakınız, Türkiye’yi İran ambargosunu delmekle suçluyorlar. Türkiye, BM’ye üyeolduğu için BM ambargolarına uyuyor. Ama Türkiye, ABD’nin bir eyaleti değil ki, ABD ambargolarına uymakla yükümlü olsun. Türkiye, İran’la ticaret yapmış. Bu ticari ilişki, üçüncü bir ülkeyi neden ilgilendiriyor? 2019’a giderken, Tayyip Erdoğan’ı ve onun şahsında Türkiye’yi zayıflatacak bir operasyon devreye sokuluyor. Böylece 2019’da Sayın Erdoğan’ın adaylığını engelleyeceklerini düşünüyorlar.

2019 İÇİN HAZIRLANIYORUZ

Cumhurbaşkanı ve AK Parti nasıl yönetecek bu süreci? 2019 belli ki erken geldi ve çok sert başladı. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine dönük nasıl bir planlama var?

Geçmiş seçim dönemlerinde de gerginlikler yaşadık. Ancak 2019, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine ilk geçiş olacağından ve bir daha da dönüş olamayacağı için mevcut sistemin devamını isteyenler her türlü gerginliğe yönelecekler. Ama bizler hazırız. Daha çok gayret edeceğiz. Tüm toplumsal kesimlere ulaşacağız, derdimizi anlatacağız, tabınımızı genişleteceğiz.

TÜRKİYE’NİN KADERİ ERDOĞAN’IN KADERİ

Köprüden önce son çıkış.

Dolayısıyla 2019 seçimlerini vesayet sistemi için bir varlık yokluk mücadelesi olarak görüyorlar. O yüzden Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmaması için tüm güçleriyle saldıracaklar. Bu kadar sert başlamasının sebebi bence bu. Kılıçdaroğlu’nun da daha şimdiden birtakım evraklarla, yanlış bilgilerle bu işlere başlamış olması bunu gösteriyor.

CHP’nin kendi tarihine de ihanet edercesine dış güçlerle ittifak ederek bu işi yapmaya başlamış olması 2019’un çok sert geçeceğini gösteriyor. Zerre kadar şüphem yok. Tüm operasyonların aksine bu millet Tayyip Erdoğan’a sahip çıkacaktır. Bu millet Tayyip Erdoğan’ın ruhunu, vicdanını, akıl dünyasını iyi tanıyan bir millet.

Türkiye’nin kaderi Tayyip Erdoğan ile özdeşleşti bir anlamda. Tayyip Erdoğan’ın zayıflaması Türkiye’nin zayıflaması haline geldi. Tayyip Erdoğan’ın güçlü olması Türkiye’nin güçlü olmasına bağlı hale geldi. Eğer 15 Temmuz’da Tayyip Erdoğan gibi güçlü bir lider olmasaydı, bu millet o lidere güvenmeseydi sokağa çıkar mıydı?

Küresel odaklarla işbirliğine girmekten çekinmeyen kesimler, 2019’u bir yerli ve millilerle gayri milliler arasında bir seçime dönüştürüyor. Bir tarafta sadece milletine güvenenler varken, bir tarafta küresel mahfillerde planlanan operasyonlara teşne olanlar var. AK Parti şu ana kadar nasıl milletiyle beraber yol yürüdüyse bundan sonra da öyle devam edecek. 80 milyonu kucaklayacağı, derdini anlatacağı, iddiasını ortaya koyacağı bir söylem kullanmaya devam edecek.

TABANDA DAVA BİLİNCİ VAR

AK Parti teşkilatı, tabanı nasıl görüyor bu süreci?

Bizler, teşkilatlarımızdan ayrı düşünen, onlardan ayrı davranan bir siyasal hareket değiliz. Tüm kararlarımız mahalla teşkilatlarından en üst kademelere kadar tartışılarak istişare içinde alınır. Ortak akıl bunu gerektirir. Bunca yıldır başarılı olmamızın temel nedeni de buna dayanıyor. Geçmişte muhtıralar, parti kapatma davaları, bürokratik vesayet, 15 Temmuz hain darbe girişimi karşısında AK Parti teşkilatları nasıl ki dava bilinciyle partilerine ve liderlerine sahip çıktılarsa bugün de aynı duygularla çalışıyorlar. Bütün küresel operasyonlara karşın Türkiye, AK Parti öncülüğünde, Tayyip Erdoğan liderliğinde demokratik yürüyüşünden vazgeçmeden yeni Türkiye’yi inşa etmek için çalışacak.

Bir de Fadime Hanım, kapatın AK Parti’yi, çıkarın Tayyip Erdoğan’ı Allah aşkına geriye ne kalıyor? Ekonomik büyümeyi, demokratik kazanımları kim koruyup geliştirecek? Kemal Kılıçdaroğlu mu? Kılıçdaroğlu mu Türkiye’nin önünü açacak? Bugün kendi başarılarını da aşan, Türkiye’de demokratik siyaset kültürünü yaygınlaştıran AK Parti’den başka bir alternatif mi var? Böyle bir vizyon ortaya koyan var mı?