26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Yard. Doç. Dr. Yalçın: Erdoğan Beyaz Saray’da çivi gibi konuştu

Trump’ın konuşması güçlü değildi. Bir şey söylemek istemediği için böyleydi. Erdoğan’ın konuş-ması ise çivi gibiydi. Her kelimesi ince ince düşünülmüş, büyük bir özgüvenle yerine yerleştirilmiş. Diplomatik açıdan çok iyiydi.

Fadime Özkan22 Mayıs 2017 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Yard. Doç. Dr. Yalçın: Erdoğan Beyaz Saray’da çivi gibi konuştu

DÜNYAYA BEYAZ SARAY'DAN DUYURDUK: YPG'Yİ VURURUZ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Trump ile 16 Nisan'da Beyaz Sarayda görüştü. Hem iki ülke arasında kötüleşen ilişkiler, hem de Trump’ın görüşme öncesinde –Ankara’yı rahatsız etme pahasına- YPG’ye silah hibe edilmesi kararını imzalaması görüşmeye dair merakı artırmıştı. Görüşme gerçekleşti. Flu alanlar netleşti. İki devlet de anlaşamadıkları konularda anlaşamadıklarını kesinleştirdi ama Türkiye, güvenliğin gerektirdiği her noktada YPG-PKK'yı vuracağını da tüm dünyaya Beyaz Saray'dan duyurmuş oldu. Görüşmenin içeriğini, sonuçlarını ve olasılıkları İstanbul Ticaret Üniversitesi öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Hasan Basri Yalçın ile konuştuk. Yalçın'ın "Ulusal Güvenlik Stratejisi" adıyla yayınlanmış önemli bir kitabı bulunuyor.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan 16 Nisan günü ABD Başkanı Trump ile Beyaz Sarayda görüştü. Hem iki ülke arasında giderek kötüleşen ilişkiler hem de Trump’ın görüşme öncesinde –bunun Ankara’yı rahatsız edeceğini bilmesine rağmen-YPG’ye silah hibe edilmesi kararını imzalaması görüşmenin içeriğini ve akıbetini daha da merak edilir kılıyordu. Beklentiler ve ifade edilenler açısından görüşmeye dair değerlendirmeniz nasıl?

Görüşmede çok sürpriz olmadı. Türkiye son kez beklentilerini Amerikalılara iletmek istedi. Amerikalılar da bunun üstünü örtmek için elinden geleni yaptı. Türkiye’nin Obama yönetiminden büyük şikayetleri vardı. O dönem kurulmuş olan Suriye siyasetinin devam ediyor oluşundan rahatsızdı. Obama gitti ama bürokratları görev başında. Ve Türkiye’ye zarar vermeye devam ediyorlar. Tipik bürokratlar gibi gözleri kendi görev alanlarından başka bir şey görmüyor. Rakka’yı temizlemekten başka bir şey düşünmez oldular. Sonrasında ne olacak? Rakka temizlense bile Suriye ne olacak? Buna dair hiçbir fikirleri yok. Siyaseten buna Amerikan hükümetinin yani Trump’ın karar vermesi gerekir. Fakat Trump bu işlerden o kadar uzak ki Suriye’de Amerika’nın nihai tavrının ne olacağına dair hiçbir fikri yok. Bu da bürokratik hâkimiyetin yolunu açıyor. Türkiye de bunun farkında. Trump’a bu anlamda son bir uyarı yapıp son kez resmi görmek istedi.

ŞİMDİ NE OLACAK?

Trump’tan ümit var mı?

Maalesef şimdilik yok. Kendi iç siyasetinde kavga gürültü içinde iktidarını bile kuramayan Trump Suriye’ye karşı neredeyse bütünüyle ilgisiz. Ama Türkiye diplomatik anlamda gidilecek tüm yolları gitti. Kendi üstüne düşen kadarıyla bu meseleyi çözümlemeye çalıştı. Fakat diplomasinin sınırları var. Amerikan tarafı şimdilik tutturduğu ezberden vaz geçmeyecek. Bu nedenle de Türkiye kendi yolunu çizecek. Evet, Başbakan’ın dediği gibi Amerika ile savaşacak değiliz. Çok doğru. Fakat Amerikalılar da bizimle savaşacak değil. Ve aslında Amerika ve Türkiye zaten üstü örtülü bir savaş veriyor. Üstü örtük savaş da devam edecek gibi. Amerika PYD ile iş tutmaya devam edecek. Türkiye de bunu boşa çıkarmak için mücadele verecek. Zaten ziyaret öncesi de çok büyük beklenti yoktu. Ama en azından diplomatik yolu tüketmek önemliydi. Şimdi işimize bakalım. Başka yollar arayalım. Bir devlet kendi işini kendi görebildikçe güçlenir. Kendi çıkarlarını kendisi savundukça müttefikleri için daha cazip hale gelir. Maliyetli ve yorucudur ama Türkiye bu sürecin içinde yoğrulacaktır.

DİPLOMATİK NEZAKET ÇERÇEVESİNDE

Görüşme sonrasında iki devlet başkanı da diğerine ve görüşmeye dair pozitif şeyler söyledi, iyi ilişkiler konusunda kararlılık ifade edildi ama anlaşmazlık noktalarında uzlaşmak için aynı senkronizasyon ne kadar sağlandı?

Görüşmeler tipik bir diplomatik nezaket çerçevesinde geçti. Merkel’in Amerika ziyaretinde olduğu gibi bir diplomatik skandal yaşanmadı. Yani her şey çok normaldi. İki devlet başkanı da birbirlerine sıcak davrandılar. Zaman içerisinde bu ilişkinin gelişmesi bile beklenebilir. Ama devletler arası ilişkilerde kişisel bağlantılar nadiren sonuç üretir. Devlet başkanları iyi ilişkiye sahip olsalar da, devlet düzeyinde çatışma olabilir veya devlet başkanları birbirinden nefret etse dahi devletler düzeyinde samimi pozlar vermek zorunda kalabilirler. Devletlerin davranışlarını liderler arası ilişki belirlemez genelde. Aksine devletler arası ilişkiler bireysel ilişkileri daha çok belirler. Obama’ya dair tutumumuzu hatırlayın. Hepimiz kendisini pek bir sıcak bulmuştuk ama şimdi kendisine dair fikir ve duygularımız hiç de iyi değil.

ÇİVİ GİBİ BİR METİNDİ

Trump YPG ve FETÖ konusuna değinmedi, PKK ve DEAŞ terörüyle mücadelede Türkiye’yi desteklediğini vurgulamakla yetindi. Cumhurbaşkanı Erdoğan netti ama: "YPG'nin muhatap alınması, uluslararası mutabakata uygun değildir" dedi. Trump ise "Türkiye'nin istediği silah siparişleri için çalışacağız. Türkiye ile ilişkimizi hiç kimse yenemeyecektir" diye konuştu. Trump'ın sözünü ettiği siparişler, silahlı insansız hava araçları ve 109 Skorsky helikopter... Halbuki Erdoğan’ın kast ettiği, ABD’nin PKK’ya verdiği silahlar… Neye yordunuz bunu?

Trump’ın konuşması yalnızca tarihi referanslarla dolu bir konuşmaydı. İçerik olarak güçlü değildi. Ve aslında bir şey söylemek istemediği için böyleydi. Konuşmanın neresinden bakarsanız bakın çıkaracağınız sonuç kabaca şu olur. “Biz PYD konusunda kararlıyız. Siz de buna razı olursanız iyi olur. Bunun dışındaki konularda eksiklerimizi biliyoruz. Teröre destek verdiğimizi de ima edebileceğinizi de biliyoruz. Ama bu konu açılmasın diye umuyor ve geçiştirmeye çalışıyoruz.” Trump bütün o tarihi referansların altında aslında bunları ima etti diyebiliriz.

Öbür taraftan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması çivi gibiydi. Uzun süredir gördüğüm en iyi diplomatik metinlerden biriydi. Her kelimesi ince ince düşünülmüş. Ve büyük bir özgüvenle yerine yerleştirilmiş. Amerika’ya yaptıkları işin teröre destek vermek olduğu bir kez daha söylenmiş oldu. Rahatsızlık dile getirildi. Fırsatını bulduğunda Türkiye’nin kendi başının çaresine bakacağı iması yapıldı.

BEKLENTİLERE NOKTA KOYDUK

Hem heyetler arası hem liderler arası görüşmelere bakarak ne diyebiliriz peki; nokta mı, virgül mü, noktalı virgül mü, nedir Türkiye-ABD ilişkileri açısından?  

Bence bu görüşme Türkiye’nin beklentilerin açısından bir nokta oldu. Yeni Trump yönetiminden de şimdilik bir beklentiye girilemeyeceği açığa çıktı. Bir umut vardı. Belki Trump Obama’dan farklı davranır diye düşünülebilirdi. Fakat Trump’ın kendisi siyasal bir iktidar sergileyebilecek konumda olmadığından bir tavır takınamıyor. Bu nedenle beklentilere nokta koyduk. Ama mücadele yeni başlıyor. Kurda sormuşlar ensen neden kalın diye. Kendi işimi kendim görürüm demiş. Madem müttefikleri işe yaramıyor. Türkiye de sert bir mücadeleye hazır olmalı. Bu beklentiden kurtulmuş olmak önemli. Şimdi herkes ne yapacağını gayet iyi biliyor.

YPG konusunda Türkiye ABD’yi hiç mi ikna edemeyecek?

Şimdilik edemeyecek. PYD Rakka’da büyük bir başarısızlığa uğramadıkça veya Türkiye Suriye’de kritik başarılara ulaşmadıkça Amerika ikna olmayacak. Amerika elindeki planın yürüyeceğine ve maliyetsiz olduğuna inanıyor. Maliyetli ve işe yaramaz olduğunu görürse ancak o zaman durum değişir.

ABD'LİLER SURİYE İÇİN ÖLMEZ

Şu noktayı netleştirelim isterim: "PKK’ya ihtiyacın yok, DEAŞ’a karşı mücadeleyi Fırat Kalkanı modelinde ÖSO ve biz yapabiliriz" mi dedi Türkiye ABD'ye? Bu önerinin ABD açısından işlevselliği nedir?

ABD’nin elinde hazır kullanabileceği bir kara gücü var. Kendi aldığı pozisyonu savunurken, neden yeni bir güç kuralım zaten elimizde bir kara gücü var. Ve bunu istediğimiz şekilde kullanabiliriz, diye düşünüyor. PYD’nin bu işe çok yatkın olduğunu söylüyor. Kendi açısından çok da haksız olduğunu söyleyemezsiniz. Amerika nihayetinde Türkiye’nin önceliklerine sahip değil. Yapmak istediği tek şey Rakka’yı temizlemek ve bunu bir askeri başarı olarak sunmak. Hem de hiçbir maliyete katlanmamış olacak. PYD güçleri savaşacak Amerikalılar arkadan destek verecek. Irak Savaşı’ndan bu yana Amerikalılar asker kaybı konusuna çok soğuk bakıyorlar. Amerika toplumu da Suriye’de zayiat verme fikrinden çok uzak. Suriye sıradan bir Amerikalı için uğruna ölünecek bir coğrafya değil. Hiç olmadı. Stratejik değeri de çok yüksek değil. Aksine enerji tüketen bir girdap gibi.

ABD PYD'Yİ ZAYIF OLDUĞU İÇİN SEÇTİ 

Şöyle ya da böyle bölgede ama Amerika. Neden burada o zaman?

Amerikalılar diğer ülkelerin bu cenderede birbirlerini tüketmesini istiyor. Eğer Rakka gerçekten temizlenirse çok ucuza bir zafer kazanılmış olacak. Amerikalıların PYD’yi başka aktörlere tercih etmesini belirleyen bir diğer şart ise PYD’yi oluşturan Kürt grubun aslında Suriye’deki en zayıf grup olması var. Nüfus bakımından Kürtler Suriye’de büyük bir çoğunluğu oluşturmuyor. Aksinde bugün PYD kontrolündeki bölgede dahi azınlık konumundaydılar. Nüfusu en yüksek olan gruba Amerika’nın destek vermesi riskler barındırır. Mesela Sünni Araplar çoğunluk grup olarak gerektiğinde Amerikan kontrolünden çıkabilirdi. Fakat PYD en küçük grup olarak hiçbir zaman Amerika’ya karşı bağımsız bir tavır alamaz. PYD’nin Suriye’de var olmak için Amerika’dan başka dayanabileceği hiçbir adres yok. Yani Amerika’ya mahkûm. Bu nedenle Amerika PYD’nin güvenilebilir bir ortak olduğunu düşünüyor. Nüfusu çoğunluk olan ve uygun şartlar doğar doğmaz Amerika’ya sırtını dönebilecek Sünni Arap gruplar çekici partner olmuyor.

Aynı şekilde Amerika Türkiye’yi istemiyor. Çünkü Kuzey Suriye’de Türkiye’nin daha etkin olması Amerika’nın kontrolünü zayıflatabilir. Amerikalılar kendi cephesinden baktıklarından en çok savaşacak ve en kolay kullanılabilecek PYD’yi tercih ediyor.

ABD TÜRKİYE'Yİ KAYBETMEKTEN KORKAR

ABD açısından, Türkiye'de PKK'ya karşı Ankara'yı, Suriye'de DEAŞ'a karşı YPG'yi -üstelik Türkiye'ye rağmen- destekleme politikası sürdürülebilir bir politika mıdır?

Aslında son derece mantıksız bir kavramsallaştırma. Hepimiz çok net biliyoruz. PYD PKK’da başka bir şey değildir. Bunu Amerikalılar da gayet iyi biliyor. Ama bilmezden geliyorlar. Çünkü şu an tek odaklandıkları şey Rakka meselesi. Bu çerçevede her şeyi göz ardı edebiliyorlar. Ama Türkiye’yi de kaybetmekten korktuklarını düşünüyorum ben. Mesele o kadar basit değil. Amerika dahi olsanız ince hesap yapmak zorundasınız. Her bölgede ortaklık ettiğiniz müttefiklerinizi göz ardı edebilirsiniz belki ama onların tamamen kopmasını da istemezsiniz. Henüz Amerika’nın Suriye’ye dair net bir tutumu yok. Öyle bir tutum aldığında Türkiye gibi aktörlerle anlaşmak zorunda kalabilir. Türkiye’nin razı olmadığı bir sonuç veya bir PYD koridoru uzun vadede sürdürülebilir değil.

PYD PKK'DAN DAHA BÜYÜK TEHDİT

E o halde neden...?

Ama Amerikalılar Türkiye’yi ikna etmek istiyor. Şu an Türkiye ses etmesin istiyor. Sorun çıkarmasın. Sonra bakarız havasındalar. Bu esnada Türkiye’nin de ikna edilmesi lazım. Türkiye’nin yıllardır savaştığı terör örgütü PKK değil mi? Biz de size ona karşı destek vermeye devam edelim. Siz de bize ses etmeyin diyorlar. Ama Amerikalıların yine anlamazdan geldikleri başka bir şey daha var. Bugün PYD PKK’dan daha önemli bir tehdit. Türkiye PKK ile zaten kendisi mücadele eder. Yeter ki Amerika gölge etmesin. Görüldüğü gibi Türkiye PKK’nın üzerine sert tedbirlerle yürüdüğünde PKK çözülüveriyor. Ama PYD güçlendikçe PKK da PYD’ye dönüşür. Şu an PYD PKK’ya bağlı gibi görünüyor. O zaman PKK PYD’ye bağlanır. PKK PYD’nin Türkiye kolu oluverir. Harflerin önemi yok. Türkiye’nin sınırındaki tüm bu terör oluşumları tehlikedir. En yakın olanı ve en güçlü olanı en büyük tehlikedir. Türkiye bunun farkında. Bu nedenle PYD ile PKK’nın ayrıştırılıyor gibi olmasının hiçbir anlamı yok.

ÖNÜMÜZDE İKİ YOL VAR

ABD Rakka operasyonu için PKK’yı silahlandırmaya, PKK da bölgede alan tutmaya devam ederse, PKK-YPG sınırımızda güçlü silahlarla mevzilenirse… Türkiye ne yapacak?

Çok zor bir soru. Ama kesinlikle cevaplanması gereken bir soru. Ama benden ziyade devletin cevaplaması gerekiyor. Hem de acilen. Belli başlı alternatifler var. Türkiye bu alternatiflerin birini veya birkaçını tercih ederek hareket edecek. Öncelikle iki yoldan birine girecek. Razı olmak veya reddetmek. Kendisine yapılan yoğun baskı Türkiye’nin PYD’ye yapılan desteğe razı olması yönünde. Örneğin Türkiye’ye “size de silah yardımı yapalım” gibi laflar ediliyor. Bu lafların hiçbir önemi ve anlamı yok. Kabul edilebilir değil. Hiçbir devlet böylesi bir şeye razı olmaz. Eğer reddederse o zaman mücadele yöntemine karar verecek. Ya bunu kısa sürede çözmek isteyecek ya da meseleyi uzun vadeli bir mücadele olarak değerlendirip ona göre hareket edecek. Kısa vadede çözmek isterse, o zaman PYD ve Amerika’ya karşı oldukça sert bir tutum takınmak ve Amerika’ya rağmen gerekirse PYD’ye yönelik doğrudan kara operasyonlarını bile gündeme alacak. Ama bu riskli bir yöntem. Zaten hem iç hem de dış kamuoyunda sürekli baskı altında olan Türkiye’nin böylesi köşeli davranışlar üretmesi işi zorlaştırabilir.

TÜRKİYE PYD'Yİ HER FIRSATTA VURMALI

Sizin öneriniz öngörünüz ne?

Makul olan bu mücadeleyi uzun vadeli bir mücadele olarak görmek gibi geliyor bana. Yani Suriye savaşının üç günden beş güne bitmeyeceği hesaplanmalı. Buna göre pozisyon alınmalı. Beklemeli Türkiye. Gerekli noktalarda devreye girmek üzere. Arada sırada vurmalı PYD’yi. Amerikalıların koruyamadığı yerlerde ve zamanlarda. Doğrudan kara operasyonu yerine hava operasyonları yapabilir. Karaçok ve Sincar’ı vurduğu gibi belli adresleri vurabilir. Fakat hepsinden önemlisi Suriye’deki savaş kızıştığı zaman o savaşa kritik müdahale yapacağı zamana hazırlanmalı. Bu çerçevede Türkiye’nin Suriyeli göçmenleri örgütlemesi ve kendi ülkelerini geri alması için onlara destek olması gerekir. Türkiye’de 4 milyona yakın Suriyeli var. Bunların yaklaşık bir milyonu silah altına alınabilecek konumda. Türkiye hem kendisi hazır olmalı, hem Suriyeli göçmenleri hazırlamalı. Vakti geldiğinde o kritik müdahaleyi yapmak hayati önem taşıyor.

ABD PYD'Yİ MEŞRULAŞTIRMA DERDİNDE

ABD, silahların DEAŞ haricinde bir hedefe kullanılmasına izin vermeyeceğiz, takip edeceğiz, diyor. Bu sözden başka garanti ya da silahları takip imkanı var mı?

Bunlar boş laflar. Kimse yarın öbür gün ne olacağını bilemez. Ne Türkiye buna güvenebilir. Ne de böylesi sözlerin tutulması kolaydır. Yıllarca Türkiye en yakın müttefikim dediği ülkelerin PKK’ya bile göstere göstere silah verdiklerine şahitlik etmedi mi? Etti. O silahlar bir kere geldi mi orada kalır. Bunlar oldubitti siyasetidir. Fakat benim asıl dikkat ettiğim husus o değil. Hangi tür silahlar verildiğini çok önemsemiyorum. Tabii ki önemli. Terör örgütlerini ağır silah elde etmesi mücadeleyi zorlaştırır. Fakat o mücadeleyi zor da olsa yaparsınız. Ama eğer o silah transferi bir tanınmaya dönüşüyorsa o çok tehlikeli. Amerika PYD’ye zaten silah veriyordu. Ama bunu resmi kanallardan yapmıyordu. Şimdi bunu meşrulaştırdı. Amerika PYD’yi tanımak ve tanıtmak peşinde. Diplomatik bir statü üretmenin bir adımıdır bu. PYD’yi normal ve diplomatik bir aktör olarak sunma gayretidir. Türkiye’yi rahatsız eden de tam burası. Ne silah aldıklarının ya da ne kadarının Rakka sonrası geri verileceğinin çok önemi yok. PYD normalleşirse o çok büyük bir sorun.

ABD FETÖ ELEBAŞINI NE ZAMAN VERİR?

FETÖ konusunda Türkiye’nin beklentisi karşılanır mı? Gülen iade edilir mi?

FETO konusunda ben yakın zamanda Amerika’nın adım atacağını pek düşünmüyorum. Maalesef Amerika top çevirmeye devam ediyor. Konuyu bir hukuk meselesi gibi sunuyor. Halbuki değil. Konu siyasi ve güvenlik meselesi. Normal şartlarda bir müttefikin yapmaması gereken bir eylem. Öcalan dünyanın dört bir yanında kaçarken Amerikalılar sayesinde ele geçirmiştik Öcalan’ı. Kendileri teslim etmeye karar verdiklerinde dünyanın neresinde olursa olsun çıkartabiliyorlar. Ama karar vermedikçe kendi ülkelerinde bile olsa vermiyorlar. Amerika’nın öncelikle böyle bir karara varması gerekir. Bunun için de bir gerekçe olmadıkça ikna olmaz. İkna etmek için sözlerin ve diplomatik ilişkilerin dışında şeylere gerek var. Amerika’nın herhangi bir konuda Türkiye’ye ihtiyaç duyması gerek.

ÇEVİRİ HATASI SONUCU DEĞİŞTİRMEZ

Ortak basın toplantısında bir çeviri hatası oldu. Erdoğan ABD’yi kastederek Terör örgütleriyle ilkeli ve kararlı mücadele konusunda geçmişte yaşanan hataları telafi edecek adımların devamını ümit ediyoruz” demişken çevirisi taban tabana zıt yapıldı:“ Dünyada terör örgütleriyle ilkeli ve kararlı mücadele hususunda geçmişteki hatalarımızı tekrarlamayacağız ve bu yolda birlikte ilerlemeye devam edeceğiz.” Bu hata normal midir yoksa uluslararası medya canlı yayındayken yapıldığı için kasıt mı aramak gerek?

Basın toplantısında eğer varsa böyle bir çeviri hatasının çok büyük önemi olduğunu düşünmüyorum. Zira içeride üç saate yakın süren görüşmelerde ve öncesinde ve de sonrasında taraflar birbirlerinin ne dediklerini ve ne istediklerini gayet iyi biliyor. Kasıt var mı onu bilemiyorum. Ama olsa bile sonucu etkileyecek bir durum değil. Eğer düzgün tercüme edilmiş olsaydı, Amerika PYD’ye verdiği desteği kesecek miydi? Tabii ki hayır. Görüldüğü gibi zaten Amerika tüm ziyaretin kendisini bile zayıflatmak için elinden geleni yaptı. Düzgün tercüme tek başına bu meseleyi çözemez maalesef.

MÜTTEFİK SAYISI ARTMALI

Erdoğan’ın Washington’a Hindistan, Rusya, Çin ve Kuveyt gezisinden sonra, yeni ekonomik siyasi ilişkiler geliştirmiş olarak gitmesi Trump görüşmesini etkiledi mi, nasıl etkiledi?

Bu tür görüşmelerin etkisi kısa sürede görülmez. Türkiye’nin müttefik alternatiflerini artıracak olması son derece önemli. Tarih boyunca en temel sorunlarımızdan birisi Batı ittifakına tek taraflı bağımlılığımız olmuştur. Bu tür kriz dönemlerinde müttefiklerinizi çeşitlendirebilirsiniz. Ne kadar çeşitlendirirseniz Batılı müttefiklerinizin gözünde de o kadar cazip olursunuz. Bu tür ziyaretler Amerikan tarafını tedirgin ediyor. Ama somut sonuçlar üretmesini beklemek gerek. Ciddi ekonomik, siyasi ve diplomatik anlaşmaların sayısı arttıkça etkisi görülür.

TRUMP UZUN ÖMÜRLÜ OLMAYABİLİR

İki lider ilk kez karşılaştı. Uzun süre birlikte çalışacak gibi görünüyorlar. Kimyaları ve sonrası için ne dersiniz?

İki sorun var. Bir; Trump’ın liderliği uzun soluklu olmayabilir. Amerika’da Trump’ı düşürme mücadelesi tüm hızıyla devam ediyor. İki; liderlerin kimyasının etkili olabileceği bir dönemden geçmiyoruz. Türkiye ile Amerika arasında mesafe öylesine açıldı ki, kişisel ilişkilerin bunu düzeltmesi çok kolay değil.