26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Yeni Türk sporu: Hilal-i Ruy-i Zemin

Eskişehir'de bir antika dükkânında gördüğü Yatağan Kılıcı üzerinde 8 yıldır çalışmalar yapan Mehmet Ali Irmak, kılıcın Osmanlı döneminde kullanılış şekillerini spora dönüştürdü.

Cihan9 Ocak 2013 Çarşamba 07:00 - Güncelleme:
Yeni Türk sporu: Hilal-i Ruy-i Zemin
Spora, yeryüzü hilali anlamına gelen Hilal-i Ruy-i Zemin ismini veren Irmak, 400 yıllık geçmişi olan kılıcın kullanım kültürünü yeniden gün yüzüne çıkarmayı amaçlıyor. Bu bağlamda, kılıcın kullanım şekilleri, savunma özellikleri, duruş pozisyonları gibi stilleri geliştiren Irmak, spora uygun kıyafet ve çalışma araçları da tasarladı. Geliştirdiği projesi Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan da takdir alan Irmak, bu sporu yaşatmak için yetkililerden yardım bekliyor.

Yaklaşık 8 yıl önce gördüğü Yatağan Kılıcı'ndan etkilenerek üzerinde çalışmalar yapan Irmak, öncelikle kılıcın birebir kopyalarını üretti. Irmak, bu kültür mirasının unutulmaması ve insanlarca daha iyi tanınması için değişik müze ve belediyeler ile bazı kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticilerine Yatağan Kılıcı'nı hediye etti. 400 yıllık geçmişi olan ve Osmanlı askerlerinin savaşlarda kullandığı en önemli savaş aletlerinin başında gelen Yatağan Kılıcı'nın kullanım şekillerini araştıran Irmak, bunu bir spor haline getirmeye karar verdi.

İsmini 'Yeryüzü Hilali' anlamına gelen Hilal-i Ruy-i Zemin koyan Irmak, akademisyenlerin danışmalığında sporun bir projesini hazırladı. Bu bağlamda Irmak, kendine has ısınma hareketleri, egzersizleri, tek ve çift Yatağan Kılıcı kullanma figürleri barındıran spora özgü kıyafetler ve çalışma araçları tasarladı.

Tarihi simgelerle birleştirdiği spor için beyaz, siyah ve boz kuşak olmak üzere 3 ayrı eğitim aşaması oluşturdu. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na projesini sunan Irmak'a yetkililer, Yatağan Kılıcı'nın stilize edilerek spor kültürüne kazandırılmasının takdirle karşılandığını belirtti.

TAMAMEN KENDİNE ÖZGÜ BİR SPOR
Sporu yapmak isteyenlere öncelikle Yatağan Kılıcı hakkında bilgi veriliyor. Daha sonra duruş ve hamle pozisyonları konusunda eğitim alan kursiyerler, tek ve çift Yatağan kılıcının maketleri ile zihin beden uyumları ve hamle çalışmaları yapıyor. Çeviklik ve beceri üzerine kurulan spor yakın dövüş sanatı kullanarak rakibin hamlesini harekete dönüşmeden bitirmeyi amaçlıyor.

Osmanlı askerleri tarafından kılıcın 4 asır kullanıldığını ve kendine özgü kullanım kültürünün oluştuğunu söyleyen Mehmet Ali Irmak, "8 yıllık çalışmayla vücuda getirdiğimiz bu kullanım kültürü 'Hilali Ruh-i Zemin' adı altında geleneksel spora stilize ettik. Yapmak, yaşatmak ve yaygınlaştırmak istiyoruz. Yetkili kurum ve kuruluşlardan destek istiyoruz." dedi.

Sporun da kendine mahsus savurma, sallama hareketleri, kılıç hareketleri olduğuna değinen Irmak, "Bu sporda öğrenciye vücut pozisyonları anlatılacak. Kılıç nasıl savrulur, nasıl sallanır ve nasıl karşılanır. Yani hepsi kendine mahsus hiçbir sporun devamı ve taklidi değildir." ifadelerini kullandı.

Yatağan kılıcının Osmanlı döneminin en önemli kültür miraslarından olduğunu söyleyen tarihçi akademisyen Serdar Zavrak ise, kılıca gereken değerin gösterilmediğini söylüyor. "Kendi yapısı itibariyle keskin bir yapısının ziayeti önünün bir küt şeklinde olması Osmanlı'nın merhametini anlatmasının en büyük unsurudur. 400 yıllık mirasımız içerisinde bugüne kadar maalesef kendi formumuz anlamında çokta fazla ilerleyememiştir." diyen Zavrak, Eskişehir'in 2013 Kültür Dünyası Kültür Başkenti olması münasebetiyle Yatağan Kılıcı kültürüne de sahip çıkılmasını istiyor.

YATAĞAN KILICININ ÖZELLİĞİ
Osmanlı Yeniçeri askerlerince 16. yy'dan 19. yy'a kadar aktif olarak kullanılmış olan Yatağan kılıcı, halk arasında 'kulaklı', dünyada ise 'Türk eğrisi' olarak biliniyor. Yapısal şekli, çeliğinin zenginliği ve özellikle kullanımı ile Yatağan kılıcı diğer kılıçlardan ayrılıyor.

Tarihte bilinen en meşhur Yatağan kılıcı Kanuni döneminin ustalarından Ahmet Tekkeli'nin Kanuni Sultan Süleyman'a hediye ettiği kılıç olarak biliniyor. Kılıcın sırt kısmının kalın çelikten yapılıyor olması nedeniyle Yeniçeri askerlerinin zayıf olan düşmana, ona aman verdiğinin işareti olarak kılıcın keskin ağzı ile değil, kör olan sırtı ile vurduğu belirtiliyor.