19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

15 Temmuzlara direnebilmek için sömürgecileri “hafıza”da tutmak şart

Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) 15 Temmuz hain darbe girişiminin üçüncü yılında açılışı yapılan Hafıza 15 Temmuz Müzesi, Türkiye ve dünyadaki darbe girişimleri ile modern sömürgecilik tarihinin gelişim evrelerini gün yüzüne çıkartıyor. 

ZEYNEP TÜRKOĞLU20 Temmuz 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
15 Temmuzlara direnebilmek için sömürgecileri “hafıza”da tutmak şart

Mimar Hilmi Şenalp ve ekibi tarafından dizayn edilen 15 Temmuz Hafıza Müzesi, o gecenin şehit, gazi, kahramanlarına bir saygı duruşu. Öte Türkiye’nin başına gelenin dünyadaki benzerlerini de anlatıyor. Böylelikle uluslararası darbecilerin patronu Batı emperyalizmi ve büyükbabaları sömürgeciler de insanlık utancı olarak “hafıza”da yerini alıyor.  Hafıza 15 Temmuz’da şehitlerin fotoğraflarına ve biyografilerine, darbeler ve sömürgecilik tarihine dair bilgilere dokunmatik ekranlardan ulaşılabiliyor. Şehadet Şuuru Salonu’nda 15 Temmuz’a dair 3 boyutlu videolar izlenebiliyor. Bin 500 metrekare alanda iki kat inşa edilen müzenin zemin girişindeki duvarda “Unutma” yazısı ile 15 Temmuz şehitlerinin isimleri ve onları temsilen tavandan sarkan beyaz güvercinler bulunuyor. Girişteki dev ekranda 15 Temmuz videoları ve belgeselleri gösterime sunuluyor. İkinci katta ise vatandaşları, “Göreceklerin senin hikâyendir.” yazısı karşılıyor. 

“HİÇ AKLETMEZ MİSİNİZ?”

İçine girildiği andan itibaren 15 Temmuz’u hissettiren “15 Temmuz Hafıza Müzesi” bir ev sahibi gibi kendini adım adım, aşama aşama tanıtıyor. Karşınıza çıkan her duvar, o gecenin erken saatlerinden başlayarak çıtayı yükseltiyor. Kaos, Darbe Hazırlığı başlıkları ziyaretçiyi hep bir sonraki aşamaya taşırken, birden bir merdiven çıkıyor karşınıza… Yerden başlayarak basamak basamak dizilmiş ayakkabıların olduğu bir merdiven. 251 çift… Kimlerin olduğunu biliyorsunuz, tıkanıyor, başınızı yukarı kaldırıyorsunuz; tavanda beyaz kuşlar, 251’i göğe doğru kanat çırpıyor. Ayakkabıların sahiplerini görüyorsunuz. 

Çeşitli levhalar sergilenen emanetler hakkında bilgi sunarken, müzenin farklı noktalarında dikkat çekici başka yazılar da var. Bunlar özellikle ihmal ettiğimiz taraflarımıza sesleniyor. Mesela “HİÇ AKLETMEZ MİSİNİZ?”, “HİÇ DÜŞÜNMEZ MİSİNİZ?” gibi Ayet-i Kerimeler. Mesela çeşitli vecizeler. En akılda kalanı kuşkusuz Mevlana’ya ait olan; Geçmişten ibret almazsa kişi, geleceğe ibret olmaktır işi… 

Hafıza Müzesi gezilirken, ziyaretçiler arasında sessiz bir anlaşma var gibi geliyor. Kim şehitlerin emanet eşyalarına baktığında hüznü taşarsa, tanıdık tanımadık biri yaklaşıyor, omzuna dokunup bakışıyla teselli ediyor karşısındakini. Şüphesiz bunlar içinde en ilgi çekeni Şehit Ömer Halisdemir’e ait bir bere ve kama. 15 Temmuz’da halkla lideri buluşturan bir küçük cihaz, elbette sıradan bir telefon olmanın çok ötesinde anlam taşıyor. Başkan Recep Tayyip Erdoğan ile gazeteci Hande Fırat’ın görüşmesi ve bu görüşmenin aracısı telefon da hafızaya kazananlar arasında. Sergi alanındaki ilginç objelerden biri küçücük bir ahşap fıçı. O geceyle ilgisini yanına iliştirilen bir not anlatıyor; 

Ziyaretçilere ev sahipliğini üstelenen 15 Temmuz Derneği, müzenin hayata geçmesi için önemli gayret sarfetmiş bir STK. Şehit yakınları ve gazilerle teması sürdüren ve bütün yargı süreçlerini takip eden dernek, uluslararası sempozyumlarla da 15 Temmuz direnişini Türkiye’de ve dünyada canlı tutuyor.

TABİB-HEKİM MATARASI 

Osmanlı döneminde savaşta ağır yaralanan askerlere hekimler müdahale ederek tedavi etmeye çalışırlardı. Ancak yapacak bir şey kalmayınca o askere, şehit olmadan önce su yerine, devamlı yanlarında taşıdıkları “Tabib-Hekim Matarası” denilen ahşap küçük fıçıdan içine “zemzem” karıştırılmış şerbet içirirlerdi. “Şehadet şerbeti içmek” deyimi buradan gelmektedir.

SÖMÜRÜ MEKANİZMASI KOLONİ KUR-SÖMÜRGELEŞTİR-EMPERYALİZME DÖNÜŞTÜR 

Ortaçağ’ın bitiminde, Avrupa’nın kendi içinde karşılık bulamadığı ekonomik arayışları coğrafi keşiflerle devam edince, insani sonuçları bakımından tarihin yüz karası tablolar çıktı ortaya. Etkileri günümüzün tüketim toplumuna kadar devam eden sürecin başlangıcı işte bu dönem. Hafıza Müzesi sömürü mekanizmasını ziyaretçilerine hem şematik hem de tarihi olay ve belgeleriyle anlatıyor. Dolayısıyla bugün de dünyanın herhangi bir yerindeki siyasete darbe girişimlerinin ardından neden daima Batı çıkıyor sorusu da aydınlanmış oluyor. Daha da önemlisi Batılı devletlerin kendileri dışındaki demokrasilere müdahalesi konusu temelsiz bir tez veya bir komplo teorisi değil,  tarihi bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor.  

BAĞIMSIZLIK TALEPLERİNE KARŞI KATLİAM 

İkinci Dünya Savaşı’na kadar yarı sömürge olarak varlıklarını sürdüren halklar, tam bağımsızlık talep ettiklerinde, işgalci devletlerin sert ve acımasız müdahaleleri ile karşılaştı. İngilizler Kenya’da 100 bin, İtalyanlar Etiyopya’da 300 bin, Fransızlar ise 1945-1963 yılları arasında Cezayir’de 1,5 milyon insanı katletti.   

ÖRTÜLÜ GERÇEKLER VE GÖZDEN KAÇIRILANLAR… 

Tarih kazananlar tarafından yazılır. Bu tarih yazımı esnasında kazananların unutturmak istediği nice hadiseler yaşandı. Hafıza müzesi sadece birkaç örnekle vahşeti gözler önüne seriyor. Bunun yöntemini ise Kenya’nın kurucu devlet başkanı Jomo Kenyatta şu sözlerle anlatmış; “Misyonerler Afrika’ya geldiğinde bizim topraklarımız, onların İncilleri vardı. Dua edelim dediler. Gözlerimizi kapattık. Açtığımızda, bizim İncillerimiz, onların toprakları vardı”.  

HİNDİSTAN’DA İNGİLİZ HEGEMONYASI 

19. yüzyıl ortalarında İngiltere, daha önce şirketler aracılığı ile sömürdüğü Hindistan topraklarını fiilen işgal etti. Bu işgal girişimine karşı 1857 yılında başlatılan bağımsızlık hareketi iki yılda bastırılabildi. Hintli tarihçilere göre İngiliz yönetimi altında katliam, açlık ve sürgünler nedeniyle 35 milyon insan hayatını kaybetti. 

DİLİNİ VE DİNİNİ YİTİREN TOPLUMLAR...

Sömürgeci güçler ilhak ettikleri topraklarda yaşayan insanları silahla değişime zorlarken, gelecek jenerasyonları da daha kolay yönetebilmek için onları dillerinden ve dinlerinden koparmaya çalıştılar. Bunu da eğitim maskesini kullanarak yaptılar. Böyle ilhak edilen topraklarda kendi kültüründen uzak nesiller yetiştirdiler. 

SÖMÜRGECİĞİLİN EN ACI ÖRNEĞİ: KONGO VE KAMERUN 

Belçika Kralı II. Leopold Kongo’yu özel mülkü haline getirdi. Bu tarihten itibaren Kongolular daha önce eşi görülmemiş bir mezalim yaşamaya başladılar. Zorla çalıştırıldıkları sahada yeterli kotayı sağlayamadıklarını elleri kesilerek cezalandırıldı. Kotayı dolduramayan kişi yakalanamazsa, eşi ve çocuklarının elleri kesildi. Soykırım, işkence, ağır çalışma şartlar ve hastalıklar neticesinde, 1880 ile 1920 yılları arasında on milyon insan hayatını kaybetti. 

AFRİKA’NIN PAYLAŞIMI 

Almanya ve İtalya’nın da katılımıyla artan sömürgecilik yarışı, sömürgeci devletleri aralarında bir anlaşma yapmaya yöneltti. 1885 yılında toplanan Berlin Konferansı kararıyla Afrika toprakları kıtanın yerli sakinlerine sorulmadan sömürgeci devletler tarafından resmen paylaşıldı. Avrupa’nın küçük ülkesi Belçika bile Kongo’da kendi topraklarından 80 kat daha büyük bir sömürgeye sahip oldu. 

SÖMÜRÜYE VE HAKSIZLIĞA KARŞI DİK DURANLAR 

Hafıza Müzesi’nin en önemli özelliklerinden biri, şehitlere, gazilere saygı gösterip, dünyanın sömürgeci/darbecilerini teşhir ederken, halkına tarihi ve vicdani sorumlulukla bağlanmış isimleri de anıyor olması. Sömürgeciliğin köklü bir tarihi var, evet, ekonomik çıkarları için el uzatabildikleri her yere kan götürdüler ve götürüyorlar. Ve evet; bu büyük bir çark. Fakat bazı liderler bedel ödeme pahasına dik duruyor, milletin beraberliğine güveniyor. “Ölümüne” mücadele ediyor. Hafıza Müzesi Venezuela’dan Simon Bolivar’ı, Osmanlı’dan II. Abdülhamit Han’ı, Türkiye Cumhuriyeti’nden Mustafa Kemal Atatürk’ü, Libya’dan Ömer Muhtar’ı, Hindistan’dan  Mahatma Gandhi’yi, Küba’dan Che Guevara’yı, ABD’den Malcolm X’i, Bosna Hersek’ten Aliya İzzetbegoviç’i bu zeminde kaydetmiş bulunuyor. 

15 Temmuz kanlı darbe girişiminden geriye uzandığımızda nasıl oluyor da yol sömürgecilerle kesişiyor? Müze, bu soruyu şöyle cevaplıyor; Tarih boyunca belirli güç odaklarının, kendilerine fayda sağlayacak farklı manipülasyon teknikleri ile, insanlık için bedeli ne olursa olsun dünyaya nizam vermeye çalıştıkları açıktır. 15 Temmuz darbe girişiminin dünya tarihinden bağımsız olarak okunması bir hata olur. Bu hadise incelendiğinde, belirli formüllerin farklı şartlara uygun olarak değiştirilerek uygulandığı gayet net olarak görülebilir. Böyle bakıldığında Amerikalı yerlilerin altınlarını gasp eden zihniyetle, Ortadoğu’da bağımsız politikalar üretmeye çalışan bir ülkenin siyasi iktidarını, kendi çıkarlarına uygun hareket edebilecek bir grupla değiştirerek, bölge üzerindeki gücünü değişik hegemonya araç ve teknikleriyle arttırmaya çalışan zihniyetin temeldeki motivasyonunun aynı olduğu kesindir. Maksat daha fazla güç, daha fazla par, daha fazla sömürü… 

Umulur ki burada anlatılanları doğru okuyan milletimiz, böyle olayları fark edip, 15 Temmuz’da olduğu gibi asırlardır oynanan bu kirli oyunları bozmaya muvaffak olur. 

“Beyaz adam” akıllanır mı? Bu soruya Amerika yerlisi Siyu Kabilesi Şefi Tatanka İyotake’nin  sözlerinde arayalım cevabı; “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.” 

DARBELER ÇAĞI 

Sömürü mekaniğinin tarihi süreçlerinin anlatıldığı duvarın devamında, Batılı devletlerin güncel müdahale biçimlerinin kronolojisi görülüyor. Dağınık zihinleri toparlayan tablo, 1950 yılından 15 Temmuz 2016’ya kadar 66 yılda dünyada 531 darbe ve darbe girişimi gerçekleştirildiğini söylüyor. Bunlardan 210’u amacına ulaştı. 312 darbe girişimi ise başarısız oldu. 

1953 İRAN 

İran’da 1951 yılında başbakanlığa gelen Muhammed Musaddık, 1953 yılında darbeyle görevden uzaklaştırıldı. 

Hapse mahkûm edildi ve ev hapsindeyken hayatını kaybetti. Musaddık’a karşı CIA tarafından yönetilen operasyonun adı, “TP Ajax” olarak belirlenmişti. 

1966 GANA 

Ekonomik bağımsızlığa darbe: Britanya’dan bağımsızlığını kazanan ilk kolonilerden olan Gana’da bağımsızlık ilanından sadece dokuz yıl sonra darbe oldu. Görevden uzaklaştırılan Gana’nın kurucu lideri Kwame Nkrumah, Afrika’da sömürgeciliğe karşı çıkışları ve Gana’nın ekonomik bağımsızlığı için verdiği mücadele ile biliniyordu. Darbeyi yapan Ulusal Özgürlük Konseyi, Gana’da iş yapacak yabancı firmalara özel imtiyazlar getirdi. Bundan sonra Gana yabancı şirketler için hammadde kaynağı ve uygun bir pazar haline geldi. IMF ve Dünya Bankası Gana’da ihracatın yerini ithalata bırakacak bir ekonomi programı hazırladı. Gana bütçesinde tarım ve sanayileşmeye verilen ağırlık kaldırılarak çokuluslu şirketlerin alt yapı projelerine ağırlık verildi.  

1991 CEZAYİR 

Dil krizinden askeri darbeye: Fransa’dan bağımsızlaşan Cezayir’de Arapça bilen üniversite mezunları, Fransızca konuşanlara göre daha az iş imkanı buluyordu. Bu adaletsizliğe karşı 1988’de düzenlenen eylemler Fransa yanlısı hükümet tarafından şiddetle sonlandırıldı. 1991’de İslami Selamet Cephesi partisi seçimlerin ilk turunu kazanınca, Cezayir’de ordu darbe yaptı.